|
Örneksiz yaratmak
Bugün, modern sanata temas ettiğimizden beri, bizde sorunlu hale gelen “yaratmak” kavramıyla ilgili, tekrar özetlenmesi (hatta yorumlanması) ancak mana kaybına sebep olabilecek bir metinden birazını buraya aktaracağım.

İbn Arabî'nin (ks) “İbda' Mertebesi / el- Bedi' İlahi İsmi” başlığını taşıyan metninden (Fütuhât-ı Mekkiyye, Cilt: 17, Çeviren: Ekrem Demirli, Litera Yayıncılık, İst. 2012, s: 180-186):

“Bu mertebenin sahibi Abdulbedi' diye isimlendirilir. Ayette 'O göklerin ve yerin bedii'dir' (el-En'am, 6:101) denilir ki, gökler ve yerler ile kastedilen, ulvi ve süfli varlıklardır. İnsan ulviyi süfliden ayrınadır, çünkü yönlerin sahibi insandır. Allah ise her şeyin yaratıcısıdır.

İbda' her şeyde bulunup başkalarından ayrışmasını sağlayan 'özel yön (vech-i has)' demektir. Bu itibarla her bir şey, örneksiz ve misilsiz var olmuştur. Bununla birlikte her şey kendi misal ve hakikatine göre var oldu. Başka bir ifadeyle her bir şey, herhangi bir eksiklik ve fazlalık olmaksızın, ilahî bilgide sabit hükmüne göre dışta var olmuş ve zuhur etmiştir.

Bilgiyi bilinenin (malumun) tasavvuru olarak kabul edene göre bilinenin kendisini bilenin nefsinde sureti olmalıdır. Bize göre ise bilgi, akılcıların ileri sürdüğü üzere, bilinenin (malum) tasavvuru demek değildir. Bi
lgi, bilinmek istenilenin zatını kendinde bulunduğu duruma göre idrak etmek anlamına gelir.
Onun kendinde bulunduğu durum, varlık, yokluk, olumlama, olumsuzlama, imkânsızlık, imkân, veya zorunluluk olabilir.

Bilen bilineni (âlim malumu) hayal ve tahayyül sahibi iken tasavvur eder; hâlbuki, her âlim tasavvur edici olmadığı gibi, bilinen her şey de tasavvur edilme özelliğine sahip değildir. Bununla birlikte hayalin bir gücü ve otoristesi olmalıdır.

O güç bütün bilinenleri kuşatır, onlar üzerinde hüküm verir, hepsini bedenleştirir (somutlaştırır).

Bu durum bir zaaftan kaynaklanır. Başka bir ifadeyle hayalin gücü, duyuluru (mahsûs) manaya çevirmedeki zaaftan kaynaklanır. Hayal manayı da duyulur bir surete çevirir.

Bu gücün zayıflığının bir yönü de kendi başına müstakil olamayışıdır. Dolayısıyla onun hükmü iki şey arasında ortaya çıkar; tahayyül edilen ile tahayyül eden!

Gerçekte ibda' (misilsiz yaratma) genel anlamda benzeri olmayanı var etmek demektir. Allah 'Onlar bir ruhbanlık ibtida' ettiler' (el-Hadid, 57:27) buyurur. Kulların ibtida' ettikleri bütün işler, Hakkın emretmiş olduğu hususlardan ibarettir. Bu itibarla yaratılmışlardan hiçbiri bedi' yani örneksiz ve misilsiz yaratan diye isimlendirilemez. Bunun yegâne istisnası tahayyül gücüe sahip olanlardır.

Tahayyül gücü manaları örneksiz bir şekilde meydana getirebilir ve manaların da maddi suretlere yerleşmeleri zorunludur; söz konusu maddi suretler, manaların kendileriyle ifade edildiği lafızlardır.

Böylece 'falanca daha önce olmayan bir mana ortaya koydu' denilir. Aynı durum, örneksiz işler yapmada büyük imkâna sahip olan matematikçiler için geçerlidir.

Bu bağlamda işin mutlak anlamda örneksiz olması şart değildir; şart olan, onu örneksiz bir şekilde var edenin nezdinde böyle olmasıdır. Pek çok insan bir şeyi önce nefsinde düşünüp sonra onu ortaya koysa bile, hepsi de o işi örneksiz ve misilsiz yapmış demektir. Söz konusu işin benzeri olsa bile, onu meydana getiren insan için örneksizdir.

Bu itibarla Allah'ın yaratmadaki örneksizliğine ulaşma imkanı yoktur. Allah kendisini 'el-Bedi' (örneksiz yaratan) diye nitelendirmiştir.

Yani Allah varlık mertebelerinin herhangi birisinde misli ve benzeri olmayan şeyleri yaratandır, çünkü varlık mertebelerinden her birisine girenleri ihata edecek şekilde bilir. Bu nedenle insanı yaratırken 'zikredilen bir şey değildi' (el-İnsan, 76:1) demiştir.

Çünkü Allah'ın zikri, içimizden zikredilen kimse için bir varlık mertebesi iken malum öyle değildir.

(…) Bununla beraber eşyanın bir kısmının örnekleri varken bir kısmının dışta misalleri yoktur. Fakat bu durum -kendinde varlığı bakımından değil- hakikatleri bakımından öyledir. Binaenaleyn varlıktaki her şey, örneksiz yaratılmışken, dışta benzerleri görülür.

Bilgi ise var olan ve bilinen her şeyde 'özel yön'ün varlığını gerektirir; özel yön sayesinde her şey ötekinden ayrışır. Var olan her şey örneksiz yaratılmışken ve onu ifade ederken bazen ortaklık gerçekleşebilir.

Nitekim bir hareketin bütün hareketlilerde aynı hareket olduğunu söylersin (…) Halbuki gerçekte onlar benzer değillerdir, çünkü kendisi bakımından hareket bir hakikattir ve onun bütün hareketlilerdeki hükmü aynıdır. Hareket bütün hareketlilerde zatı gereği bulunurken onun benzeri yoktur. (…) Bu durum renkler ve olgular vb. hükümler var eden bütün manalar için böyledir, bunu anlamalısın!”
#İbn Arabî
#Abdulbedi
#misilsiz yaratma
٪d سنوات قبل
Örneksiz yaratmak
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler