|
Bir düğünden post-İslamizme yol çıkaran antropoloji
S
ümeyye
Erdoğan ve Selçuk Bayraktar
çiftinin
muhtemelen şimdiye kadar o seviyede birileri için yaşanmış en sade, en gösterişsiz, en israftan uzak nikah töreni olmuştur. Sadece törendi, düğün yoktu, çiçek ve yemek yoktu, içki yoktu. Davetlilere sadece su ikram edildi. Müzik ve eğlence yoktu, buna karşılık Rum Suresinden, Enam suresinden günün anlam ve önemi için uygun olarak seçilmiş ayetlerden muhteşem bir Kur'an ziyafeti vardı.


Nikah törenine çiçek göndermek isteyenler davetiyede önceden uyarılarak bunun yerine Mehmetçik Vakfı ve Polis ve Şehit yakınlarına bağışta bulunmaları istendi. Takı yoktu.



Her ihtimale karşılık yanlarında takı getirenler geri götürmek durumunda kaldılar. Sadece bu güzel törene şahitlik etmek üzere koşup gelmiş binlerce davetli katılımcı vardı. Bu katılımcıların bir kısmı yabancı devlet başkanlarıydı. Pakistan'dan

Nevaz Şerif

, Bosna Hersek'ten babası tarafından ülkesi Sümeyye'nin babasına emanet edilmiş olan

Bakır

İzzetbegoviç vardı, örneğin.



Nikah merasimi hakkında bir şey söylenecekse sadece büyük bir itina gösterilmiş bu aşırı sadeliği ve mütevaziliğiydi. O yüzden aslında bu nikah merasimi üzerine bir şey yazmak gereksizdi. Ancak bu mütevaziliğe ve bu sadeliğe rağmen bu nikah hakkında birilerinin yazdıkları, söyledikleri nikahın kendisinden çok daha fazla dikkat çekici oldu.



Ahmet Necdet Sezer

'in Çankaya köşkünde oğlu için yaptığı düğünle karşılaştıranlardan tutun da ortada şehitler varken Genelkurmay başkanının bu “düğün”e katılmasına veryansın edenlere kadar…



O da bir şey mi?

Hz. Ali ile Fatıma'nın meşhur düğünü bile, Sümeyye ve Selçuk marifet öğrensinler diye, bu vesileyle hatırlatıldı

. Hem de nerede? Cumhuriyet Gazetesinde. Aman Allah'ım, hızını alamamış, yazı

“İmam Humeyni”

nin de İran İslam Devrimi'nden sonra yaşadığı hayata da girmiş, Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanına onu tavsiye ediyor.



“Fatıma'dan Sümeyye'ye”

başlıklı yazıyı bir başka Cumhuriyet Gazetesi yazarı yazmış olsa hiç dikkate almaz, okumadan geçerdim. Ama yazıyı Antropoloji çalışmalarıyla bildiğim meslektaşım

Prof. Tayfun Atay

yazmış.



Yanlış anlamayın sıkça yapıldığı gibi,

bir siyasi tavrı veya görüşü, akademik bir kıstasa tabi tutacak değilim.

İnsanlar siyasi olarak istedikleri görüşe sahip olurlar ve akademik unvanları buna engel olmaz. Ancak yapılan analiz akademik müktesebatla yakından ilişkili olunca bir hayretten fazlasını da hak ediyor.



Atay, Sümeyye'nin nikahı üzerinden bütün bir İslamcılığı Post-İslamcılık mezarlığına gömüvermiş.

Nerede Fatıma'nın sadece 700 kişinin katıldığı, mescitte kıyılan ve ikram olarak sadece hurma, bal şerbeti, gül suyu ve süzme yoğurttan yapılan bir yemeğin verildiği düğünü?

Nerede Sümeyye'nin “tepeden tırnağa tam mânâsıyla post-

İslâmizmin

“yüzgörümlüğü” mahiyetinde”,

“İslâm'ın kapitalizmle, sermayeyle, servetle, şatafatla, lüksle, şaşaa ile buluşup sarmaş-dolaş olması” neticesinde ortaya çıkmış şatafatlı düğünü.



Ne yapıyorsun Tayfun hoca? Fantezi mi yapıyorsun?


Hangi düğünden bahsediyorsun?

“Böyle olur Kisrâ'ların düğünü!..” diye bitiriyorsun yazını, nikahın dışında bizim bilmediğimiz bir düğün mü yapıldı Sümeyye ve Selçuk çifti için?



Dedik ya,

ortada düğün müğün yok, sadece nikah var.

Dedik ya,

bir karşılaştırma yapacak olursak

Hz. Fatıma'nın düğününde yapılan ikram sudan başka bir şeyin verilmediği Sümeyye'nin düğününde yapılan ikramdan daha fazla.

Elbette helal hoştur, düğün de yapılır ama bu karşılaştırmaya girişmişsen verilerin de sağlam olacak. Senin bu durum karşısında

“din hayattan çıkar”

derken başvurduğun o derin antropolojik analizleri bir nebze hatırlayıp başka türle devreye sokman gerekmez mi?



Yoksa işin sırrı tam da bu fantezi kelimesinde mi?

“Böyle olur kisrâların düğünü” derken, bütün olay iyice kapanmış olduğunuz dar çevrenizin size oynadığı akıl oyunlarını mı seyrediyorsunuz?



Ne yazık ki,

sadece bu düğün olayı bile bize Türkiye'de bir kesimin, gerçeklerle ilgili algılarını yaşanan hiçbir gerçekliğin değiştirmeye güç yetiremediğini göstermek için mükemmel bir örnek sunuyor.


Bazı insanların içine kapanmış oldukları ideolojik konforu bozacak hiçbir gerçeklik olmuyor, olamıyor.


Özellikle bilim adamları, entelektüeller, akademisyenler için ciddi bir idealar dünyası, bir

yaralı bilinç dünyası

oluşuyor. Bu yaralı bilinç dünyasında olup bitenler, gerçeklikten görece özerktir. Gerçeklik hakkındaki algı, gerçekten önce oluşmuştur. Onun için Sümeyye'nin düğünü için, Atay gibilerin zihninde önceden hazırlanmış bir kalıp vardır.

“Böyle olur kisrâların

düğünü” cümleciği aslında bu kalıbı bütün hamlığıyla ele veriyor.



Bir antropoloji profesörü olan Atay'ın metodolojik bir ilke olarak ilk baş etmesi gereken sorun bu “önyargılar” sorunudur aslında.

Ama Atay bile yakalanmış olduğu bu yaralı bilinç halinden dolayı Sümeyye'nin düğünü için zihninde yakıştırmış olduğu “kisra

düğünü” kalıbını, olayı görmeden, yaşamadan yazıya döktürmüş.



Oysa içerdikleri yoğun sembolizm, törensellik, toplumsal ünsiyet, kurulan akrabalık ilişkileri ve toplumsal hiyerarşiler dolayısıyla düğünler, antropoloji için son derece önemli vakalardır.

Sümeyye'nin nikah merasimi tam da bu açıdan, hakikaten İslamcılık için hazır “post-islamizm” temennilerini döktürmeye fırsat vermeyecek ölçüde bir hayal kırıklığı yaratabilir ancak.

Çünkü bu merasimde tam da İslamcıların hayal ettiği gibi ne israf vardı, ne gösteriş, ne günah vardı ne de toplumdan kopukluk. Aksine Kur'an vardı, fakirleri veya şehit yakınlarının hatırlandığı, insanların uhuvvetinin hatırlandığı muhteşem bir ortam vardı. İyi bir antropolojik ilgi o sahnede bunları görürdü.



Oysa nikahı görmeden önce yazılmış olduğu besbelli olan bu yazı belli ki daha baştan genç çiftimize kem gözle bakmayı kafasına koymuş.


Allah Sümeyye ve Selçuk kardeşlerimizi her türlü kem gözden, nazardan, hasetten korusun.



ORHAN AKŞİT HOCAMIN ARDINDAN

Nikah töreni esnasında, 1981-85 yılları arasında Siirt İmam-Hatip Lisesinden değerli hocam Orhan Akşit'in Sakarya'da geçirmiş olduğu bir trafik kazası neticesinde vefat ettiği haberini aldım. Nikahtan cenazeye, tam da hayatın tabiatı ile… Orhan hoca, gece vakti bir tefsir sohbetinden dönüyormuş. Hep bildiğim, hep hatırladığım gibi. Kur'an'a, İslam'a adanmış bir ömür, yaşandığı gibi, yaşandığı istikamette noktalandı. Allah rahmetiyle karşılasın, yakınlarına, sevenlerine başsağlığı ve sabrı cemil niyaz ediyorum.




#Post-İslamizm
#Antropoloji
#Düğün
8 yıl önce
Bir düğünden post-İslamizme yol çıkaran antropoloji
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak