Türkiye’nin gönüllü elçileri: Lübnan Türkmenleri

Her dini grubun kendisine hami olarak büyük bir devleti gördüğü bu kozmopolit yapıda; Türkiye’nin son yıllarda bölgeye olan nüfuzunun artması ve Ortadoğu’da attığı adımlar, Türkmenlerin Türkiye ile olan bağlarını arttırmış, Türkiye kamuoyunun da onları daha yakından tanımasının önünü açmıştır. Bu mukarenet, hem kimlik olarak Türkmenlerin daha baskın karakter sergilemesini sağlamış, hem de Türkiye’nin gönüllü elçileri olarak bölgedeki etkisini arttırmıştır.

Haber Merkezi Yeni Şafak
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM

Ahmet Faruk Asa-Abdullah Altay / İHH İnsani Diplomasi

Günümüzde yaklaşık 50.000’in üzerinde Türkmenin Lübnan’da yaşadığı bilinmektedir. Türkmenler; Akkar, Bekaa, Trablus ve Beyrut olmak üzere dört ana yerleşim yerinde ikame etmektedirler. Türkmenlerin bölgeye gelişi, Türklerin Anadolu’ya yerleşimi ile eş zamanlı olmuştur. Selçuklular’ın sadece Anadolu’ya gelişi değil; Filistin’e doğru ilerleyişleri de Lübnan bölgesindeki Türkmen varlığını etkilemiştir. Abbasi ve Emeviler döneminde buraya Türkmenlerin geldiği ifade edilse de henüz neticelendirilmiş bir bilimsel çalışma olmamıştır. Kaynaklar, Memlük Hanedanlığı döneminde ilk Türkmen yerleşimlerinin olduğunu göstermektedir.

Lübnan’daki Türkmenlerin yerleşik hayata geçişi, 50 sene öncesine dayanmaktadır. Bu geçiş, öncesinde daha kapalı toplum şeklinde yaşayan Türkmenlerin Lübnan’daki çoklu yapı ile olan ilişkisi süreci hızlandırmıştır. İlişki ve entegrasyonun artması, Lübnan’daki Türkmenleri daha açık bir toplum haline getirmiş, dolayısıyla dış etkilerin ve kültürel çözülmenin ivmesi hızlanmıştır. Bu çözülmelerin başındaysa kültürün taşıyıcısı konumunda olan dilde yaşanan çözülme gelmektedir.

Lübnan’daki Türkmenleri dört ana bölgeye ayırabiliriz. Akkar, Bekaa, Trablus ve Beyrut bölgeleri Türkmenlerin ağırlıkla yaşadığı bölgeleri oluşturmaktadır. Bu dört bölge içindeyse Akkar ve Beka çoğunluğun yaşadığı yerler olmaktadır. Bu tasnif içinde Beyrut’ta yaşayanlar, 1940’ların ardından Türkiye’den çalışmak için gelenlerden oluşmaktadır. Uzun yıllar kolektif birliktelikten uzak yaşayan ve geldikleri yerden dolayı “Merdalliler” olarak anılan bu topluluk; vatandaşlık almaları, Türkiye ile ilişkilerini geliştirmeleri, cemaatleşebilmeleri, Türkiye’nin bölgeye nüfuz eden politikaları ve kurumlarımızın destekleri sonucunda son yıllarda güçlenmiş ve Beyrut’ta görece etkili hale gelmişlerdir.

Lübnan’ın en yoğun nüfuslu ikinci şehri olan Trablus’ta yaşayan Türkmenlerin bölgeye gelişiyse Osmanlı döneminde olmuştur. Girit’in Osmanlı Devleti’nin hakimiyetinden çıkmasının ardından Türkmenler, Rumların saldırılarından korumak ve sahip çıkmak amacıyla gemilerle bu bölgeye getirilmişlerdir. Diğer bölgelerde yaşayan Türkmenlerin geliş dönemlerini yazının başında zikretmiştik.

KÜLTÜRÜN KORUNMASI DESTEKLENMELİ

Varlıklarından yaklaşık 35 sene önce tesadüfen haberdar olunan Akkar Türkmenleri, Suriye sınırına yakın yerde yaşamaktadırlar. Arap Baharı’nın ardından Suriyeli Türkmenlerin içinde bu bölgedeki akrabalarının yanına gelenler olmuştur. Okullaşmaya bağlı entegrasyon neticesinde Türkçe konuşmak, yavaş yavaş Akkar Türkmenleri arasında azalmaya başlamıştır.

Bekaa Vadisi içinde yaşayan Türkmenlerde ise, Türkçe konuşmak ve eski Türk gelenekleri diğer bölgelere göre çok daha yaygın durumdadır. Bekaa, aynı zamanda en fazla Türkmen’in yaşadığı yer olmuştur. 2013’ün ardından Suriye’deki binlerce Türkmen, bölgeye gelmiştir.

Aile içi iletişimde Türkçe konuşmak ve geleneklerin yaşatılması; Türkmenlerin yaşadıkları yerde birkaç değişkene göre farklılık arz etmektedir. Özellikle eğitim sistemine olan entegrasyon bunların başında gelmektedir. Bunun yanında yaşanılan çevredeki etnik unsurlar da önemli bir gösterge olmaktadır. Akkar ve Trablus bölgesinde yaşayan Türkmenler, bu bölgelerde yaşayan Sünni çoğunlukla iç içe olmuş ve bölgenin diline adaptasyon sağlamışlardır. Ancak Bekaa bölgesinde yaşayan Türkmenler, çevrelerindeki Hristiyan ve Şii nüfustan dolayı daha kapalı bir komünite olarak, dili, kültürü ve gelenekleri yaşatma konusunda daha tutucu refleksler göstermişlerdir.

Lübnan’daki Türkmenler, günümüze kadar sözlü gelenek yoluyla bu kültürel mirası aktarmıştır. Söylenilen mani ve türkülerde de bunun etkilerini yakından görmekteyiz. Manilerin, türkülerin ve günlük hayatta kullanılan dilin içindeki kelimelerin pek çoğuna Dîvânü Lugâti’t Türk’te rastlamamız da bunun göstergesi olmuştur. Ancak mezkur sebepler ve şartlar neticesinde sözlü gelenek tehlike altındadır. Kuşak değişimi ile beraber bu önemli gelenek, yaşatılması gereken canlı bir öge olmaktan çıkarak, tarihin tozlu sayfaları arasına karışma riski yaşamaktadır.

Türkolog Prof. Dr. Özgür Kasım Aydemir’in çalışmaları da, özellikle bu noktaya işaret etmektedir. Özgür Aydemir, Lübnan’daki en eski Türk varlığının bu bölgede olduğunu, kültürel kimliğin kadim ve nadide verilerini barındıran bir zenginlik olduğunu söylemektedir. Son dönemde Yunus Emre Enstitüsü, TİKA, Büyükelçilik gibi kurumlarımızın bu zenginliği ve kültürel kimliği korumak adına attıkları adımlar, bu açıdan desteklenmeli ve daha ileri seviyeye taşınmalıdır.

SÜNNİ GRUPLARLA BENZER SİYASİ REFLEKSLER

Her biri birbirinden farklı geçmişe ancak ortak kökene sahip bu toplulukları daha yakından tanımaya çalışırken içinde bulundukları coğrafi şartları da doğru anlamlandırmak gerekmektedir. Resmî olarak 18 dini grubun bulunduğu ve mezhepçiliğin son derece güçlü olduğu Lübnan’da, Türkmenler de bu etnik ve dini ayrımın neticesinde politik koşullardan nasibini almaktadır. Sünni kimlikleri ön planda olan Türkmenler, Lübnan’daki diğer Sünni gruplar ile benzer siyasi refleksler göstermektedir. Dini gruplar, Lübnan Meclisi’nde kendilerine verilen kotaya göre temsil edilmektedir. Hristiyanlar ve Müslümanlar arasında 64-64 oranındaki temsilci bölünmesinde, Müslümanlar kendi içinde kontenjan dağılımlarına sahiptirler. Sünniler, 27 sandalye ile temsil edilmekte ve Türkmenlerin bu 27 sandalye içinde milletvekili çıkarabilme imkanı vardır.

ERDOĞAN’IN KAVAŞRA KÖYÜ ZİYARETİNİN ETKİSİ

Her dini grubun kendisine hami olarak büyük bir devleti gördüğü bu kozmopolit yapıda; Türkiye’nin son yıllarda bölgeye olan nüfuzunun artması ve Ortadoğu’da attığı adımlar, Türkmenlerin Türkiye ile olan bağlarını arttırmış, Türkiye kamuoyunun da onları daha yakından tanımasının önünü açmıştır. Bu mukarenet, hem kimlik olarak Türkmenlerin daha baskın karakter sergilemesini sağlamış, hem de Türkiye’nin gönüllü elçileri olarak bölgedeki etkisini arttırmıştır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2010 yılında Kavaşra Köyü’ne yaptığı ziyaret ve etkileri de bu bağlamda değerlendirilebilir.

ÖĞRENCİ BURSLARI İYİLEŞTİRİLMELİ

Büyükelçiliğimizin bu bölgelere yakından ilgisi ve kurumlarımızın başlattığı projeler, Türkiye ile Türkmenler arasındaki yakınlaşmayı arttırmış ve Türkiye’nin bölgedeki insanlar tarafından “anavatan” olarak görülmesini sağlamıştır. Yakınlaşma olsa da, Türkmenlerin Türkiye ve birbirleri hakkındaki bilgi sınırlı kalmıştır. Bu sorunu aşabilmek adına yabancı öğrencilere verilen burslardaki Lübnan kontenjanının belirli bir kısmı Türkmenlere ayrılmış olsa da; bu girişimin biraz daha iyileştirilmesi ve Lübnanlı Türkmenler arasında koordinenin arttırılması faydalı olabilecek adımlardandır.

Türkiye’deki Türkmenler ile bölge arasındaki benzerlikler sadece dilde kalmamış; özellikle bazı yerlerde Anadolu’daki yörükler ile benzer karakterde yaşam tarzları ve görüntülere de denk gelinmektedir. Yaşam tarzlarının yanında bölgelerdeki altyapı problemlerini de unutmamak gerekir. STK’larımızın bu noktada attığı adımları arttırması, Türkiye ile Türkmenler arasındaki ilişkiyi daha da güçlendirecektir.

Lübnan’da yaşayan Türkmenler, Türkiye’nin bölgedeki gönüllü elçiliğini yapmaktadırlar. Sık sık büyükelçiliğe giden bu topluluklar, Türkiye’ye yönelik herhangi bir aksi girişimde destek vermektedirler.

TÜRK DÜNYASI GENÇLERİ ARASINDA YER ALMALILAR

Son dönemde Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) Aksakallılar Konseyi’nin girişimleriyle Türk Dünyası Gençlerinin Bütünleşmesinde Miras Diplomasisi ve Metaverse: TÜRKOVERSE adı altında, “Birbirini Tamamlayan Ortaklık” çalışmalarında Lübnanlı Türkmenlerin de yer alması, bu bağlamda üzerinde durulması gereken adımlardan biri olabilir. Dil ve topluluklara dair stratejik araştırmalar yapmak,  ekonomi, finans, enerji, uluslararası ilişkiler, güvenlik, ulaşım, teknoloji, eğitim, kültür, sanat, dil, din, felsefe, sosyoloji, siyaset, tarih, arkeoloji ve çevre konularında, uluslararası düzeydeki girişimlerin içinde Lübnanlı Türkmenlerin de yer alması, bu zenginliği daha da arttıracaktır.