|
Bakanlık dağıtımı değil, görev dağılımı


Seçim sürecinin tamamlanmasından sonra rekor sayılabilecek bir hızla kabinenin açıklanmasının
bir demokrasi için büyük bir fırsat ve gücün işareti
olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bir toplumun siyasal süreçleri başarıyla ve hızla kotarabilmesi, karar alma mekanizmalarının hızlı ve etkili çalışabilmesi, sosyal ve siyasi performansı o ülkenin kaynaklarının toplum lehine daha verimli bir biçimde kullanılabileceğini gösterir. Bütün bunların üstüne bir de açıklanan kabinenin toplumda yarattığı
güven ve kabul duygusu. Muhaliflerin bile hiçbir itirazda bulunamadığı kabine üyelerinin her biri kendi alanlarındaki yeterlilikleri, ehliyet ve liyakatleri ile seçildiklerini çok belli ediyorlar.
Bakanlık dağılımları koalisyon yapılarında genellikle koalisyon dengelerine göre yapılınca ortaya sadece kaynakların siyasi gruplara göre dağıldıkları, toplumunsa bundan tek nasibinin bu dağılımın yükünü çekmek olduğu bir manzara çıkıyor.
Etik olarak da, güzellik olarak da, performans olarak da hiçbir değeri olmayan bir manzara.
Türkiye’nin yıllarca mustarip olduğu bu tür görüntülere de tezat durumuyla açık bir gönderme yapıyor kabine. Adama göre bakanlık değil işe göre uygun bakan olması
gözetilmiş ve bu ciddi bir fark oluşturuyor. Kaynakların dağılımından ziyade görevlerin ehliyet ve liyakate göre dağılımını esas alan bir kabine çok iş yapar ve kendisi sorunların asıl parçası olmak yerine sorunları uygun bir biçimde çözen bir işlevi yerine getirir.
KABİNEDEKİ TÜRKİYE ÖZETİ
Kabinede bölgesel ve etnik bir dağılım gözetilmemiş, bilakis bu unsurların hiçbir öneminin olmadığı vurgulanırcasına ama ortaya tam bir Türkiye kompozisyonu çıkmış.
Önceden yaptığı bütün görevlerde ehliyetiyle, ciddiyeti, başarısı ve tevazusuyla temayüz etmiş olan
Cevdet Yılmaz
’ın elbette
Bingöl
’lü ve
Zaza
olması tercih edilmesinin sebebi olmamıştır. Ama
Bingöllü ve Zaza olması kendiliğinden ele güne karşı çok önemli bir mesaj da olmuştur. T.C.’nin Başkanı’nın yardımcılığına bir Zaza’yı ekonomi ve maliye politikasının başına Batman’lı bir Kürd’ü getiren bir ülkede Kürt sorunundan bahseden sadece lafü güzaf etmiş olur.
Elbette
Mehmet Şimşek
de Kürt olduğu için bu göreve getirilmiş değildir. Ama Kürtlüğünü hiçbir zaman gizlemeyen, aksine seçim çalışmalarında ve seçmeniyle bütün temaslarında çok güzel, berrak bir Kürtçe de konuşan Mehmet Şimşek’in Kürt olması bu göreve getirilmesine asla bir engel olarak görülmemiştir.
Bunu özellikle söyleme gereği duyuyoruz, çünkü Kürtçü siyasetçilerin özellikle Türkiye’de bir makama gelenler için sarıldıkları bir karşı argüman vardır:
Kişi Kürtlüğünü inkâr edip gizlemeden bir yere gelemiyor bu ülkede.
İşte size ne Kürtlüğünü ne Zazalığını hiçbir şekilde inkar etmeden, gizlemeden, hatta en zarif bir biçimde ifade ederek ülkenin en üst makamlarına gelmiş mükemmel örnekler. Ama ehliyet ve liyakatleriyle, başarılı çalışmalarıyla bu ülkenin kalkınmasına, gelişmesine, birlik ve beraberliğine de en çok katkı yapan insanlar. Bu profil birilerini rahatsız ediyor belli ki. Bütün argümanlarını ellerinden alıyor çünkü.
Hüda Par’a yönelik karalama kampanyalarında da en sefil biçimde bu lafların döndüğünü görüyoruz
. Bugün bile PKK ile ilişkisi aşikâr olan HDP ile ittifak halindeler.
İttifakın içinde halen DHKP, TİKKO ve diğer bütün aşırı ve silahlı sol örgütlerin temsilcileri,
Savcı Selim Kiraz
’ın katilleri var. Bu kadar kirli bir bagajın üstüne oturup kurulduğu günden beri hiçbir silahlı örgütle, hareketle veya söylemle iltisakı bulunmamış Hüda Par’i terör örgütü olmakla suçlamak inanılması zor bir pişkinlik örneği.
HÜDA PAR’IN KÜRTLÜĞÜNÜ SORGULAMAK
Ancak Hüda Par’a bir de HDP çevrelerinin eleştirileri var.
Onlar da ellerinde halen taşıdıkları silahlara bakmaksızın Hüda Par’ı şiddete meyli dolayısıyla eleştiriyor, ama bunun ne kadar tuhaf kaçacağını kendileri de bildikleri için başka bir yerden yürüyorlar: Hüda Par’ın Kürtlüğünü sorgulamak.
Mademki PKK’ya mesafelisin, hatta mademki PKK’ya kök söktürüyorsun, sen gerçek bir Kürt olamazsın.
Olsa olsa Kürtlerin haini olabilirsin.
Halen yurtdışında yaşayan eski bir milletvekili aynen şöyle demiş: “
HÜDAPAR Kürt maskeli bir devlet örgütüdür.
Görevi Kürt muhalefetini boğmaktır.
Koçgiri, Zilan, Ağrı, Dersim
katliamlarında devlete rehberlik eden hainlerin soyundandırlar. Devlet tetikçisi bu örgüte veba mikrobu muamelesi yapılmalı ve her fırsatta teşhir edilip lanetlenmelidir.”
Şimdi bu lafları söyleyenlerde Koçgiri, Zilan, Ağrı, Dersim katliamlarını yapanlara karşı gerçekten en ufak bir hesap duygusu olsa şimdi CHP ile nasıl bir ittifakın içinde olabilirler?
Bütün bu katliamların faili bizzat CHP değil miydi?
Bugünün Hüda Par’lılarını o katillerle rehberlik ederek işbirliği yapanlara bu kadar nisbet ettiğinize göre asıl katillere daha bir bitmez kininiz olmalı? Oysa bakıyoruz CHP ile HDP ABD’nin kendilerine biçtiği asıl emperyalist planlar içinde birarada kolkola, bilakis o planlara itiraz eden Cumhur İttifakı’nda yer alan Hüda Par Kürt maskeli bir devlet örgütü oluyor.
Kürtlüğü sorgulamak, Kürtlük adına tekfircilik yapmak gibi bir şey. Bir kavmin savunuculuğundan o kavmin satıcılığına geçişin en işlek yolu.
Hüda Par’ın üyelerine siz Kürt demeyince onlardan Kürt olanları Kürtlük’ten çıkmış mı olacak? İşin tuhafı Hüda Par’a isnat edilen suçlamanın devlete bağlılık olması. Şayet kast edilen hareket Hizbullah ise, yetmişli yıllardan beri bölgede etkili ve güçlü bir hareket olarak vardı.
PKK’nın gençler arasında yayılmasına ve bütün Kürtler üzerinde tekelci bir hegemonya kurmasının önünde engel olarak görülüyordu
. Engel silahlı veya şiddet gösteren bir engel değildi üstelik. Ama PKK İslami hareketten rahatsız oluyordu ve binbir taktikle onları çatışmanın içine sokan PKK oldu. Maruz kaldıkları PKK zulmüne karşı kendilerini savunmak için harekete geçmeleriyle devletin de içlerine sızması bir olmuştu. İşin neticesinde FETÖ-yoğun derin devletin tasfiye ettiği hareket PKK değil, Hizbullah olmuştu.
Hüda Par bu tasfiyenin yaşandığı 2000 yılından 12 sene sonra kurulmuş bir siyasi parti.
Parti Kürtlere İslami bir dille hitap ettiği için PKK’da bir rahatsızlık oluşturmaması mümkün değil.
Çünkü Hüda Par PKK’nın Kürtler üzerindeki bütün iddialarını boşa çıkarabilen, halkta ciddi karşılığı olabilen,
PKK’nın bütün toplumsallaşma kanalında karşısına çıkabilen bir söylem ve tabana sahip.

Elbette Türkiye’nin milli kimliğine, birlik ve bütünlüğüne de sonuna kadar bağlı. Yani PKK’nın Kürdü değil, Türkiye’nin Kürdü, olabildiğince sahih, organik bir Müslüman Kürt hareketi.

PKK rahatsız olmasın da kim olsun?

PKK rahatsız olsun da başkaları neden rahatsız oluyor?

#Siyaset
#PKK
#HÜDA PAR
#FETÖ
#Yasin Aktay
1 yıl önce
Bakanlık dağıtımı değil, görev dağılımı
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle