|
PKK’ya “katil” diyebildin mi Demirtaş?
Yine aynı şey oldu. Yine toplumu, hırsızın hiç suçu olmadığına inandırmaya çalıştılar. Ankara'daki patlamada hayatını kaybeden 97 vatandaşımızın ölümünden hangi örgütün ya da teröristin sorumlu olduğunun ortaya çıkmasını bile beklemediler. Faturayı derhal Erdoğan'a kestiler. Cezayı kestikleri kişiyi işaret ederken de, yine adaletsiz, yine çifte standartlıydılar; ne “bu patlamanın Erdoğan'a ne faydası olur?” gibi temel, basit mantık çıkarımlarına, ne de ne somut bir veriye ihtiyaç duydular. Dayandıkları tek mantık, hastalıklı zihinlerinden çıkan pür-mantıksızlıktı…

Bu durumun, yani her ne saikle olursa olsun terörü desteklemenin ya da destekliyor görüntüsü vermenin iki sonucu olduğunu; bunlardan birincisinin teröre yönelmesi gereken ortak öfkenin dağıtılarak teröristlerin yaptıklarının yanlarına kar kalmasına neden olmak olduğunu; ikinci sonucun ise terörü desteklemenin terörü aklamaya, temize çıkarmaya, moral olarak güçlendirmeye ve zeminini meşrulaştırmaya yaradığını söyledik.

Ama sanırım artık şiddet kullanımı konusuna da değinmek gerekiyor. Çünkü, Türkiye'de artık, şiddetin geldiği yere göre konum, pozisyon belirleniyor. Ankara'da yaşanan katliama, PKK'nın yaptığı katliamlara ve devletin teröre yönelik aldığı tedbirlere karşı aynı ağızlar farklı cümleler kuruyor. Charlie Hebdo için “amasız-derhal” diye memleketin tepesinde boza pişirip herkesi tedip etme yarışı içine girenler; Türkiye'deki terörü ise işine gelirse görüyor, işine gelmediğinde ya görmemezlikten geliyor yahut mazeret üretiyor.

Weber'in “sadece devletin kullandığı şiddet meşrudur” tanımını yaptığından bu yana, köprünün altından çok sular aktı zira. Baksanıza PKK, 13 yaşındaki Fırat Simpil'i, 9 yaşındaki Elif Şimşek'i, 16 yaşındaki Yasi Börü'yü, doktor Abdullah Biroğlu'nu, Yunus Koca'yı, Aytaç Baran'ı ve daha nice sivilleri, askerleri, polisleri öldürürken susanlar; sokağa çıkma yasağının olduğu Cizre'de 13 yaşındaki bir kızın cenazesinin buzlukta beklemesine neden oldu diye devlet güçlerini neredeyse tefe koydular.

Tıpkı Demirtaş'ın Ankara'daki terör saldırısı sonrası kurduğu “çılgınlaşmış, haysiyetini yitirmiş bir anlayışla karşı karşıyayız… AKP iktidarının eveleme, geveleme şansı çoktan bitmiştir. Katilsiniz. Eliniz kanlıdır. Yüzünüzden ağzınızdan her yerinize kan sıçramıştır. En büyük terör destekçisi olduğunuz ortaya çıkmıştır. Yurt içinde ve yurt dışında terör anlayışını halka dayatan zihniyet olduğunuz ortaya çıkmıştır…” ve benzeri nefret saçan, kin kusan onlarca cümlenin onda birini, hatta binde birini; sırf Haziran'dan bu yana 100'ün üstünde sivil-asker demeden katlettiği kanıtlanmış olan PKK'ya söylememesi gibi…

Türkiye için tasarlanan düzen ve bunun dışında kalan her şey ayrışmış durumda. Bu ayrışmaya kınanan ve kınanmayan şiddet de dahil. Normal şartlarda kınanmayan şiddet devletin birliği/dirliği sağlamak üzere yürüttüğü şiddettir, meşrudur, hatta gereklidir; kınanan şiddet ise terördür. Kınanan yani; denetlenemeyen; değişken; öngörülmeyen; hesaplanamayan şiddettir.

Aslında denklem hala aynı. Ama artık Türkiye'nin nasıl olması gerektiğini belirleyen “tasarımcılar” için PKK denklemin denetlenen, öngörülen, yönlendirilen tarafında. PKK, tasarımcıların tuttuğu bir maşa hatta. Öngörülemeyen, boyun eğmeyen, denetlenemeyen ise Türkiye Cumhuriyeti, hatta giderek Erdoğan.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ndeki şiddet kullanımı meşruiyeti bu yüzden giderek yok ediliyor. Yasal olarak değil elbette; ama söylem yoluyla, kamuoyu görüşü üretimi yoluyla… Bu yüzden bir terör örgütü cici, öteki kötü oluyor.

Bu yüzden PKK Cizre'de çocuk öldürüyor ama kınanan Cizre'de sokağa çıkma yasağı ilan eden Türk güvenlik güçleri oluyor.

Bu yüzden bir terör örgütü Ankara'da bomba patlatıp 97 vatandaşımızın ölümüne sebep oluyor ama “katil” ilan edilen Erdoğan oluyor.

Bu yüzden Demirtaş, “haysiyetsiz, alçak” kelimelerini, 3 yaşındaki kızının ve eşinin gözleri önünde polis katleden (Ankara'daki patlamayla aynı gün oldu) PKK'ya değil de, devlete söyleyebilecek denli ahlaksızlaşabiliyor; manipülasyonda, yalanda kendini aşabiliyor…

Erdoğan, boşuna yerlilik ve millilik vurgusu yapmadı…
#pkk
#demirtaş
#Charlie Hebdo
9 yıl önce
PKK’ya “katil” diyebildin mi Demirtaş?
Brezilya"ya mektup
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?