|
Üçüncü cinsel devrim: Geliyorum diyen felâket!

Özelde Avrupa, genelde Batı toplumları, cinsel sapmaların pençesinde kıvranıyor. Cinsel sapmalar, insan türünün geleceğini tehdit edecek kadar kontrolden çıkmak üzere Batı toplumlarında.

CİNSEL SAPMALARIN TIRMANIŞI

Öte yandan, sadece eşcinsellik şeklinde tezahür etmiyor cinsel sapmalar. Ensest ilişkilerden hayvanlarla cinsel ilişkiye kadar zıvanadan çıkmış bir görünüm arzediyor. Belçika-Almanya hattında yaptığım bu son seyahatte, Alman hükümetinin, hayvanlarla cinsel ilişkiyi yasaklayan bir kanun hazırladığını öğrendim.

Ama gerek eşcinsel ilişkilerin, gerekse aile için sapkın ensest ilişkilerin hızla yaygınlaştığını ve bir özgürlük meselesi olarak meşrulaştırılmaya çalışıldığını söyledi arkadaşlar. Eşcinsellik dalgasından sonra ensest ilişkiler dalgasının öncelikle Avrupa"nın sözümona en gelişmiş, liberal toplumlarını kasıp kavuracağı anlaşılıyor.

Avrupa, insan zihnini ve hayatını dumura uğratan ontolojik felâketin ardından, şimdi de insan türünün sonunu hazırlayacak büyük bir helâketin eşiğine sürükleniyor.

BRÜKSEL"İN ADALETİ, AVRUPA"NIN HAYALETİ Mİ?

Brüksel"in, Avrupa"nın tarihî korkularını ve sanal hayallerini, İslam Toplumu Millî Görüş (IMGM) teşkilâtı Belçika üniversiteliler başkanı Ömer Karahan, Hüseyin Dağdeviren ve Brüksel"de mimarlık yapan Fatih Başaran"la birlikte Brüksel"i gece ve gündüz iki kez dolaşınca bihakkın gördüm.

Brüksel"de AB (Avrupa Birliği) fikrinin ve hayalinin geleceğinin simgesi, kanımca ne NATO binası, ne de büyük bir haç formunda yapılan AB binası.

Haç, Avrupa"nın hayallerini değil, hayaletlerini sembolize ediyor aslında. Haçla sembolize edilen Hıristiyanlık, Avrupa"nın entelektüel, siyasî ve kültürel hayatından çoktan çekilmiş durumda. Toplumların yarıdan fazlasında türlü ateizm biçimlerinin hâkim olduğu Avrupa ülkelerinde Hıristiyanlığın nerdeyse hiçbir karşılığı yok zira.

Brüksel"in AB fikrinin ve hayalinin ne denli grotesk bir görünüm arzettiğini en iyi sembolize eden binası, Brüksel"in devâsâ Adalet Sarayı.

Gece, hayaleti andıran Adalet Sarayı, gündüz AB fikri hayalinin her an hayalete dönüşebileceğinin metaforik resmi ve göstergesi gibi geldi bana. Brüksel"deki Adalet Sarayı, Avrupa"nın içine sürüklendiği krizin ve dekadansın en grotesk sembolü çünkü.

Sanki Avrupa fikri, hiçbir zaman günyüzü göremeyecek, Adalet Sarayı"nın gece beliren hayaletinin adaletinden, insafından merhamet dileyecek ama dileği yaşanan büyük çelişkilerden ötürü hiçbir zaman gerçekleşmeyecek gibi.

Açıkçası, Brüksel"in AB"nin başkentliği, gerçek değil, siyasî değil, artistik, estetize edilmiş, gelecekte gerçek olabileceği tahayyül edilen sanal bir başkentlik: Avrupa"nın fobilerini ve açmazlarını gizleyen bir başkentlik bu.

CİNSEL SAPMALARI, ÖZGÜRLÜK MESELESİ OLARAK GÖRMEK, İNSAN TÜRÜNÜN ÖLÜMÜNÜ GÖREMEMEK DEMEK

Brüksel"in sanal başkentliğinin dekadans biçiminde gerçeğe dönüştüğü en temel gösterge, cinsellikte yaşanan ürpertici sapmalar. Bu cinsel sapmaların şimdilik küçük gibi gözüken ama Avrupa"nın nereye sürüklendiğini gösteren ipucu, Belçika"nın sosyalist başbakanının eşcinsel biri olduğunun herkes tarafından açıkça biliniyor olması ve bunun görünüşte normal bir şey olarak kabul edilmesi.

Oysa eşcinsellik, insan türünü yok edecek bütün diğer cinsel sapmaların kapısını sonuna kadar açan bir anahtar. Bu nedenle, ensest ilişkileri normalleştiren bir süreç yaşanıyor Batı"da.

Bu sürece direnmesi beklenebilecek tek kurum kilise ama kilise, eşcinsel evliliklere şimdiden cevaz vermeye başladı bile. Kilise, "eşcinsel evlilik" sorunu nedeniyle bir kez daha büyük sarsıntı geçiriyor Avrupa"da -ve Amerika"da.

Avrupalılar, eşcinsel ve ensest ilişkileri, bir "özgürlük meselesi" olarak değerlendiriyor ve "cinsel tercih" olarak nitelendiriyorlar!

İşte bu, ne tür bir zihinsel ve varoluşsal sapmanın yapı taşlarının döşendiğinin en ürpertici göstergesi.

Oysa gerek eşcinsel ilişkilerin, gerekse ensest ilişkilerin insan özgürlüğü olarak kabul edilmesi, insan türünün sonunun bizzat insan tarafından özgürce (!) hazırlanması aslında.

"BU BEDEN BENİM, İSTEDİĞİM HALTI YERİM"

Eşcinsel ilişkilerin bu denli güçlenmesi, cinselliği kadının özgürleşmesi olarak algılayan ikinci dalga feminist hareketin kaçınılmaz sonucu.

Kadının siyasî ve ekonomik haklarını savunmak için yola koyulan ilk dalga feminist hareket, ikinci dalga feminist hareketle birlikte, cinsel özgürlük hareketine dönüşmüştü.

Yaşamakta olduğumuz üçüncü dalga feminist hareket, haklar hareketi olma özelliğini çoktan yitirdi; belirleyici roller oynadığı eşcinsel ve ensest ilişkilerin meşrulaştırılması mücadelesine soyunmakla tam anlamıyla hazlar hareketine evrildi.

Burada da, haklar mücadelesi demokrasinin ölümüne ve hazlar hareketi dromokrasi"nin zaferine tanık oluyoruz!

Feminizmden eşcinselliğe gelen süreci, tek bir cümleyle şöyle özetleyebiliriz: "Bu beden benim bedenim, istediğim haltı yerim!"

FELÂKETİN AYAK SESLERİ…

Peki, nedir bu? İnsanın tanrılaşma sürecini tetikleyen hümanizm hareketinin, post-hümanizm sürecinde, insanın hazlarını, arzularını, sapkınlıklarını kutsama ve putlaştırma sapmasına dönüşmesi elbette.

Sadece coğrafyanın, kültürün, siyasetin sınırlarının bitmesi değil, cinselliğin sınırlarının da bitmesi olgusunu yaşıyoruz: Üçüncü cinsiyet sapması, erilliğin ve dişilliğin eritilerek cinsiyet farklılıklarının sona erdirilmesi, insan türünün bitişinin başlangıç süreci aslında!

Bu, insanın fıtratına bizzat kendisinin yaptığı ontolojik saldırının nihâi noktası. Nihilizmin zıvanadan çıkması, insanlığın kendi kuyusunu kazması.

Ve insan türünün köküne kibrit suyu çakan bir sapmanın, özgürlük adına dayatılması ve özgürlük kavramının içinin boşaltılması…

Özgürlük kavramının, hazlara indirgenmesi, eşcinsellik sapmasında karşımıza çıkmıyor sadece. Ayrıca ensest ilişkilerin de özgürlük meselesi olarak yavaş yavaş meşrulaştırılması sapkınlığında da karşımıza çıkıyor.

Batılı seküler insan, böyle yapmakla dekadansla dans ettiğini göremeyecek kadar hazlarının ve arzularının, bedeninin ve bencilliğinin kölesine dönüşüyor. Ve bu cinsel sapma olgusu, postmodern, vulger kültür ve söylemleri hızla küreselleştiren film, müzik ve medya endüstrisi vasıtasıyla küre ölçeğinde yaygınlaştırılıyor.

Oysa cinsiyetin buharlaşması, insan türünün sonunu getirecek bir felâketin ayak sesleridir.

AVRUPA"NIN ÇIKIŞ YOLU, GETTOLAR/IN/DA MI GİZLİ?

Ancak Avrupa"nın, bu felâketle yüzleşebilecek ne hâli var, ne de mecali: Eğer Avrupa, derinlerde köksalan ırkçılık ve ayırımcılık psiko-patolojisinden, fobik kültüründen arınabilirse, bu felâketle nasıl yüzleşebileceğinin ipuçlarını, Avrupa"nın gettolara hapsettiği yabancı göçmenlerin -türlü nedenlerle hakkıyla temsil edemedikleri- kültürel kodlarında bulabilir.

Ömer Karahan kardeşim, Brüksel"in yabancılar kenti olduğunu söylüyor: Gettolarına hapsolan yabancı göçmenler kenti.

Nitekim, kentin merkezine oldukça yakın, Türklerin yoğun olarak yaşadıkları bölgede lise yıllarından kardeşim Ali Rıdvan Sağlık"la kısa bir akşam turu yaptığımızda, neredeyse hiç Belçikalı"ya rastlamadık.

Batılı başkentlerde azımsanmayacak miktarda yabancı yaşıyor. Ama Batı"da değil, itildikleri ya da çekildikleri gettolarında.

DEKADANSIN YÜKSELİŞİ VE İSLÂM"IN GELİŞİ

Belçika"daki Müslüman nüfusun çoğunluğu Brüksel"de yoğunlaşmış. Brüksel"in % 25"i Müslüman.

Medeniyet fikrini mercek altına aldığım bir konferans verdiğim Belçika İslam Toplumu Millî Görüş teşkilatının üniversiteliler başkanı idealist genç kardeşim Ömer Karahan, nüfusun bütün Avrupa ülkelerinde geriye sayması, seküler kültürün, özellikle eşcinsel hayat formuyla ailenin temellerini yıkan yapı taşlarını döşemesi gibi kritik nedenlerle Müslüman nüfusun istikrarlı bir şekilde arttığını, önümüzdeki 50 yıl içinde, Brüksel"in nüfusunun % 50"sinin Müslüman olacağından korkulduğunu hatırlatıyor.

Brüksel"in yarısının 50 yıl içinde müslümanlaşabileceği meselesi, Belçikalıları çoktan kara kara düşündürtmeye başlamış bile.

Batılılar, insan türünün sonunu getirecek üçüncü cinsel devrim felâketiyle nasıl başedeceklerini bile bilmezken, Müslüman azınlıklar, kimlik sorunlarıyla boğuşuyorlar.

Ama şu kesin: Üçüncü cinsel devrim, Batı"dan bütün dünyaya bir virüs gibi yayılıyor hızla. Bir süre sonra, bütün dünya, eşcinsel ve ensest ilişkilerin yolaçacağı derin sorunlarla boğuşmak zorunda kalacak.

İslâm"ın dışında hiçbir din, bu cinsel sapmaların, insan türünün sonunu getirecek bu felâketin önünde duramaz. Bu gerçek anlaşıldı. Ve İslâm"ın önü, inanılmaz bir şekilde açıldı.

İşte bu noktada özellikle Avrupa"daki Müslümanlara büyük iş düşüyor: Müslümanlar, İslâm"la ilişkilerini pekiştirdikleri sürece, Avrupa"nın da, insanlığın da umudu olabilirler.

***

Cuma gününden itibaren Belçika-Almanya hattında yaptığım seyahate, Köln"de verdiğim bir haftalık seminere, İMGM üniversiteliler teşkilatının yeni döneminde umut ve ufuk vadeden Avrupa"nın geleceğine yürüyen projelerine ilişkin gözlemlerimi ve önerilerimi ayrıntılı olarak sizlerle paylaşmaya devam edeceğimi hatırlatmak isterim.

11 yıl önce
Üçüncü cinsel devrim: Geliyorum diyen felâket!
Sudan’da olanlar da Sudan’la sınırlı değil
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü