Dr. Makbule Yalın / Danışman, TBMM AB Komisyonu
Bütçe, çoğu zaman vergi düzenlemeleri, sosyal transferler, kamu yatırımları ya da borçlanma hedefleri üzerinden tartışılır. Bunların her biri kendi içinde ayrı bir yazıyı hak eden başlıklar… Kimi için bütçe, büyüme kompozisyonunun işaret fişeğiyken kimi için mali disiplinin sınavı yahut sosyal politikalarda kimlerin ne kadar pay aldığı meselesidir.
Fakat bu yazıda tüm bu teknik başlıkları bir kenara bırakıyorum. Çünkü bugün dünyada bütçe, sadece gelir-gider tercihlerinin değil, siyasi sistemlerin dayanıklılığının ve devlet yapılarının hangi yöne evrildiğinin bir aynası hâline gelmiş durumda. ABD’den Birleşik Krallık’a, Japonya’dan Bulgaristan’a kadar birçok ülkede yaşanan tıkanmalar, bütçenin giderek “siyasi krizlerin başlangıç noktası”na dönüştüğünü gösteriyor.
Dolayısıyla 2026 Türkiye bütçesine bakarken göz ardı edilmemesi gereken mesele, belirli kalemlerin artması ya da azalması değil; bütçenin küresel ölçekte hızlanan bu siyasi dönüşüm dalgasının neresine oturduğu. Ben de bu yazıda tam olarak bu büyük resme odaklanmak istiyorum. Zira bütçe tartışmaları artık sadece ülkelerin mali pozisyonunu değil, devletin nasıl yönetilmesi gerektiğine dair daha derin bir dönüşüm arayışını da yansıtıyor.
SİYASETİN EN KESKİN RAKAMI
Bir ülkede bütçe, hükümetlerin ekonomik tercihlerini, siyasal önceliklerini ve toplumsal sözleşmesini aynı anda görünür kılan en kritik belgedir. Bu nedenle bütçenin hazırlanması ve kabulü, her yıl tekrarlanan teknik bir rutin değil, devletin işleyişini ayakta tutan stratejik bir sınavdır.
Bütçe kabul edilmediğinde ise mesele yalnızca rakamlardan ibaret olmaktan çıkar; ülkenin yönetilebilirliğine, piyasalardaki risk algısına ve hükümetin meşruiyetine kadar uzanan geniş bir yelpazede kriz üretir. Parlamento kilitlendiğinde yatırımlar durur, sosyal harcamalar belirsizleşir, borçlanma maliyetleri yükselir ve siyasi tansiyon kaçınılmaz şekilde tırmanır.
Dolayısıyla bütçe, yalnızca kamu maliyesinin değil, ülkenin demokrasi kapasitesinin ve piyasalara verdiği mesajın da aynasıdır. Bir ülke bütçeyi zamanında ve uzlaşıyla çıkarabildiği ölçüde öngörülebilir sayılır; çıkaramadığı noktada ise siyasi ve ekonomik kriz sarmalının kapısı aralanır.
YENİ KÜRESEL GERİLİM: SOSYAL DEVLET Mİ, MALİ DİSİPLİN Mİ?
Pandemi sonrası dönemde yükselen borç stokları, kalıcılaşan bütçe açıkları ve küresel faiz rejimindeki değişim, kamu maliyesini yeniden uluslararası politikanın merkezine oturttu. Japonya’da yaşlanan nüfus ve düşük doğum oranları ile artan sosyal güvenlik maliyetleri nedeni ile alevlenen bütçe tartışmalarının başbakan değişimine yol açması, Fransa’nın yüksek kamu borcunu telafi çabası ile tasarruf tedbiri kapsamında emeklilik ve çalışma alanındaki düzenlemeleri nedeniyle mali disiplin için siyasi bedel ödemesi, ABD’de tasarruf kapsamında sağlık harcamalarındaki bütçe kesintisinin hükümetin 45 gün kapalı kalmasına neden olması; ancak hükümetin açılması konusunda sağlık harcamaları görüşmelerinin çözüme kavuşmadan ertelenmesi, ve 1 Ocak 2026 itibarıyla avro kullanmaya başlayacak olan Bulgaristan’ın vergi ve sosyal güvenlik primlerindeki artış nedeni ile sokak protestolarına sahne olması 2025 yılında yaşanan bütçe merkezli siyasi krizlerin sadece bir kaçı… Tüm bu örnekler, maliye politikalarının teknik birer araç olmaktan çıkıp yönetim kapasitesi, kurumsal istikrar ve siyasi meşruiyet tartışmalarının merkezine yerleştiğini gösteriyor.
VERİM STRATEJİSİ
Saymış olduğum bu örnekler farklı gibi görünse de hepsi aynı soruya işaret ediyor: Ekonomik sürdürülebilirlik ile seçmenin talep ettiği sosyal devlet arasında sıkışan hükümetler soruna nasıl bir çözüm bulacaklar? Ayrıca bu soru küresel düzlemde “Devlet yapısında nasıl bir dönüşüm isteniyor” sorusuna verilen yanıtın da önemli bir göstergesi olacak.
Dünya günden güne belirsizliklerin arttığı ve bunun sonucunda bireylerin “sosyal” güvenlik ihtiyacının arttığı bir dönemi yaşamakta. Bu nedenle ortaya çıkan en temel gereksinim sınırlı kaynakların verimli kullanımı ile politika çıktılarını maksimize etmektir. Elbette bir politikanın uygulanması için kaynak bulmak önemli, ama sonuçlarının başarıya ulaşması için tek başına yeterli olmayan bir gerekliliktir. Kemer sıkma ve refah maksimizasyonu denklemi çerçevesinde önümüzdeki dönem kamu ve mali yönetimde yapısal reformları kaçınılmaz olarak hükümetlerin ajandasının üst sıralarına çıkaracaktır.