|
Vahşi Batı
"
Bir şirket ne çalışanlarına, ne tedarikçilerine, ne de kurulduğu yöreye aittir; ona yatırım yapan insanlara aittir". Modern teşebbüsün el üstünde tutulan akıl hocası Albert J. Dunlap formülünü böyle özetliyordu. Dunlap'ın aklındaki mülkiyet de “ait olma" sorunu değildi; O'nun aklındaki şey; çalışanların, tedarikçilerin ve topluluk sözcülerinin, “yatırım yapan insanların" alabilecekleri kararlarda söz hakları olmaması gerektiğiydi: asıl karar sahiplerinin, yani yatırımcıların, şirketlerini nasıl işletecekleri konusunda bu insanlar tarafından ortaya atılabilecek her türlü öneriyi göz ardı etmeye, geçersiz ve yersiz ilan etmeye hakları vardı. Dunlap'ın amentüsü bir niyet ifadesi değil, bir olgunun tespitiydi. Buna göre şirketler, vergilerini memnuniyetle vereceklerdir; buna karşılık kaderlerinden sorumlu olmadıkları işsizler, sakatlar ve öteki insan artıklarını desteklemek üzere para vermek için bir neden görmüyorlardı.


Bu, sadece Dunlap'ın şirket modelinin değil kapitalizmin de özü aslında. Kapitalizmde “para" konuşur. Bugünkü devletlerin strateji kurma biçimleri de biraz buna benziyor. Çünkü ekonomi modelleriyle devlet biçimlerinin ve bu devletlerin karar alma süreçlerinin birbirinden çok da ayrılabilir kalemler olmadığı ortada… Modern dünyadaki hemen bütün devletler için geçerli bu. Kapitalist bir piyasada “para" neyse, modern devlet için de “çıkar" aynı şey. “Geleneksel devlet biçimlerinde çıkarlar kollanmıyor muydu?" diye sorulabilir; tabii ki geleneksel devlet biçimlerinde de devlet çıkarlarını korurdu. Ama, sanırım tarihin hiçbir döneminde devlet yönetimleri; hem bu kadar çok ahlak-etik, bağlı kalmaya söz verilmiş insanlık değerleri ve hakları söylemlerini tekrarlayıp, hem de bu kadar vahşileşmemişlerdi.



İnsanlığın 2 bin yılda üstüste koyduğu değerlerin hiçbiri, bugünkü sözkonusu devlet çıkarlarının önüne geçemiyor. Bakınız Suriye'de en başından bu yana devasa, korkunç ve kanlı bir insanlık trajedisi yaşanıyor. DAEŞ sadece bahane edildi; koca bir ülke, Suriye; birden çok sayıda aslana parçalatılan taze av gibi, hem can çekişiyor, hem de hala kanıyor. Bölgede 400 binden fazla insan ama Esed, ama Rus, ama Hizbullah ama DAEŞ'le savaşıyor görüntüsü veren PKK uzantısı PYD tarafından öldürüldü. Üç milyonu Türkiye'de olmak üzere milyonlarca insan göçe zorlandı, ülkelerini terk etmek zorunda bırakıldı. Ama Türkiye dışında neredeyse tüm dünya, Suriye gibi bir trajedi yokmuş, hiç olmamış gibi, kafasını başka tarafa çevirmiş, ıslık çalıyor.



Bu da yetmiyor gibi, güney sınırımızın altında neredeyse boydan boya uzanmış bir PYD alanı var. Bu gerçeklik karşısında Türkiye'nin yaptığı, bu yapının terör örgütü PKK'nın uzantısı olduğu dolayısıyla Türkiye'nin müttefiki olan ülkeler tarafından da terör örgütü sayılması gerektiği yolundaki uyarılara ABD'den tuhaf bir cevap geliyor: “PKK ile YPG arasında açık fark var; YPG konusunda Türkiye ile aynı görüşte değiliz. Suriye'nin kan gölüne dönmesinin sorumlusu ve nedeni Esad rejimi ve IŞİD'dir".



IŞİD'in ortaya çıkmasının sebebi, 4 yıldır hergün kendi vatandaşını katleden katil Esed rejimini ortadan kaldırma konusundaki uluslararası duyarsızlık ve parçalanmış Irak nedeniyle ortaya çıkan kaos değilmiş gibi…



Avrupa da, tıpkı ABD'nin yaptığı gibi Suriye konusunda eylemsiz kalmayı AB'nin çıkarları için uygun gördü ve tam dört yıl boyunca orada olanları sadece izledi. Ama Esed'in kalışı, IŞİD'in ortaya çıkışı ve bölgenin kan gölüne dönüşünün onlara faturası müdahale etme ihtimalinden daha az olmadı, Avrupa mülteci akınına uğradı ve şimdi Türkiye'ye sınırlarını kapatması için seferler düzenliyorlar.



Oysa Esed'in başı daha küçükken ezilseydi, ne bu kadar kan akacak, ne insanlar yerlerinden olacak, ne de AB yöneticileri “mülteciler için Avrupa'yı daha az çekici hale getirebiliriz" diyerek ışık hızıyla insanlıktan çıkacaktı.



Sonuç; etiksiz çıkar politikalarının önünde-sonunda bir bedeli oluyor.



Tıpkı vahşi kapitalizmin sonsuza kadar sürmeyip tarihin belli aralıklarında mutlaka patladığı gibi, insan unsuru barındırmayan, değer içermeyen, sadece çıkarların korunmasına yönelik ahlaksız dış politika stratejileri de bir yer gelecek, bir zaman olacak ve mutlaka patlayacaktır. Suriye konusundaki sessizliği kendisine mülteci akını olarak geri dönen Avrupa elbette bu sonucu hesaplamamıştı. Bu, matematik hesaplara uygun bir durum değildi, zira insan faktörünü içeriyordu.



ABD'ye gelince; terör, bir gün gelir, gizli ya da açık destekçisini mutlaka vurur. Bu dersi El Kaide örneğinden almaları gerekirdi.


#Vahşi Batı
#El Kaide
#Dunlap
8 yıl önce
Vahşi Batı
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset