|
Eveleme geveleme yürüyüşü

Kılıçdaroğlu’nun “adalet” yürüyüşü medyanın geniş kesiminde olumlu yankı buluyor. Bu konuda yazıp çizenlerin/konuşanların kahir ekseriyeti, Kılıçdaroğlu’nun yürüyüş amacını haklı bulup bulmadıklarını beyan etmeksizin açıkladıkları görüşlerinde, bu yürüyüşün “demokratik bir hak” olduğundan söz ediyor. Onlara göre, şiddet içermeyen bir protesto hareketi olduğundan Kılıçdaroğlu’nun yürüme eyleminde meşru olmayan bir durum yok.


Yürüsün elbette Kılıçdaroğlu, benim de buna bir itirazım yok. Yürüsün de, ne için yürüdüğü konusunda hiç kimsenin net bir fikri yok. Sahi neden yürüyor Kılıçdaroğlu? Elindeki o adalet pankartını ne için taşıyor? Hergün konuşuyor Kılıçdaroğlu, ama yürüyüşün 9. günü olan bugün dahil, henüz ne için yürüdüğü konusunda bir açıklama yapmadı. Sadece, eleştirenlere can sağlığı dilerken, destek verenlere de etnik, dini, cinsel kimlik ayırt etmediğini vurgulayarak teşekkür ediyor ve “adalet” diyor. O kadar.

Benim anladığım odur ki, bu yürüyüşün toplumsal bir infiale kıvılcım olması umuluyor. Gezi, “ağaç” gibi, “yeşil alan” gibi kimsenin bir lahzada itiraz edemeyeceği bir gerekçeyle başlamış, sonra bir yangın gibi büyümüştü. Görünen o ki umulan –olası- toplumsal hareketin birleştirici sloganının da “adalet” olması öngörülüyor. Neden böyle düşündüğüme gelince, yukarıda da kısmen belirttim: Eylemin 9. günü olan bugün bile Kılıçdaroğlu’nun neyi protesto ettiğini henüz bilmiyoruz. CHP lideri, Enis Berberoğlu’na verilen 25 yıllık hapis cezasını protesto etmek için mi yürüyor? Bilmiyoruz. Çünkü tutuklu vekil Enis Berberoğlu’nun adını yol boyunca neredeyse ağzına almadı. Yoksa Kılıçdaroğlu, 20 Temmuz’da kabul edilen KHK’ya ve uygulamalarına mı karşı? Bilmiyoruz. Yoksa Kılıçdaroğlu, FETÖ’cülerin içeri atılmasına mı bozuluyor, Altan Kardeşler ve Nazlı Ilıcak’ın FETÖ’ye verdiği destekten içeride olmalarına mı itiraz ediyor?

Kılıçdaroğlu, adalet için yürüyor ama neden yürüdüğüne dair somut sebebini asla söylemiyor. Bunun da iki nedeni var, birincisi: adalet diyerek itiraz edeceği tüm uygulamalar hukuk tarafından çürütülebilecek durumda, bu ülke daha bir yıl önce bir darbe atlattı. İkincisi, “adalet” kavramına destek bulmak, MİT tırları kumpasını yayınlayan gazeteci/vekile tek başına destek bulmaktan daha kolay olacaktı. Adalet kavramını ayağa kaldırıp içini bomboş bıraktığında herkes o kavramın içini kendince doldurup yola revan olabilecekti. Ama CHP lideri, “Enis Berberoğlu’nun tutukluğunun kaldırılması için yürüyorum” dediğinde, birileri de kalkıp “kendi devletine kumpas kuranlara destek çıkılır mı?” cevabını verebilirdi.

Birileri yani Kılıçdaroğlu’na, FETÖ örgütünün 17/25 Aralık’ta suç işlediğini, yargı ve polis darbesiyle hükümet devirmeye kalkıştığını, MİT Tırları kumpası ve Dışişleri dinlemeleriyle ulusal güvenliği ciddi bir tehdit altına soktuğu ve sonunda da somut askeri darbeye teşebbüs ettiğini hatırlatabilir ve bu hatırlatmadan sonra O’nun yürüyüş demokratik bir hak olmaktan çıkıp meşruiyeti tartışmalı bir eyleme dönüşürdü.

En ilginci de, ekranlarda sütunlarda konu hakkında yorum yapan koca koca insanların durumu: Herkes bu yürüyüşün “demokratik bir hak” olduğu konusunda hemfikir, herkes Kılıçdaroğlu’nun adalet yürüyüşünün barışçıl eylem olduğu konusunda ortak bir kanaate sahip, buraya kadar tamam ama kimse sözü edilen adaletten ne murad edildiği konusunda tek kelime etmiyor. Kimse bu yürüyüşün asıl olarak FETÖ örgütünü temize çıkarmaya, geçen yıl başımıza gelen darbeyi unutturmaya/önemsizleştirmeye yaradığını söylemiyor. Konu açıldığında herkes Kılıçdaroğlu’nu övüyor, adaleti kutsuyor, o kadar. Gerisi eveleme, geveleme…

Bu nafile manzaraya bakıp, yürüyüşün başlamasından kısa süre önce Kılıçdaroğlu’nun Hüsamettin Cindoruk ve benzeri eski Türkiye figürleriyle görüştüğü haberini de hatırlayınca, insanın aklına “bakalım sokma akıl kaç gün gidecek” sorusu geliyor.

***

Yaşam tarzı hassasiyeti, yaşam hakkının önüne geçti!

Pendik’te şortlu kıza saldıran sapık hakkında, hem sosyal hem konvansiyonal medyada çok kısa süre içinde örgütlenildi ve ciddi bir kamuoyu oluşturuldu. Özellikle Hürriyet gazetesi her zamanki gibi konuyla yakından ilgilendi. İyi de yaptı. Hızlıca oluşturulan kamuoyu sayesinde farkındalık düzeyi tavan yaptı. Bu ise hukukun hızlı işlemesini ve sapığın kısa sürede yakalanarak cezalandırılmasını sağladı. Daha da önemlisi bu olay, kafasından bu tür şeyler geçirenler için başlarına gelecekleri göstermesiyle caydırıcı bir mahiyet de kazandı. Dolayısıyla medyanın işaret ettiği/takip ettiği suçluların daha kısa sürede/ağır biçimde cezalarını görecekleri bir kez daha tescillenmiş oldu.

Buraya kadar güzel, üzücü olan şu; PKK tarafından geçtiğimiz günlerde Batman’da şehit edilen 22 yaşındaki öğretmen Şenay Aybüke Yalçın ve adını hatırlamadığımız benzer kaderi paylaşan onlarcası konusunda aynı hassasiyetin oluşturulmadığı ve oluşturulmayacağı gerçeği. Görünen o ki, en azından medya düzeyinde yaşam tarzı hakkı, bizzat yaşam hakkının önüne çoktan geçmiş durumda.

Yoksa, o gencecik yaşamları söndüren PKK diye mi torpil geçiliyor? Bu ihtimali düşünmek bile korkunç ama durum onu gösteriyor.

***

İyi bayramlar

Kötü haberlerin olmayacağı, adalet kurallarının kişiden kişiye değişmeyeceği, herkese barış içinde bir dünya ve bayram dilemek isterdim. Ancak biliyorum ki bu hiçbir zaman yüzde yüz mümkün olmayacak, ama en azından biraz dinginlik ve huzuru bayram süresince de olsa hepimiz hak ediyoruzdur sanırım. Bayramınızı şimdiden tebrik ederim.

#Kemal Kılıçdaroğlu
#CHP
#FETÖ
#PKK
٪d سنوات قبل
Eveleme geveleme yürüyüşü
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’