|
Myanmar Müslümanlarına reva görülenler

Alev Atlı’nın Beyaz Türkler Küstü isimli romanında çok hoş bir pasaj vardır. Myanmar’da yaşanan katliamları düşünürken aklıma geldi.:” Sinkretik iman….Bugünlerde ‘bağdaştırmacı” diyorlar; cihanşumûl bir din oluşuyor. Olacağına bakın, medeniyetler ittifâkı için papayla , patrikle uzlaşmak yetmez, eninde sonunda şamanla da, kabile büyücüsüyle de Om Sinrikyo tarikatıyla da uzlaşacaksınız. Ne diyor Asaharasan ? ‘Hakikât dünyâ dinlerinin bileşkesidir, Hristiyanlık, Budizm, Taoizm ve Yoga’, diyor. İslâmın adı bile yok”…(Beyaz Türkler Küstü , s.281)…


Aslında ve daha derininde , modernliğin kabuller ve yasalar listesi var. Modernlik, yine Alev Alatlı’nın kavrayışına göre, panteizme bayılmıştır. Onun için Spinoza’ya ayrı bir yer verilir. Tanrı’yı bütün varlıkların toplamı gören bu bakış ile Adam Smith’in Gizli El piyasacılığının bir bileşkesidir modernlik. Her ikisi de el ele verip sorumsuzluk ve dokunulmazlık üzerinden modernliği kanatlandırmıştır.

Bu değerlendirmelere sonuna kadar ve her gün biraz daha fazlasıyla katılıyorum. Alev Alatlı’nın kullandığı “panteizm” ile benim tercih ettiğim “paganizm“ kavramları çakışıyor. Batı modernitesi, kurumsal bir din olarak Hristiyanlıktan nefret etti. Onun için Katoliklerin modernleşmesi, her zaman Protestan veyâ Püritanlara göre daha geç ve sancılı oldu. Pagan geçmişler bir tür Aydınlık Yitik Zamanlar olarak mütalâa edilmiştir. Meselâ Kant ile birlikte modernliğin en zirve iki filozofundan birisi olan Rousseau’nun Paganlık övgüsü nihayetsizdir.

İyi de, Paganlıkta ne buldular? Buldukları en başta yatay bir zeminde “karşılıklılık” oldu. Çünkü semavî dinlerdeki karşılıklılığın dünyevî bir zemini yoktur. Bu dünyâdaki amellerin ancak ahirette bir karşılığı olacağı fikri kapitalist zihniyet ve onun beklentilerini kesmiyordu. Hâlbuki kapitalist zihniyet, amellerin bu dünyâdaki karşılıklarıyla âlâkadardı. Bu dünyâda ektiklerimin karşılığını bu dünyâdayken almalıydık. Bunu da en sağlam vurgulayan paganlıktı.

Paganlık tabiatla son derecede iç içeydi. Batı modernliği, Stoik temellerde buna da bayılıyordu. Hâsılı Stoiklik ve Paganlık birbirini emziriyordu. Ezcümle; modernliğin her ikisinin yenicil (neo) yorumlarından oluştuğunun söyleyebiliriz. Bu doğrultular üzerinden Batı’nın halâ Hristiyan kalabilmesi, biraz da bir “târihsel din” olarak Hristiyanlığın Paganlığı masseden karakteri üzerinden olmuştur kanâatindeyim. Ama bu durum bir taraftan Hristiyanlığın modern dünyâdaki tutunumu sağlamış; diğer yandan ise her zaman için tartışmalı kalmıştır. Safçılığı ve özcülüğü ile Batı, kendi paganlığına sinen bir Hristiyanlıkla da çok fazla tatmin sağlayamamış; dünyâ paganlığının izini sürmeyi ihtiraslı çalışmaların motoru hâline getirmiştir. Özellikle karşıt kültür dalgalarında Batı dışı paganlıklara duyulan ilgi ve arzu dikkât çekicidir. Bunun da en tipik ve yakın misâli 1960’lı senelerdeki gençlik hareketlerinde izlenebilir.

Şimdi soralım: Neden bu nesiller -68’liler başta olmak üzere- Kudüs’ü Katmandu ile ikame ettiler? Aslında aradıkları Tanrılarını önce çoğaltmak, sonra da yok etmekti. Hindistan ve Nepal üzerinden Tanrılara ulaşıyorlardı. Ama aslında bu çok Tanrılı Hinduist tecrübe, daha ileri bir tecrübe olarak Tanrı fikrinin yok edildiği Budizmi temrin etmek içindi. Zâten sâhip oldukları Üçlü(Trinity) bir Tanrı’yı yüzlerce Tanrıyla daha küçük ; toz zerresi misâli parçalara bölmek ve nihâyetinde Everest zirvelerinde üfleyip elden çıkarmak; rahatlamak, huzûra ermek, Nirvana’ya, yâni tanrısızlığa ulaşmak…Hikâye buydu.

Batı düşüncesi dâima yedeğinde Uzak Doğu inançlarını taşıdı. Hinduizm ve Budizm her dâim özel bir sempatinin konusu oldu. Çin mezalimine uğramış Dalai Lama ve müridleri hep hoş ve el üstünde tutuldu. Zâten çok az sayıda olan; Hristiyanlıktan Müslümanlığa geçmiş olan Batılı entelektüeller ve meşhurlar ise garipsendi ; kendilerine kırgınlık gösterildi; yer yer unutturuldu. Ama daha beteri de yapıldı: İslâmî dâire içinde yer alan ; ama anaakım-kurumsal- anlayışlarla uyuşmayan , veyâ uyuşmadığı varsayılan, genellikle de tasavvufî bâzı isimler ise, karma, reenkarnasyon, meditasyon tekniklerinin cirit attığı bu havuza sokuldu. Meselâ Hz. Mevlâna üzerinden Rumîlik diye nevzuhûr bir din icâd edildi. Bizden bâzıları da bu işe gönüllü soyundu. Mevlâna’nın ne kadar hümanist ve dinler üstü bir figür olduğunu; yâni bir tür Müslüman görünümlü bir Buda olduğunu anlatmayı bir mârifet saydılar.

İşler tıkırında giderken Myanmar’da yaşanan facia ortaya çıktı. Budist râhibi kaatillerin döktüğü Müslüman kanı karşısında herhâlde afallamayan kalmadı.Nasıl oluyordu da karıncayı bile incitmediklerini zannettiğimiz Budist râhipler bu denli acımasız birer kaatile dönüşebiliyor? Kendisine Nobel Barış Ödülü verilen , üstelik bir hanım olan Myanmar lideri Suu Kyi'nin katledilen Müslümanları suçlayan konuşmalarını dehşet içinde tâkip ettim. (Allah cümlemizi şu aralar Nobel’den, özellikle de Barış Ödülünden uzak tutsun…)…Bu defâ merak içinde Batı’nın Barış Güvercini muamelesine mazhâr olan hikmet sâhibi Dalai Lama Hazretleri bu manzaralar karşısında ne buyuruyorlar, diye baktım…Çok üzgünlermiş, dehşetle kınıyorlarmış. Kendileri Myanmar’lı Budist rahiplere bir çağrıda bulunuyor ve Buda’nın resmine bakmalarını buyuruyor. Eğer Buda sağ olsaymış, Müslümanların yanında yer alır, onları kurtarmak için uğraşırmış………Tıpkı Batı’nın mezâlimimleri karşısında kem küm eden bir Papa gibi…”Tüh, tüh, ayıp oldu, keşke olmasaydı…Lütfen artık olmasın…”…..Biz de yuttuk…….Bundan sonra Budizm’e güzellik yapacaklara, Karma Kurma lâfları edeceklere bir çift lâfımız var: Artık yapacaklarını iki defâ düşünsünler, olur mu?

#Myanmar
#Arakan
#Nepal
#Hindistan
7 yıl önce
Myanmar Müslümanlarına reva görülenler
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset