Bu haftaki durağım Fatih Atikali'deki felsefe profösörü Kenan Gürsoy'un asırlık konağı. Her yanı anılarla örülmüş, geçmişten derin izler taşıyan bu evin sahipleri değerlerine sıkı sıkıya sarılmış gibi gözüküyor. Fotoğraflarınlarından anılarını çekip çıkardığım Gürsoy'un hayatı hangi karelere sığmış?
Anne tarafından Kenan Rifai Hazretleri'nin torunudur Kenan Gürsoy. Orta Anadolu'nun Aksaray ilinde yetişen, 1928'den itibaren Ankara'da okuyan ve Avrupa'ya hukuk öğrenimi için bursla giden bir babanın oğludur. Anne ise bunun tam zıddı olarak İstanbul'un ilmi açıdan aristokrat diyebileceğimiz bir ailenin kızıdır. 1950 yılında Ankara'da doğan Kenan Gürsoy, “Dedeme fikri olarak benzemeye çalıştım” diyor ve Ankara'nın Cumhuriyet dinamizmi ile İstanbul'un Osmanlı'dan kalan ilim, gelenek ve kültürünün sentezi bir insan olmayı amaç ediniyor. Çocukluk evresinde Semiha Ayverdi ile olan yakınlığı şahsiyetinde önemli temellerin atılmasına vesile olmüş çünkü; Ayverdi'nin eğitimciliğinin yanı sıra çocukların karekter oluşumunda medeniyetle buluşturucu bir misyonu vardır.
O günlerin anısı olarak şunları söyler; “Mesela Ramazan geldiğinde çocuk iftarları yapılırdı. Akrabalardan meşgul olduğu çocuklardan ve mahallenin çocuklarından oluşan bir topluluk. Bu çocuklar, büyük bir evde toplanarak güle oynaya iftar yapar, sonra yine çocuksu bir neşe ile namaz kılarlardı. Daha sonra Osmanlı'da çocukların oynadığı oyunlar oynanırdı sonra çocuklara diş kirası denen kese içinde kuruşlar verilirdi. Böylece çocuklar eve döndüklerinde ertesi gün oruç tutmak için heyecanla beklerlerdi. Bununla anladık ki bir medeniyet çocuklara ancak bu yolla anlatılabilirdi” diyor.
Onun için Kenan olmak, Kenan Gürsoy olmaktan daha zordur çünkü dedesi Rifai Hazretlerinin ismini taşır ve disiplinli bir aile yaşantısına sahiptir. Kalabalık bir ailede her sabah kahvaltıdan önce terbiye edici bir hikayeler dinlemesi, annesinin “Allah'ın birliğine emanet ol” cümlesiyle uğurlaması, küçük Kenan'da tefekkürcü bir ruhun gelişmesine neden olur. Semiha Ayverdi'nin tavsiyesi üzerine orta öğrenimini Saint Benoit Fransız Erkek Lisesi'nde okurken disiplinli bir eğitimin yanı sıra dinler arasındaki farklılığın insanların bir arada yaşamasında önemli bir rol oynadığını da bu yaşlarda farkeder. O dönem hakkında; “Aramızda Rum, Ermeni veya başka milletlere mensup insanlar da vardı. Bu İstanbul'un oluşturduğu farklı bir ruha delalet ederdi. Onlarla beraber de nasıl yaşanabileceğini biliyordum. Onlarla beraber ama siz olarak.”
Eğitimini tamamladıktan sonra Lise çağlarında Fransız turistlere rehberlik yapar. Yüksek öğrenimini 1970 'de burslu olarak felsefe alanında Fransa'da Rennes ve Paris-Sorbonne üniversitelerinde gerçekleştirir. Verilen gerçeğin arkasındaki hakikati araştırmak felsefeye iter Kenan Gürsoy'u. Felsefeyi sorgulama amacı olarak değil hakikati derinlemesine yakalama arzusu içinde algılar. Ona göre; verildiği şekilde kabul edilen basmakalıp bir hayat anlamlı değildir. “Bir insana verilen en büyük ceza onu vatanından ayrı bırakmaktır” deyişiyle; dört yıl Fransa'da rahat yaşamasına rağmen vatan özlemine dayanamayıp Türkiye'ye döner. Yurda dönüşünün ardından Atatürk Üniversitesi Felsefe Bölümünde asistan,1979'da felsefe doktoru, 1982'de yardımcı doçent, 1983'de doçent, 1989'da profesör ünvanlarını alır.
1984 yılından itibaren Atatürk Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'nde görev yapan Gürsoy, 1997 yılında Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi kadrosunda yer alır. Şimdi Felsefe Bölümü Başkanı ve Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanıdır. Çalışmaları daha ziyade etik (ahlak felsefesi), dinlerarası etik, tasavvuf ve egzistans felsefesi alanlarında.
Şimdilerde büyük babasından kalan, restore edilmiş bir asrı tamamlamış ve tarih kokan, aileye ait konakta oturmaya devam ediyor. Oturdukları konağın hemen yanında 1925 yılında kapatılarak kendine has başka bir konak haline getirilen mekan ise Altay Dergahı. O konak bugün Cenan Vakfı Merkezi ve Müze olarak hizmetveriyor.