|
Görmeden Ölmek üzerine birkaç söz

İbrahim Tenekeci'nin yeni şiir kitabını okuyorum bir süredir; Görmeden Ölmek'i. Okuyorum da değil aslında; gidip gelip dizelerin üstünde dolaşıyorum, birinden havalanıp ötekine konuyorum ve her seferinde hepsini çok seviyorum.



O dizeler ki kimi zaman kaderden, bazen ölümden bahsediyor; yeri geliyor ciddi bir kapitalizm eleştirisine dönüşüp sanayileşmeyi ele alıyor, modernizmi, giderek yükselmiş binaları, o binalar arasında sıkışıp kalmış ve mutsuz olmuş yorgun insanları anıyor.



Aynı dizeler, kimi zaman da, dostluğa ve vefaya selam duruyor, şair kitabında dostlarını, arkadaşlarını tek tek anıyor. Bazen de bir yol hikayesi kıvamında tabiatın içinden geçiyor. Karapürçek'i Göynük'ü, Mudurnu Çayı'nı, şimşir ve gürgen ağaçlarını, alıçları ve ahlatları, dağların tepelerini bir başka seviyorsunuz tertemiz şiirlerin rehberliği boyunca…



İbrahim Tenekeci'nin şiirleri kolay okunur gibi gözükür, sadedir, ama tortusu ağırdır. O'nun şiirlerini okumak tuhaf bir atmosferin içine girmek gibidir, öyle tuhaf ki okuyanın meşrebine/haline göre değişir, yeri gelir okuyanın kendi halini kendine usulca bildirir. Yine öyle olmuş, Görmeden Ölmek de tıpkı öncekiler gibi hangi hal üzer olursanız olun sizi sarıp sarmalamak üzere “tasarlanmış”.



Kitap üç bölümden oluşuyor: Kafesteki Kuşların Gittiği Yer, Berhayat ve İnsana İyilik Veren Tabiat. Muhaceret'i özellikle sevdiğimi söylemeliyim ama şiirlerin hemen hepsi aynı lezzeti veriyor. Tenekeci, yine önceki şiirlerindeki gibi; kaderden, imandan, aşktan, ölümden, dünya hayatının geçiciliğinden, anneden, babadan, sevgiliden, doğadan ve güzellikten bahsediyor ve bir yandan demir gibi ağır olurken, bir yandan da kanınıza belli belirsiz, ümit zerkediyor.



Ümit, ama asla bu dünyaya dair bir şey değil, zaten dünya hayatının Tenekeci nezdinde zerrece kıymetinin olmadığı sadece kişiliğine değil, şiirlerine de bakıldığında rahatlıkla anlaşılıyor. O'nun ümidi ötelere dair sanırım, o yüzden şiiri hem derinden, katman katman hüzünlü, hem de tıpkı kendisi gibi daima gülümsüyor.



Bendeniz İbrahim Tenekeci'yi bundan yıllar yıllar önce tanımıştım; o dönem ince hastalıktan muzdaripti. Yalan yok, “Allahım”, demiştim “ne güzel bir hastalığa yakalanmış, ne güzel bir insan.” Sonra iyileşti çok şükür, ama bana kalırsa O'nun yazdığı hemen her dize ince, incelikli; bir zamanlar tutulduğu ve ona çok yakışmış olduğunu düşündüğüm hastalık gibi. “Annesiz evlerin dağlık yerleri” gibi, “Açıkta satılan bir şeydir dünya” gibi, “Bildiğim her şey yoruldu benle” gibi…



Ne demek istediğimin -hele de İbrahim Tenekeci şiirine aşina olmayanlar için- daha iyi anlaşılması için kitaptan birkaç dörtlük sunmak isterim:



Mesela;



“Yağmur yağınca deniz ısınır/ İşime yaramaz böyle bilgiler/ Bir bıçaktan öğrenmiştim bunu ben/ Ne kadar keskinsen o kadar güzel.”.



Yahut şu:



“Gözleri görmeyen birinin, baba/ Gezmeye gitmesi diyorum, dünya./ Hep böyle durgundur sesimin yüzü/ Çıkmadı diyedir gülmek karşıma.”



Veya:



“Galiba üzgünüm bugünlerde ben/ Herkes herkesin bakarken icabına,/ Bu kadar güzelsiz yaşarken insan,/ Afrika'da bir ülke oldunuz bana.”



Ya da:



“Babamın dünyada kaldığı yerden/ Evladıma kadar yapacaklarım,/ Ekmek ve kalptir benim sanatım./ Bazen kızarım, niye anlattın.”



Hakiki, dönüp dönüp okunacak, künhüne ancak öyle varılacak bir şiir kitabı Görmeden Ölmek, bahtı da, yolu da açık olsun diyelim…


#İbrahim Tenekeci
#Görmeden Ölmek
#Mudurnu Çayı
7 yıl önce
Görmeden Ölmek üzerine birkaç söz
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti