86 yıllık hasretin ardından ayağa kaldırılan Ayasofya Medresesi: Hüner bir şehir bünyâd etmektir

Fatih Sultan Mehmet için büyük cihat fethettiği şehrin yeni baştan imar edilerek İslam şehri hüviyeti kazanmasıyla gerçekleşecekti. Vakıf külliyeler yapılması için vezirler başta olmak üzere devletin önde gelenlerine emirler verdi. Böylelikle şehrin hızla büyümesine ve gelişmesine katkı sağladı. Fethin hemen sonrasında Ayasofya Kilisesi’ni camiye, kilisedeki papazlara ait odaları ise medreseye dönüştürerek İstanbul’daki ilk dinî ve eğitim hizmetlerini Ayasofya’da başlattı.

Haber Merkezi Yeni Şafak
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM

Dr. Abdullah Çakmak / Afyon Kocatepe Üniversitesi Öğretim Üyesi

Osmanlılar’ın beylikten devlete dönüşümünde, 13. asrın sonu itibarıyla Bizans sınırında gerçekleştirdikleri cihat hareketleri önemli rol oynadı. Devletin kurulmasının ardından henüz bir buçuk asır geçmişti ki Fatih Sultan Mehmed, Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti Konstantinopolis’i fethetti. Osmanlılar tarafından daha çok Dersaadet ve Âsitâne olarak isimlendirilen bu şehir artık devletin yeni başkentiydi. Ancak Osmanlı Devleti’nin cihanşümul bir devlet olmasının anahtarı sayılabilecek bu fetih, Fatih tarafından “küçük cihat” olarak görülmekteydi. Onun için “büyük cihat”, şehrin yeni baştan imar edilerek İslam şehri hüviyeti kazanmasıyla gerçekleşecekti. Bu sebeple o, fetih sonrasında hiç vakit kaybetmeden şehrin imarına yönelik çalışmalara başladı.

FATİH’İN İLK VAKIF ESERİ

İmar faaliyetleri kapsamında Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’daki en hacimli eseri bugün Fatih semtinde yer alan külliyesidir. Yapımına 1463 senesinde başlanıp yedi senede tamamlanan bu külliye; cami, medrese, tabhane, darüşşifa, bedesten ve hamam gibi birimlerden oluşmaktadır. Yine Eyüp semtinde yer alan dokuz cami ve bunlara bağlı kurumlar Fatih’in imar faaliyetleri arasında yer almaktadır. Fatih bizzat kendi inşa ettiği bu yapıların dışında İstanbul’un çeşitli bölgelerinde vakıf külliyeler yapılması için vezirler başta olmak üzere devletin önde gelenlerine de emirler verdi. Böylelikle fethin ardından gerçekleştirilen imar faaliyetleri şehrin hızla büyümesine ve gelişmesine katkı sağladı. Ancak Fatih’in İstanbul’daki ilk vakıf eseri ne Fatih ne de Eyüp semtindeki yapılardır. O, fethin hemen sonrasında Ayasofya Kilisesi’ni camiye, kilisedeki papazlara ait odaları ise medreseye dönüştürerek İstanbul’daki ilk dinî ve eğitim hizmetlerini Ayasofya’da başlattı.

AYASOFYA VAKFİYESİ’NDE MEDRESE

Fatih Sultan Mehmed, fethin hemen akabinde kiliseden çevirdiği caminin etrafında tamir ve inşa yoluyla Ayasofya Külliyesi’ni vücuda getirdi. Bu külliye içerisinde bir de medresenin yer aldığını Fatih Sultan Mehmed’e ait 1479 tarihli vakfiyedeki şu ibareden öğrenmekteyiz: “kuzeyden Ayasofya ile Tetimme-i Ayasofya adı verilen medrese arasında bulunan üstü örtülü umumi yol…”. Fakat vakfiyede medreseyle ilgili bunun dışında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Bunun nedeni, Fatih devrinde gerçekleşen eğitim politikalarını takip etmekle ortaya çıkmaktadır. Bu ilk medrese, fethin hemen akabinde Ayasofya’nın yanı başında yer alan papaz odalarında gerçekleştirilen onarımlarla meydana getirildi. Ancak Fatih, 1466 yılında caminin arka kısmına tek katlı yeni bir medrese inşa etti. Bu tek katlı medrese, Fatih’in 1471 senesinde Sahn-ı Semân medreselerini tesisine kadar şehrin tek yükseköğretim kurumu olma özelliğine sahipti. Sahn-ı Semân medreselerinin kurulmasıyla birlikte bu dönemde Ayasofya Medresesi’ne duyulan ihtiyaç da azaldı, böylelikle Ayasofya Medresesi bir müddet kullanılmadı. İşte medreseyle ilgili vakfiyede ayrıntılı bilgilerin yer almaması, vakfiyenin medresenin kullanımda olmadığı 1479 senesinde kaleme alınmasıyla ilgilidir. Ancak vakfiyede Sahn-ı Semân medreselerine yönelik her medresede 15 talebe bulunması ve talebenin her birine günlük iki akçe verilmesi şartının Ayasofya Medresesi için de uygulandığı görülmektedir. Buna göre Ayasofya Medresesi’nin kuruluş döneminde 15 talebesi, 1 müderrisi ve 1 muidi (asistan) bulunmaktaydı. Bunun dışında medresede kennâs (süpürgeci), sirâcî (ışıkçı), bevvâb (kapıcı) gibi görevliler de yer almaktaydı.

TARİHİ SERENCAMI

Sahn-ı Semân medreselerinin açılmasıyla bir müddet kapalı kalan Ayasofya Medresesi II. Bayezid (1481-1512) döneminde yeniden açıldı. Fatih’in tek katlı medresesine bir kat daha ilave eden II. Bayezid aynı zamanda vakıflarına da ilaveler yaptı. Bu şekilde son hâlini alan Ayasofya Medresesi, ihtiyacına binaen dönem dönem geçirdiği tamiratlar sayesinde yirminci yüzyılın başlarına kadar eğitim faaliyetlerine devam etti. Mesela Sultan Abdülmecid (1839-1861) döneminde Ayasofya Külliyesi’nde yapılan tamirat kalemleri arasında medrese de bulunmaktaydı. Özellikle bu dönemde Mimar Fossati tarafından gerçekleştirilen tamir çalışmalarından sonra medresede köklü değişiklikler meydana geldi. Medrese müştemilatı arasında yer alan çamaşırhane, vakıf, hoca ve talebe odaları ile helalar tamir edildi. Medresenin kiremit ve kurşun kaplamaları yenilendi, pis su gideri ve suyolları elden geçirildi. Sultan Abdülmecid döneminde yapılan bu tamir çalışmalarından on yıl sonra Sultan Abdülaziz (1861-1876) döneminde bu defa Ayasofya Camii çevresinin düzenlenmesine ihtiyaç duyuldu. Bu kapsamda İstanbul Şehremini Server Paşa’nın 1869 yılı çalışmaları esnasında Ayasofya Camii etrafında yer alan binaların tamamı yıkıldı. Şeyhülislam Ahmed Muhtar Efendi’nin Sadaret’e gönderdiği 3 Ocak 1873 tarihli tezkire, yıkılan binalar arasında medresenin de yer aldığını göstermektedir. Ayrıca medresenin yeniden inşa edilmesi için Sultan Abdülaziz’in bir ferman çıkardığı, 17 Kasım 1873’te Saray’a gönderilen ve Ayasofya Medresesi ahalisinin Sultan’a teşekkürlerini içeren mazbatadan anlaşılmaktadır. Böylelikle Ayasofya Meydanı’nda yapılan genişletme çalışmaları kapsamında yıkılan medresenin 1873 sonu itibarıyla yeniden inşası çalışmalarının başladığını söylemek mümkündür.

HAZİN SON

Sultan Abdülaziz döneminde yeniden inşa edilen Ayasofya Medresesi’nde eğitim tekrar başladı. II. Meşrutiyet’in ardından medreselerin ıslahına yönelik atılan adımlar 1914 yılında Dârü’l-Hilâfeti’l-Aliyye Medresesi’nin kurulmasıyla sonuçlandı. Şeyhülislam Mustafa Hayri Efendi zamanında İstanbul’da tespit edilen 184 medreseden 97’si bu medrese altında birleştirildi. Akabinde yapılan yeni düzenlemeyle bu sayı 81’e düşürüldü. Dârü’l-Hilâfeti’l-Aliyye Medresesi kadrosu altındaki Ayasofya Medresesi’nde eğitim 1924 yılına kadar devam etti. 1924 yılından itibaren İstanbul Belediyesi tarafından Öksüzler Yurdu olarak kullanıldı. 1934 yılında Ayasofya’nın müze yapılması kararı alınınca külliyeye ait bütün yapılar İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü’ne devredildi. Bir müddet daha bu şekilde yurt olarak kullanılan medrese 1936’da Antikiteler ve Müzeler Umum Müdürü Aziz Ogan’ın emriyle tamamen yıktırıldı.

YENİDEN İHYASI

yasofya Medresesi’nde ihya çalışmaları yaklaşık yarım asır sonra devletin gündemine alınabildi. 1987’de Kültür Bakanlığı ilk olarak medresenin temelini tespit etmeye yönelik kazı çalışmalarını başlattı. 2017 yılında ise Kültür ve Turizm Bakanlığı Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün girişimleriyle medresenin mimari özellikleri dikkate alınarak yeniden inşasına başlandı. Medrese, 15 Temmuz 2022 tarihinde yani yıkıldığı 1936 senesinden tam 86 yıl sonra yeniden hizmete açılmış oldu. Molla Hüsrev ve Ali Kuşçu gibi birçok müderrisin görev yaptığı ve yaklaşık dört buçuk asır boyunca sayısız âlim yetiştiren Ayasofya Medresesi, bugün Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi’ne bağlı Ayasofya Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nce yürütülen eğitim hizmetlerine devam etmektedir.