Aynı fakültede öğrenciyken tanışmamıza rağmen, düzenli bir görüşmemiz olmamıştı. Biraz sessiz, hani ne derler (biraz mahcup; hicap sahibi anlamında)
bir gençti çünkü.
Nitekim, Özdemir Hoca ile bir Endülüs seyahatinde görüştükten sonra, devre arkadaşlarından
'a, onun Endülüs çalışmalarından söz ettiğimde, hayretle “o sessiz, sedasız çocuk mu yapıyor bunca şeyi” diyerek göstermişti tepkisini.
Söz buradan açılmışken, Aralık 2014'teki Endülüs seyahatimde onun Endülüs bilgisinden, bilimsel keşiflerinden çok müstefit olduğumu belirtmeliyim ve bu seyahat sonrası yazımdaki teşekkürümü yeniden iletmeliyim.
Yeni teşekkürüm ise Özdemir Hoca'nın, Nisan 2016 tarihinde,
arasından çıkan
ile
adlı kitapları içindir.
Bunlardan önce, 2014'te İSAM Yayınları arasından çıkmış,
adlı bir kitabı daha var Özdemir Hoca'nın. Sonraki iki kitabın özeti hükmündeki o kitap, bu coğrafyaya seyahat edecekler için de en yetkin rehber hükmündedir.
Endülüs Müslümanları siyaset, kültür ve medeniyet tarihinin ise, masa başında hakkı verilerek özenle okunması gerekir. Çünkü, Özdemir Hoca'nın o konularla ilgili mütecessis yaklaşımı ve bilimsel çabası bunu gerektirmektedir.
Siyasi Tarih'i Endülüs coğrafyasını belirleyerek başlatmış; Fetih, Valiler, Emeviler, Mülukü't-tavaif, Muvahhidler dönemlerini anlatıp, Hristiyan Hakimiyetinde Kalan Endülüs Müslümanları (Müdeccenler – Morsikolar) ve Endülüs Müslümanlarına Osmanlı Yardımı konularını işleyerek tamamlamış.
Kültür ve Medeniyet'i ise şu ana başlıkların detaylı anlatımını içermektedir: Sosyal Hayat, Dini Hayattan Kesitler, Ekonomik Hayat, Müesseseler, Eğitim, İlim ve Fikir Hayatı, Dil ve Edebiyat, Sanat –Mimari, Moriskoların Dini ve Kültürel Hayatından Kesitler, Endülüs Medeniyetinin Tesirleri.
Her iki kitabın, konuları zenginleştiren dipnotlarla, geniş bir bibliyografyayla, fotoğraflarla ve haritalarla donatıldığını da özellikle belirtmeliyim.
Deyim yerindeyse Hristiyanlara teslim ettiğimiz coğrafyaların, beldelerin, şehirlerin anlatılmasını, medeni bir acziyeti, tefessüh edişi tekrarlama şeklinde görenlerimiz olabilir ki, ilk bakışta bunda çok da haksız sayılmazlar.
Ancak, dinlerin kendi iç dinamikleri açısından baktığımızda, İslam'da mekanlarla ilgili yaklaşımın Yahudilik ve Hristiyanlıktakine göre büyük bir farklılık taşıdığı anlaşılacak, zikredilen pesimist bakış açısı da buna göre olumlu yönde değişecektir.
Şöyle ki, mekanlar Yahudi şeriatının zamana, siyasi şartlara göre değişmesine tabi olarak yeni anlamlar kazanır. Kudüs'teki Ağlama Duvarı'nda kıyafet yırtarak, saç yolarak ağlamanın MS 3. Yüzyıl'da ihdas edilmiş olması bunun tipik örneklerinden biridir.
Hristiyanlık'ta mekanlar, tekrarlama yoluyla sürekli olarak çoğaltılan kutsiyetin nesnesidir. Örneğin, Kudüs'teki Via Dolarosa 13. Yüzyıl'da kutsiyet kazanmış ve belli durakları içeren hac yolu olarak konumlandırılmıştır.
.
Bu cümleden olarak bir Yahudi için (fetih, işgal vb. yolla) mekan kaybı ibadette eksikliğe neden olurken, bir Hristiyan için mekan kaybı kutsiyetin üretimine engeldir.
Buna göre Endülüs'ün kaybı, aynı zamanda ilgili Müslümanların, cihat yönünden ameli kaybı ve yeni zaman Müslümanlarının da sorumluluğudur. Bu sorumluluk noktasında
.
Özdemir Hoca'nın Endülüs'le ilgili müktesebatı, günümüzün bakışıyla rehberlik, bilimsel çalışma olarak adlandırılsa da, son tahlilde söz konusu kazanma bilincinin diri tutulması ve dolayısıyla fetih imkanının yeniden yaratılma sürecine tabi olması bakımından son derece önemlidir.
Bu cümleden olarak Mehmet Özdemir Hoca'ya; kayıp beldelere zikrettiğimiz bilinçle seyahat edenlere, mümince niyet ve hassasiyetle o mekanları yazanlara, ilgili bilgi ve birikimlerini kendilerine nasip kılınan her vesileyle, her araçla paylaşanlara selam olsun!