|
Balkan şehirlerinin futbol coşkusu siyasî bilince nasıl dönüştü?

Seçim sonuçlarının belli olmaya başlamasıyla birlikte başta Türk ve İslâm coğrafyası olmak üzere birçok Batı şehrinde sokaklara dökülen insanların sevinç gösterisi çok da yabancısı olmadığımız bir manzaraydı. Aslında çok uzak olmayan tarihlerde Türkiye’nin herhangi bir uluslararası futbol müsabakasında elde ettiği zaferden sonra bugünkü görüntüleri aratmayan coşkulu kalabalıkları sokaklarda görüyorduk. O zamanlarda da bu coşkunun içten içe futbol başarısını aşan bir bilince işaret ettiğini biliyorduk fakat Türkiye’nin ortaya çıkan bu duygu ortaklığına ne kadar karşılık verebileceğine dair net cevaplarımız yoktu. İlk sevinç gösterileri hangi şehirde ortaya çıktı tam olarak hatırlamıyorum ama galiba bu alanda da Balkan şehirleri öncüydü. Gerçi futbol takımlarının yükselişe geçmesinde Balkan şehirlerinin etkisini benden daha iyi analiz edenler çıkacaktır fakat doksanların başında bir zamanlar büyük acılarla geride bıraktığımız şehirlerin sokaklarında gözlerin Türkiye’ye çevrildiğini görmemek mümkün değildi.

Balkan şehirlerinde ortaya çıkan spor coşkusunun yakın coğrafyamızın sokaklarına dalga dalga yayılacağını ve bunun zamanla yeni bir siyasî bilince evrileceğini düşünmek için doksanların başı çok erkendi. Buna rağmen Türkiye’ye yönelen bakışlar açıkça bizde bir şeylerin değişmesi gerektiğini gösteriyordu. Kuşkusuz Türkiye, Bulgaristan Türklerinin sürgünü ile büyük bir sarsıntı yaşamıştı fakat Bosna’da bütün dünyanın gözü önünde yaşanan soykırım Soğuk Savaş döneminin kalıplarının kırıldığını gösteriyordu. Artık yeni bir dünya vardı ve Batı egemenliğinin yıkıcılığını bütün şiddeti ile yaşayacaktık. Bosna, Cezayir, Irak ve Azerbaycan’da yaşanan felaketler bozgunda fetih düşleri görmeyi engelleyecek kadar büyüktü. Nitekim bu yıllarda sokakları harekete geçiren ve büyük bir coşkuya sebep olan başarılardan da bahsedemiyoruz.

Uzun uzun tasvir etmenin bir gereği yok ama Sayın Erdoğan’ı, 2009’da, Davos dönüşünde Atatürk Hava Limanı’nda karşılayan coşkulu kalabalık bir şeylerin değişmekte olduğunu göstermeye yeterdi. Sayın Erdoğan aynı coşkuyu, 2013’te Kuzey Afrika dönüşünde yaşadı. Artık bu sıradan bir olay olmaktan çıkmış, yeni bir siyasî bilinç iyice şekillenmişti. Coşkulu kalabalıklar havaalanına giden yolların kapanmasına neden olmuştu. Hâlbuki öğle vakitlerinden itibaren bizlere kadar gelen haberlere göre karşılama vhaberleri yayanlar kimlerdi bilmiyorum fakat başta İstanbullular olmak üzere yüzbinler sokaklara dökülmüş, yeni bir siyasî bilincin bütün unsurlarını temsil edercesine lideri karşılamaya gitmişti. Tekrar eden bir tavır olduğuna göre lider, büyük bir milletin arkasında durduğunu hissedebilirdi. “Dik dur eğilme bu millet seninle” sloganının bu olay vesilesiyle ortaya çıktığı unutulmamalıdır.

Bu coşkuyu lider kültü gibi kavramlara sığdırmanın anlamsızlığı ortadayken özellikle 2013’ten sonra, aslında yanlış yerde kullanılan “biat kültürü” gibi kavramların dolaşıma girmesini ve yaygın kabul görmesini yadırgadım. Çünkü açıkça aşağıdan yukarıya doğru hareket eden bir siyasallaşma modeline bizzat tanık oluyorduk. Bu modelin yansımalarını 15 Temmuz’da bir daha gördük. Sokaklar yine hareketlendi ve yeni siyasî bilinç sokakları şekillendirdi. O gece, sabaha kadar Balkanlar’dan başlayarak yakın coğrafyamızın tamamında Türkiye için dualar edildi. Adeta yeni bir siyasî tutum şehirlerimize dalga dalga yayıldı. Bunu da lider kültü gibi kavramlarla izah etmek isteyenler çıkacaktır fakat hadiseleri kendi gerçekliği içinde göremedikleri ve bize ait kavramlarla düşünmedikleri için gelişmeleri yorumlayamadılar. Örneğin Batı şehirlerinin sokaklarında seçim sandıklarına ulaşmak için kitleler hâlinde seyahat eden insanların dinî bir vecibeyi yerine getirir gibi sükûnet içinde hareket ederken oy verme işlemini aynı anda millî bir bayram sevincine çevirmesi üzerinde düşünmek gerekir. Bu kadar büyük ve önemli bir olay ödünç kavramlara hapsedildiğinde sokaklardaki coşkunun anlaşılması mümkün değildir.

Bu kez aynı sevincin ve merakın 28 Mayıs’tan sonra başta Azerbaycan olmak üzere Türkistan’ın tarihî şehirlerinde de ortaya çıktığını görüyoruz. Elbette Azerbaycan sokaklarına yansıyan sevinci ayrı tutmak gerekir. En azından Nuri Paşa ve Kafkas İslam Ordusu’ndan sonra Azerbaycan Türkleriyle duygudaşlığımız çok derinlere işlemiştir. Bu duygu ortaklığının sınırlarını gösterebilmek çok kolay değil fakat II. Karabağ Savaşı’ndan sonra bu hepten imkânsız hâle geldi.

Bunun yeni bir durum olduğu çok açıktır.

#Seçim
#Balkanlar
#Azerbaycan
#Recep Tayyip Erdoğan
#Nuri Paşa
1 yıl önce
Balkan şehirlerinin futbol coşkusu siyasî bilince nasıl dönüştü?
Kara dinlilerle milletin savaşı
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim