Diyarbekir'deki Sur beldesinin, orada yuvalanan teröristlerce siper amaçlı bir yer haline getirildiğini ve yuvalarından çıkarılmaları esnasında da onlarca tahrip edildiğini bizzat görmüş ya da medyadan izlemişsiniz.
Şimdi Sur'un yeniden inşa ve ihyası için devlet hummalı bir çalışma yürütüyor; kültür, sanat ve dinlenme merkezi olarak yeniden yapılandırılması için ilgili bakanlıklar, hukuki çalışmalarla alt yapı işlerini hızla sürdürürken, uygulanması mümkün projeler de bir bir masaya yatırılıyor.
Geçtiğimiz Çarşamba günü, İstanbul'da
'ın benimsemekle kalmayıp, değer verdiği bir projenin ilk toplantısı yapıldı.
Sultanahmet'teki Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı'nda Başkan
'in ev sahipliğinde gerçekleşen toplantının hikayesi şöyle:
Bakan Mahir Ünal, Sur'un inşa ve ihyası kapsamında, burada Şark Bülbülü
,
, İstanbul'da bulunan
'nin bir benzerinin Diyarbekir'de yapılması ve
adına, hat eserleri müzesini de içkin olan bir kültür ve sanat merkezi kurulması için, şehir kültürü ve tarihi eserlerin restorasyonu konularında yetkin (ve aynı zamanda Diyarbekirli) olan
'i ve Bakan Danışmanı
'i görevlendiriyor.
“Neden Hamid Aytaç” diye sorabilecek olanlar için kısaca belirtmeliyim ki, Hamid el-Amidî olarak tanınan, asıl adı Şeyh Musa Azmi olan Hamit Aytaç, 1891'de Diyarbekir'de doğmuş, hatta orada başlamış, 17 yaşında İstanbul'a gelerek, vefat tarihi olan 18 Mayıs 1982'ye kadar sanatını burada sürdürmüştür.
Dolayısıyla şehrinin adını kendi adına katarak ölümüne kadar onurla taşıyan Hamid Aytaç unvanlı bir kültür-sanat merkezi Sur'a yakışmaz da nereye yakışır?
Bakan Ünal, kendisi de hat işleriyle uğraşmış biri olarak, Erim'e ön verip, gerekli görüşmelerle projeyi olgunlaştırmasını talep ediyor.
Güzel bir tevafukla, Erim de ilk toplantıyı, Aytaç'ın vefat yıldönümünde, asıl onun öğrencilerinin katılımını önceleyerek gerçekleştiriyor.
ve
'dan oluşan hattat, akademisyen, araştırmacı ve bürokratlarla yapılan bu toplantıda benim en çok dikkatimi çeken şey, Hamid Aytaç adına yapılacak bir kültür sanat merkezinin katılımcıların tümü tarafından heyecanla benimsenmesinin yanısıra Hasan Çelebi, Uğur Derman ve Fuat Başar hocalarımız başta gelmek üzere özellikle hattatlarımızın, İslam zihniyet ve kültürünün bir ürünü olan hat sanatının, mevcut kültürel hayatın içine çekilmesi konusundaki vurguları oldu.
Aynı zamanda toplantıyı da yöneten Erim, müzeyi, konferans ve sergi salonunu, hat ve onunla ilişkili sanatların atölyelerini, dinlenme ve sohbet alanlarını da içermesi düşünülen projenin aslında vurgulanan bahiste, bir
olmasının hedeflenebileceğini söyleyerek, konunun ciddiyetini ve cesametini güzelce çerçeveledi.
Toplantının konusu hattat Hamid Aytaç ve bir kültür-sanat merkezinin inşası olunca, hattatımızın adının İstanbul'da da benzeri mekanların açılmasına vesile olmasından, hat sanatının bugünü ve geleceği adına eğitimden, temennilerden, umutlardan, endişelere kadar bir çok şey konuşuldu.
Sonuçta, hattat Hamid Aytaç adına, hattı ve ilgili sanatları öğrenmek isteyenler için bir mektep de oluşturacak şekilde Sur'da bir kültürü-sanat merkezinin açılması fikri çok olumlu bulundu.
Aytaç'ın şahsi eşyalarından oluşacak özel bir alandan, eserlerinin toplanmasından, mümkün olmadığında kaliteli baskılarının yapılmasından, hayatını konu alacak bir belgeselin sürekli gösterimine, sempozyum düzenlemelerine kadar bir dizi teklif konuşuldu, ilk değerlenmeleri yapıldı.
Söz konusu projeyi oluştururken, Hattat Hamid Aytaç'ın öğrencilerine karşı bir vefanın da yerine getirilmesi bakımından ayrıca önemsediğim bu toplantının gerçekleşmesine sebep olan Bakanımız Mahir Ünal'a, Mustafa Erim'e ve toplantıya ev sahipliği yapan Muhiddin Macit'e ve kıymetli elemanlarına teşekkür ediyorum.
Kültür meseleriyle iştigal edenler olarak bize düşen, eleştiri yapmak olduğu kadar, iyi işleri de ön plana çıkarmaktır.
Çünkü iyi işler aynı zamanda büyük iyiliklerdir.
İyiliği gözetenlere, yaptıranlara ve yapanlara teşekkür etmek üzerimize borçtur.