Bayram geçse de tadı kalsın geride

Muhammed Gümüş Yeni Şafak
Arşiv.

Kelime, kavram insanı anlatır. Çoğu defa da insana birşeyler anlatır. Saplantılı ideolojiler dili “kör”, “sağır” ve “topal” hale getirebiliyor. Tıpkı ramazan bayramı yerine ikame edilmek istenen, ancak halkın pek rağbet etmediği “şeker bayramı” gibi. Bu, aynı zamanda arapça kökenli kelimelere olan düşmanlığın da bir dışavurumu, bir tezahürü

Tatlı çeşitleriyle öne çıkan ramazan bayramına “şeker bayramı” denecekse pek âlâ kurban bayramına da “et bayramı” diyelim olsun bitsin. Dilimiz kendi tabiatına bırakılmamış, sürekli müdahalelere açık hale gelmiş. Hatta zaman zaman uydurma ve dayatmalar öyle bir hale gelmiş ki, öyle bir yabancılaşma ve yozlaşma rüzgârı estirilmiş ki, iş özbeöz bize ait olsa da eski olan ne varsa unutturmaya, değiştirmeye kadar vardırılmış.

Sembolik bir değer olarak tatlı

“Tatlı yiyelim, tatlı konuşalım” darb-ı meseli, bayram sofralarının tatlı ağırlıklı olması bir metafor, bir sembol sadece. Amaç sesi, sözü hülasa herşeyi, acıyı bile bal eylemek. Çünkü sofradaki bayramın elde, dilde ve gönülde de aynı tatlılıkta bayrama dönüşmesine muhtacız. Bayram bu birlikteliğin, bütünlüğün adıdır. Bu bütünlük yoksa oynanan her oyun toplumumuza bölen, ayıran, düşman eden bir etkiye sahip olur. Bu da sonuçta nifak toplumuna dönüşmek demektir. Bir zamanlar sık sık kullanılan kalıp bir cümle vardı, her konuşmanın başında tekrarlanan. “En çok birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde” diye cümleler kurulurdu. Birlik ve beraberliği ne kadar tekrarlasak da sevgi ve merhamet toplumu olamayız.Bal bal demekle ağız tatlanmayacağı gibi. Yüz kere de, bin kere de bayram desek gerçek bayram olmaz. Hayat bayram olsa temennisi de şarkılarda kalır.

Hayatın bayram olacağı ihtimali görünmüyor. O zaman dilimiz “tatlı” olsa bari. Bayram sofralarından ve sohbetlerinden kalan bir tatlılıkla. Yoksa bayramlar sadece bir mod olarak girilip çıkılabilen ruh hali ve duygu durumu olsa da bu kadar önemli olmazdı. Hangisi olursa olsun, ister dini, ister milli, bayramlar bizim elimizden tutup cemiyetin içine katar, cemiyet bağlarını kuvvetlendirir, millet olmanın harcı olur. Bizi biz yapan değerleri hatırlatır.

Sofradaki bayram, sofra toplanınca kalan kırıntılar gibi çöpe gider. Sözde bayram söz süresince devam eden ve biten bir sesten ibaret kalır. Ama dilde ve gönüldeki bayramdır esas olan. Kastettiğimiz, deliye her gün olan bayram değil elbette.

Sofrada bayram dilde siyaset

Sofralar var aç doyuran, sofralar var zengini semirten. Sofranın düşman sathındaki ya şeytan sofrasıdır ya da kurtlar sofrası. Kurtlar sofrasında mı halil ibrahim sofrasında mı yer alacağın tamamen sana bağlı. Kurtların koyun sürüsüne

saldırmak için birlikte hareket etmesi iyi bir fikir birliği anlamına gelmez. Çünkü avdan sonra aç kurtların birbirini yememesi işten bile değil. Siyasette de sofra imge olmaktan çkıp argümana hatta işlevsel bir araca dönüştüğü vakidir. Konu siyaset olunca

bu sofrada kimin dost, kimin düşman olacağı belli olmaz.

Sofraların en güzeli ise bayram sofralarıdır. Bayram denince aklımıza nostaljik tatlar, çocukluklara ait lezzetler gelir. Bu yüzden her evin çocuğu ailesiyle tattığı her lezzeti bayram tadında değerlendirir. Bizde de bu bayram kısmen böyle oldu. Bu bayram maaile bir sofrada bir araya geldik. Sofrada envai çeşit yiyecek, içecek. Sütlacından balavasına, peynir eritmesinden salata çeşitlerine Ancak bir şey eksikti. O da sözler ve konuştuğumuz dil. Çünkü siyaset maalesef herşeyin tadını değiştirebilecek, hatta bozabilecek bir zehir gibiydi.

Sofralar tatlı olmuş ne işe yarar, dil zehir zemberek, sözler acıysa, kalp kin ile doluysa. Hayat boyu olmasa bile dilimizde, sözümüzde bayramların tadının kalması dileğiyle.


Fransa’da Müslümanlar Türkiye’dekiler gibi rahat değil