|
Zaman zor sorular ve net cevaplar zamanı

Madem Hizmet Örgütü diye bir şey yok,

madem bu örgütün bankası, medyası, özel eğitim kampları hükmündeki okulları, yurtları, üniversiteleri yok,

madem Hizmetçiler diye düğmelerine basılınca harekete geçiveren bir ekibi yok,

madem Hizmetçilerin "hizmete hizmetçi olmayı başlarında taç, taçlarında sorguç" yapmalarından başka bir dertleri yok,

madem yayınevleri, dağıtım şirketleri, kitap satış zincirleri yok,

madem devlet kurumlarında kümelenmemişler,

madem düşünebilen, dolayısıyla eli kalem tutan çok sayıda elemanı olduğundan aydın beslemesine gerek yok,

madem aydınları, yazarları kendilerine gebe bırakacak eylemlerle avlamaya çalışan yazar örgütleri yok

o halde sabah akşam o gazetelerdeki, o televizyonlardaki, o yazarlardaki darbe çığırtkanlığı, "kelle isterüz" azgınlığı, teneşir horozluğu, felaket tellallığı niye var?

Daha dün bu köşede "(R)üşvet hiçbir şekilde makulleştirilemeyecek derecede açık bir ahlaksızlıktır. Ancak ihtimal seviyesindeki bir ahlaksızlığı yalan haberle, ilgisiz görüntülerle ihtimal katından gerçeklik katına yükseltmeye çalışmak ve bunu rüşvete karşı bir tutum değil, İktidarı yıpratmanın bir nedeni olarak kullanmak da en az rüşvet kadar açık bir ahlaksızlıktır. Bununla da yetinmeyip kendi ahlaksızlığına yayın, dedikodu yoluyla taraftar kazanmaya, gönülleri kendine doğru eğriltmeye çalışmak da üçüncü bir ahlaksızlıktır." demedik mi?

O gazetelerin, o televizyonların, o yazarların birinden olsun bu netlikte bir söyleyiş neden sadır olmadı ve olmuyor?

İkidir birileri "kışkırtıcı üslubu İslamcı olmakla övünen yazar/çizerlerin tercih etmesi daha bir yaralayıcı"; "Siyasal İslamcıların devlet ile imtihanı çok çetin geçiyor." diye yazıyor.

Bunu yazan, bir köşe uzağındaki Ali Bulaç"a "İslamcıların devletle ilişkilerinin mahiyeti nedir" diye sormayı akledebilse yazmazdı. Madem Ali abiye soramadınız ben söyleyeyim:

İslamcılık bir grup hareketi değil, İslami bir idrak biçimidir.

İslamcılar "emir-komuta" zinciri içinde düşünmezler, dolayısıyla hep aynı çiviye vuran, tek-tip çekiçleri yoktur; öncelikleri farklı farklı olabilir; dinleri nedeniyle dilleri ortaktır ama yorumları özgür, düşünmede ve düşünmeyi düşünmede serbesttirler.

Yıldızlar gibi yalnızdırlar ama çokluk içinde halkı aydınlatmak onların hakikatidir ve bu hakikati rozetleştirerek değil bir vicdan patlamasının zorunluluğuyla bizzat yaşayarak sürdürürler.

Fikirleri ihtiyaç süresince üstlerine binecekleri bir midilli olarak görmedikleri gibi, fikir midillisini ona ihtiyaçları kalmayınca mezbahaya teslim edenlerden de zaten değildirler.

Onlar devlet değil vatan ve halk sevdalılarıdır. Adı Anadolu olan şu son vatanda, "devlet gemidir, delelim" diyen işbirlikçilere kararlılıkla karşı dururlar.

Diğer bir söyleyişle devletçi olmamayı, vatanın ve halkın değerini bilmeyi, devleti salt kendi arpalığına dönüştürmek isteyenlere engel olmayı birbirinden çok iyi ayırırlar.

Bu manada devlet demek garip gurabanın inancı, aklı, nesli, emniyeti, selameti, geleceği demektir.

Dolayısıyla bir İslamcının görevi, devleti halkıyla sürekli barış içinde olmaya yöneltmek, bu konunda aksayan hususlarda görüş üretmektir.

Devletin iyisi olmaz çünkü onunla zulmün arasındaki mesafe çok kısadır; "Devlet-i Ebed-müddet" de olmaz. Ama son tahlilde halkına inanç ve ibadet özgürlüğünü sağlayabildiği sürece bir devlet "iyi devlet" demektir.

Binaenaleyh bir İslamcı yönetim şekillerinden özü İslam"la örtüşeni tercih eder ama şartlar bunu mümkün kılmıyorsa, adalete en yakın ve şerri en az olan sistemi seçer.

Devlet kendi halkına belirttiğim tarza bir yaşama imkanı vermiyorsa İslamcı, zorunlu olarak siyasetle bu imkanın sağlanmasına çaba göstermek zorundadır.

Ama siyasetini mafyasal ilişkiler üzerine kuramaz, kapalı kapılar ardında iş çeviremez, karnından konuşamaz. Ölünecekse ölür ama kararları da uygulamaları da "burada" ve herkesin gözünün önünde olur.

Haliyle açıklıktan taviz vermeyeceği, darbelerde kardeşlerini satmayacağı için utanç duyacağı bir şeyi de olmaz. Buna bağlı olarak kendi insanının yüzüne bakamayacağı bir utancı yüklenip dışarıya kaçmasına; kafirin kucağına oturmasına da gerek kalmaz.

Şimdi sen bir örgütün peşine takılacaksın, "yok yahu biz hakkaniyetli davranıyoruz" teranelerini söyleyerek sabah akşam gazetelerinde, televizyonlarında en pespaye haberleri üreteceksin, fitnenin dibini bulacaksın, ölüm fermanları vereceksin, kendini Tanrı sanıp başkalarına kader biçeceksin, AK Parti"yle ilgiliyse yolsuzluk suçlamalarında ahlakçılık yapacaksın ama kendi örgütünden birilerinin sahtekarlığı ortaya çıkınca tek satır yazmayacaksın, sonra da tutacaksın sana yukarıdaki soruları soranları, aydınlıkta duran İslamcıları vefasızlıkla itham edeceksin, siyaset kategorisi içinde ötekileştirmeye kalkışacaksın.

Yıllardır söylüyorum: Hizmetçilik çarkı içinden (yapısal nedenlerle) münevver, mütefekkir, sanatçı yetişemez. Ödünç alınmış inek de evdeki düveye benzemez.

O halde iş zor sorulara, net cevaplara dayanınca "zaman kıvırma zamanı" diyecek olanlar, başkalarını suçlarken ya da savunurken en az on kere düşünmeliler, on kere!

10 yıl önce
Zaman zor sorular ve net cevaplar zamanı
Bir bu eksikti...
İsmailağa buluşması
Nezahet, Zarafet ve Nezaket...
İmalat PMI, kredi kartı harcamaları ve Fed
Kim bu çılgın tüketiciler