Erimiş perdeler, sararmış duvar kağıtları, birbirinden estetik masalar, berjerler, aynalar.Tüm bunlar büyüklerimizin evinin başköşesinde olan, kendine has kokuları ve duruşlarıyla hepimizin hafızasında yer edinen eşyalar. Genç sanatçı Eda Soylu, kendi anneannesinin evinden kalan bu parçalardan bir sergi hazırladı. Mixer’de düzenlenen sergi, küçük bir odada gidenin ardından oluşan boşluğu, anıları, yaşanmışlıkları eşyalar ve gölgeler üzerinden algılatmayı amaçlıyor. Soylu bu parçalarla hafızada kalanları pekiştirirken, gideni eşyalar vasıtasıyla anmanın, eşyalarda aramanın şiirselliğine odaklanıyor.
KIRILGANLIKLARI BİRİKTİRDİM
Sürecin anneannesinin hastalandığı döneme uzandığını kaydeden Soylu sergiyi şu sözlerle anlatıyor: “O sürede kırılganlık diye adlandırdığım detaylar biriktirmeye başladım. Anneanne evleri ya da o döneme ait insanların yaşadıkları çok ahenkli evler. Oymalar, varaklar kıvrımlar. Bunlar bütün olarak önümüze sunuluyor ve insan sanki burada hiçbir hata, kırılganlık hiçbir eksiklik yokmuş gibi hissediyor. Oysa orada zaman geçirmeye başlayınca benim gözüme ilk önce eriyen pereler ilişti. Eriyen perdelere bakarken içeride de eriyen bir anneannem olduğunu fark ettim. Aslında evle insanın ne kadar birbirine benzediğini, evin insandan belki daha önce hasta olmaya başladığını ve birbirlerini yansıttıklarını farkettim.”
RUHU EŞYAYA SİNİYOR
Kayıpların ardından boşluk, ev, ölüm, gidiş, kalanlar, kalamayanlar, zaman, zamanın eşyaya yerleşmesi gibi konulara yoğunlaştığını belirten Soylu, serginin temasını ise şöyle özetliyor: “Artık yanımızda var olmayan birisinden anılar biriktirmeye çalışıyoruz. Karşı tarafın izni olmadan, o gitti diye tüm özeline girme hakkını kendimizde görüyoruz. Bu aslında çok acı ama bir yandan da doğal bir şey. Kalanlar hayata devam ediyor. O noktada da bu eşyalar büyük yer kaplıyor. Çünkü eşyalara zaman sindiğinden, insanların ruhu sindiğinden sanki o kişi gitmemiş gibi hissettiriyor.”