|
İyi eserler ve sergilenme sorunları

Tanzimat'tan beri unuttulmaya çalışılan, ancak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın İstanbul belediye başkanlığında, hayata yeniden katılabilen zanaat ve sanatlarda birçok nitelikli ürünün ortaya çıkmakla kalmadığı, yeni yapılan, restore edilen camiler, külliyeler sayesinde dışa da aktarılarak çoğunluğun beğenisine sunulduğu (popülerleştirilebildiği) malumdur.



Buna rağmen geleneksel, gelenekli, İslam, Türk-İslam vb. isim karmaşasından da anlaşılacağı üzere, söz konusu zanaatlar ve sanatlar deyim yerindeyse sanat ortamında hak ettiği yere tam oturabilmiş değildir.



Elbette, bu sanatlarla uğraşanların çoğalmaları ve eserlerin özellikle mimari yoluyla dışa aktarılmaları çok önemlidir, ama bunlar meselenin sadece bir yönüdür.



Bir de bunların kendi sergilenme şartlarına uygun olarak sanat severlerin görüşüne sunulmaları gerekir.



Örnek olarak,

Türk

ve

İslam Eserleri Müzesi

'ndeki, “Sanat ve Selam” adlı sergiye bakalım:



“İyi eserler” demiştim. Bu tanımın içini dolduracak nitelikte hat, tezhib ve el işleme eserleri yer alıyor sergide.



Yakın geçmişte Zeytinburnu Kültür Sanat Merkezi'nde kişisel bir sergi açmış olan Zehra Çekin'in kimi çalışmaları da yer alıyor burada.



Çekin'i, Cahide Keskiner'den tezhib ve minyatür, Hüseyin Kutlu Hocamızdan hat dersleri alarak sanat hayatına katılması, şimdi kendisinin de bir hoca olması nedeniyle ayrıca zikrediyorum. Yoksa, sergiye katılan diğer sanatçılarımızın ve eserlerinin de özel bir öneme sahip oldukları aşikardır.



Çekin'in anâsır-ı erbaası, yeni bir sanatsal ifadenin de arayışı olmaları bakımından görülmeleri, incelenmeleri gereken eserler… Çünkü, süslemenin olduğu yerde üsluplaştırmanın (stilizasyonun) zorunlu görülmesine rağmen, bu ezberi sarsabilecek kimi özellikleri içeriyor Çekin'in anâsır-ı erbaası.



Üsluplaştırma derken neyi kastettiğimi Ahmet Haşim'in:



“Şu bakır zirvelerin ardından



Bir suvari geliyor kan rengi;



Başlıyor şimdi melul akşamlarda



Son ışıklarla bulutlar cengi”



şeklindeki dörtlüğüyle verdikten sonra, Çekin'in mevcut sanatsal birikimiyle, Batı sanatında süslemeye olan tepki üzerine (haliyle stilizasyonun bizdeki mahiyetine) de biraz fazlaca zihin yorarak, yep yeni çığırlar açabileceğine olan inacımı ifade etmeliyim.



“İyi eserler” kapsamında yine Çekin'in gök katlarıyla ilgili yaptığı çalışmaya da iyi bakılmalı. Çerçevesinden yerden alınıp, yeni yapılan bir caminin tavanına hemen uygulanabilecekmiş gibi görünen, dışa çıkmaya hazır harika bir mimarisi var bu çalışmasının.



“Sergilenme sorunu”na gelince:



Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nin sergiye uygun olmayan tarafında, cam tavanla kaplanmış bölmede yer alıyor “Sanat ve Selam” sergisi.



Fotoğraf için ışık neyi ifade ediyorsa, bir zanaat ya da sanat eserinin doğru olarak görülebilmesinde de ışık onu ifade eder. Diğer bir ifadeyle, eserin kendisini doğuran ışığın, o ışık olarak farkedilmesinin yolu eserin sergilenme tarzında ortaya çıkar.



Müze'de bu sergiye ayrılan bölmede ise sözünü ettiğim camlı tavandan inen ışık ise, doğrudan eserlerin üzerine vurarak çoklu bir yansımaya neden olurken, adeta eserleri seyreden için birer aynaya dönüştürerek, dört dörtlük bir görüntü karmaşası üretiyor.



Dolayısıyla eserlerin kendilerinde içkin olan ışığı göremediğimiz gibi, doğru bir ışıkta da görememiş, son tahlilde asıl gördüğümüzü sandığımızı görememiş oluyoruz.



Elbette, Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nin ilk amacı sergi yapmak değildir. Değeriyle süreklilik arz eden eserleri toplamak, muhafaza etmek, görüş ve incelemeye açık tutmaktır. Günümüz sanatçıları ve eserleri için sergi tertip etmek ise seçimlik işlerindendir.



Ancak Müze yetkilileri, takdirlerine bağlı olanı yaparken hem sanatçılara bizim evin kızıymış gibi bakmamalılar hem de gerekliliği artık yadsınamaz olan Beyaz Küp'ü oluşturmalılar.



Bunlar olmazsa, hatırı güçlü olan (ya da kendisine acındırmayı başaran) sanatçılara, iğreti şartlarda bir sergileme imkanı sağlamaktan öteye gidilemez.



İlle de gidilmek istenildiğinde ise yukarıda anlattığım olumsuzluklar yerleşik hale gelmeye başlar.



O halde, müzeci müzeciliğini, sergici de sergiciliğini işin tabiatına uygun olarak yapmalı; sanatçılar olumsuz şartlarda da olsa sergileme imkanını kendileri için bir lütuf olarak görmemeli, bilakis ilgili kurum ve kuruluşları, galerileri, ajansları buna zorlamalılar.



Aksi halde zikrettiğim alanda Sami Efendi'nin ya da Picasso'nun eserleri de sergilense, asıl sergilenen şey iş bilmezlik, beceriksizlik, düşüncesizlik, sanata ve sanatçıya saygısızlık olacaktır.


#Tanzimat
#İslam Eserleri Müzesi
#sergicilik
8 yıl önce
İyi eserler ve sergilenme sorunları
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi