|
Bilmediğimiz değil unuttuğumuz

O güneş altında kaynamış su ve taş gibi olmuş ekmekten başka yiyecek içeceği kalmamış,



Üzerlerindeki elbiseler yamalı, yırtık, birbirine benzemez giysilerden oluşmuş,



Birlikleri birbirinden kopmuş,



Kimi yerde toplarını kaybetmiş,



Arkasında Hindistan'dan getirilen tam teçhizatlı, dinç ve en az dört beş kat daha kalabalık birlikler,



Tepede bir uçağa 12 uçak kaldıran düşman havacıları olduğu halde hızla geri çekiliyordu Türk ordusu.



Savaş kaybetmiş bir ordunun geri çekilmesinin nasıl bir perişanlık olduğunu ancak yaşayan bilir.



Parçalanmış çarıklar içindeki yaralı ayaklar, tıraşsız, uykusuz, gıdasız yüzlere sahip askerler yine de emredilen şekilde çekilmeye çabalıyordu.



İnsanî bir güdüyle buna da mecburlardı çünkü düşen ya gerçek çakalların ya soygun için bekleyen yerli halk arasındaki çakalların yemi olacaktı.



Geceleri yakınlarından geçtikleri köylerden nereden geldiği anlaşılamayan kurşunların hedefi oldular.



Uzaklardan yaklaşan birlikleri yardım zannettikleri çok oldu; hepsi düşmanın yeni ve hızlı birlikleriydi oysa…



Gündüzleri yakıp kavuran geceleri donduran o iklimde üç ordunun sağ kalanları anavatana doğru, güvenli bir yer bulma umuduyla ilerliyordu.



Arkalarında amansızca kovalamayı sürdüren ve ateş açan İngilizlere rağmen 1. Piyade Tümeni dahil 7. Kolordu'dan arta kalan birlikler Şeria Nehri'ne ulaştı sonunda. Nehri geçerken yan taraftan atlı ve palalı Araplar saldırdı bu sefer…



Şam'a girdiklerinde kadınlar çatıların üzerinden kaynar sular döküyor, sokak aralarındaysa askerleri yerli halkın saldırıları karşılıyordu.



Kendini onca kaybın ardından zor attı birlikler büyük tren istasyonuna…



Eylül ortasında hem ani ve hem gerek sayı gerekse silah açısından kat kat güçlü çok büyük bir saldırıyla başlayan düşman harekâtı ara ara parlak savunma ve mevzi başarılara rağmen kısa sürede Filistin-Suriye hattındaki bütün Osmanlı Cephesi'nin çökmesiyle sonuçlanmıştı.



Bu çöküş bizim için artık bütün savaşın kaybedilmesi anlamına da geliyordu aynı zamanda.





1. Tümen Komutanı

Hans Guhr

savaştan sonra anılarını yazdığı “Türklerle Omuz Omuza” isimli kitabında olup bitenlerin canlı tanıklığını yapıyor.



Şeria Nehri'nden beraber geçtiği kişilerden biri 7. Kolordu Komutanı İsmet Bey.



Bir üst komutanlıkları olan 7. Ordu'nun başında da Mustafa Kemal var.



Sonradan alacakları soyadlarıyla

İsmet İnönü

ve

Mustafa Kemal Atatürk

yani…



Dolayısıyla 1918 Ekim ayında bizzat saldırısıyla, açlığı, mağlubiyeti, perişanlığıyla şahit oldukları Şam, Nablus ve civarda yaşananlardan sonra 1923'te aldıkları kararların Fransız aydınlanmacılığının etkisiyle masa başında kararlaştırılmış şeyler olduğunu düşünmek büyük bir hata.



Ne kadar büyük bir hata olduğunu ise bugün Suriye'ye bakarak anlamak çok kolay.



Pahalı bir ders doğrusu; çok pahalı…





Bununla kalmayıp daha nice yıkımların ardından yine de toparlanıp bu toprakları vatan kılan savaşı kazanıp Cumhuriyet'in kurulmasına giden yolda bugün kutladığımız 30 Ağustos kilometre taşlarından biri.



Böyle bir günde hatırlatıyorum özellikle olup bitenlerin tarihten bir küçük yansımasını.



Bütün Arap toplumunun geri çekilen ordumuza siviliyle milisiyle saldırmadığını; aralarında terk ettiğimiz için ağlaşanlar olduğunu, yiyecek, ilaç için koşturanlar olduğunu özellikle Filistinlilerin başından sonuna kadar savaş boyunca en cesur ve sadık dostlar olduklarını da not ederek.



Niye geçmişten günümüze üzerinde çoğunlukla geç kalınarak da olsa düşünmemiz gereken notlar aktarmaya çalışıyorum?



Çünkü dün bugünü ve dolayısıyla bugün de yarını birebir etkiliyor.



O yüzden

Carl Von Clausewitz

'in alanındaki en iyi kitap kabul edilen Savaş Üzerine'sindeki “yayılmak savaşın doğasında vardır” mealindeki cümlesini unutamıyorum.



Nihayetinde coğrafya yazının başında anlattığım olayların yaşandığı topraklar.



Ve nihayetinde kenarından olsa da içinde olduğumuz şey öyle ya da böyle savaş.



Guhr

'un anılarını meselâ beş yıl önce okumamış olmanın faturasını ödüyoruz ama artık

Clausewitz

'in dehasına gözümüzü kapama şansımız yok.


#Osmanlı
#Hans Guhr
#Şam
#İsmet İnönü
#Mustafa Kemal Atatürk
#Clausewitz'
8 yıl önce
Bilmediğimiz değil unuttuğumuz
Vali değil, sanki kütüphane
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…