Bu tanımdan bakınca son günlerdeki kimi hafta, gece, gün ve saatlere ilişkin tartışmaların, asıl, nitelendirildikleri
teriminden kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Kut(luğ), Türkçe bir kelime. Uğur, devlet, baht, talih, saadet, ululuk demek.
Söz konusu ıstılahla ilgili
doğan algı ve anlayış sorunlarına değinmeden önce, tartışmanın mevcut yönü hakkında şu soruyu sormalıyım:
Eğer, konu FETÖ tarafından istismara uğratılmamış olsaydı, bugün itibariyle
'na,
güya İslami hassasiyetleriyle, dini koruma gayretleriyle karşı çıktıklarını söyleyenler yine de karşı çıkıyor olacaklar mıydı?
Bunun cevabının olumlu olacağını hiç sanmıyorum. Çıksalar bile bu ancak, örneğin
,
vb. terimlerine karşı duyulan mesnetsiz, kulaktan dolma bilgiler eşliğindeki Molla Kasım tepkilerinden çok da farklı olmazdı.
Dolayısıyla bu durum beni, yaşadığımız zamanda, kabuller ya da retler noktasında
iktidarlar, kamuoyunu etkileme gücüne sahip cemaatler tarafından yönlendirildiği hatta yönetildiği kanaatine ulaştırıyor ki, bu mezkur ıstılahtaki anlam, anlayış kaymalarının da temelini oluşturuyor.
Buna dair delilin var mı diye sorulduğunda söyleyeceğim şey şudur:
ayrımına itibar etmeyen (Dini zihniyete göre etmemesi gereken) Müslümanlar, tam da bu ayrımları derinleştirerek görünürlüğe çıkaran bir tepkiyle konuyu tartışmaya açıyorlar.
Şöyle ki kut-sal, olanla, kutsallaştırmanın boyutu Şari tarafından belirlendiği için geçmişte bizim alimlerimiz tarafından pek de sorun edilmemiştir.
Ku'an'daki
teriminin, ibadetlerden mucizelere kadar bizim görüş, bilgi ve eylem alanımızdaki her şeyi kuşatıyor olması da zaten konunun kutsal ve profan ayrımına tabi tutulmasına engeldir.
Öte yandan, örneğin Kadir Gecesi örneğindeki gibi,
tartışması da yine Müslümanlar açısından zaittir. Çünkü, buradaki
, bunlar karşılıklı olarak birbirlerini değerli kılmaktadır. Bu manada,
a)Zamanın akışına tabi olmaları bakımından
Ancak o gece, Kadir Gecesi örneğiyle, Kur'an gibi bir ilahi hazinenin zarfı olması bakımından değerli olabilir;
b)
aynı zamanda bir takdisin mahallidir ki, o da her mahalli kuşatan
Peki
nedir?
Takdis için “Cenab-ı Hakk'ı uluhiyete layık olmayan şeylerde yüce ve münezzeh bilmekten ibarettir” diyen Seyyid Şerif Cürcanî, şu yorumu yapmaktadır:
“Lügatte, temizlemek manasına gelen bu tabir ıstılahta, Hakk'ı, yüceliğine yakışmayan bir şeyden, bilhassa yaratılmışlık noksanlıklarından ve mevcudattan, ondan başkasına nispetle kemal sayılan mücerred ve gayr-ı mücerred her şeyden tenzih etmektir. Takdis, tesbihe nispetle keyfiyet ve kemiyet itibariyle daha hususidir. Yani, tenzih hususunda ondan daha şiddetli ve daha fazladır. Bundan dolayı, (Hz. Peygamber bir hadisinde ) 'Subbûhun kuddüsün' kavlinde takdisi, tesbihten sonra söylemişlerdir. Tesbih, sadece makam-ı cem'e göre bir tenzihtir. Takdis ise cem' ve tafsile göre tenzihtir. Böylece kemiyet olarak daha fazladır.” (Ta'rifat – Tasavvuf Istılahları, Çev.: Abdülaziz Mecdi Tolun, Haz.: Abdurrahman Acer, Litera Yayıncılık, İst., 2014)
Bu durumda “İslam'da kutlu / kutsal gece yoktur” diyenler nerede duruyorlar?
Bunların dini şevki yönetmenin gayretiyle dini konuşuyorlarmış gibi yaparken aslında
bir düzeyden (muktedir olma, ortama vaziyet etme düzeyinden) konuşuyor olabileceklerini ve dolayısıyla İslami bilginin içinde durmuyor olabileceklerini öncelikle belirtmeliyim.
Ancak İslami bilginin içinde durduklarını sanarak kutlu haftalara, günlere... inatla sahip çıkanların,
teriminden etkilenip etkilenmedikleri de açıkça belli değildir.
Yazımızın başındaki görüş birliğinin bozulması kaydından tekrar bakacak olursak, vaki olumsuzluk, her iki taraf için de geçerlidir.
O halde, kutsiyet / mukaddesat terimlerinde görüş birliğinin yeniden sağlanması, tartışmanın nedenlerini ortadan kaldıracağı gibi, hayırlı fikri sonuçların üretilmesini de inşallah beraberinde getirebilecektir.