Kocaman yürekli insanlarımız, kahramanlarımız

Depremin ilk anından itibaren kahramanlıklarına şahit olduk güzel insanların. O hemşirelerin sarsıntı anında hastaneden çıkmak yerine yenidoğan ünitesine girip küvezdeki bebeklere sarılmaları unutulmaz kareler arasına girdi. Enkaz altında canları kurtarmak için zamanla yarış vardı. Nefeslerimizi tuttuk. Gelecek iyi bir haber bekledik. Yerlisiyle yabancısıyla pek çok gönüllü, sivil toplum kuruluşu. Afet bölgesinde yardım seferberliğine katılanlar... Daha nice bilmediklerimiz, gizli kahramanlar... İlk günden beri gecesini gündüzüne katarak çalışanlar... Onlara minnettarız, müteşekkiriz.

Muhammed Gümüş Yeni Şafak
Fotoğraf 12 Kasım 1999 tarihinde 7,2’lik depremden sonra Anadolu Ajansı foto muhabiri Abdurrahman Antakyalı tarafından Kaynaşlı’da çekilmiş.

Depremin ilk anından itibaren kahramanlıklarına şahit olduk güzel insanların. O hemşirelerin sarsıntı anında hastaneden çıkmak yerine yenidoğan ünitesine girip küvezdeki bebeklere sarılmaları unutulmaz kareler arasına girdi. Enkaz altında canları kurtarmak için zamanla yarış vardı. Nefeslerimizi tuttuk. Gelecek iyi bir haber bekledik. Yerlisiyle yabancısıyla pek çok gönüllü, sivil toplum kuruluşu. Afet bölgesinde yardım seferberliğine katılanlar Daha nice bilmediklerimiz, gizli kahramanlar İlk günden beri gecesini gündüzüne katarak çalışanlar Onlara minnettarız, müteşekkiriz.

Elazığ’dan Bursa’ya birçok şehirde pişirilen ekmekler, simitler, pastalar gönderildi, Yiyecek yardımlarının arasında çölyak hastaları bile unutulmadı. Artvin’den Edirne’ye pek çok orman köylüsü yakacak odun gönderdi. Hem de kış şartlarında kızaklarıyla veya sırtlarıyya taşıdıkları odunları. Oteller, evler depremzedelere ve gönüllülere açıldı. Şirketler de aynı duyarlılıkla imkanlarını seferber ettiler. Yaraları sarmaya koşan gönüllüler, görevliler, yöneticiler, sanatçılar, ünlüler

Açlık ve susuzluk çekilmemesi için canla başla çalışmalara katılan şefler de deprem bölgesinde. Sıcak yemek pişiren de, kamyonetlerin üzerinde veya sokaklarda yemek dağıtan da var. Gastronomi şeflerinden oluşan Acil Gıda Kolektifi açtığı sahra mutfaklarıyla orada. Gölcük depreminde enkaz altından çıkarılan şef Esra Tan Avcı, Hatay’da binlerce afetzedeye yemek hazırlıyor. İtalyan şef Danilo Zanna Malatya’ya giderek afetzedeler için gönüllü ekibiyle mutfağa girdi, yemek pişirdi. Şef Ömür Akkor Elbistan’a gidip boş bir dükkanı ücretsiz yemek sunacak Yeniden Hayat Lokantası haline getirdi. Ramazan Bingöl öncülüğündeki TÜRES üyeleri pişirdiklerini sunmaya başladılar. 4 bini profesyonel, 14 bini gönüllü personeliyle Kızılay sıcak yemek, çorba, su ve ikramlık hizmeti veriyor.

Az veren candan, çok veren maldan. Yardım için seferber olan sanayicilerimizi, işadamlarımızı ve elinde avucunda olanı da bağışlayanları gördük. 9 dönümlük tarlasının tamamını, düvesini satan kadın kendisine hediye edilen düveyi de bağışlayan yüce gönüllülerimiz. Bolu’da 8 ve 12 yaşlarındaki iki kız kardeş harçlıklarıyla bebe bisküvisi alıp yolluyor mesela. Bir çocuk kalbi düşünün ki harçlığını, kumbarasını, karne parasını depremzedeyle paylaşacak kadar büyük. Bunlar sayısız örnekten bazıları. Bağını, bahçesini, tarlasını hayvanını bağışlayan çiftçilerimiz, harçlığını, bursunu veren öğrencilerimiz, maaşını, umre veya hac parasını bölgeye gönderen insanlarımız. İşte asıl kahramanımız onlar. Bu zor zamanlarda milletimizin kahraman olduğunu bir defa daha göstermiş oldu. Sadece ülke içinden değil dünyanın dört bir yanından yardımların yağması dünyada yalnız olmadığımızın ispatı. Gönül köprüsü var oldukça, bu kocaman yürekler yaşadıkça yıkılmayız evelallah. Bizi kurtaracak olan bu yürek çarpıntısı, bu dayanışma ruhu. Hiçbir hainin, yalancının, kaos tellallarının yıkamayacağı bir güç bu.

Yalnız bırakmamamız gereken deprem bölgesindeki çocuklar, bebekler. Anne babasını, kardeşini veya hepsini kaybedenler. Hangi oyun, hangi oyuncak işe yarayabilir. O çocuklar için bölgeye gidecek olan öğretmen bir akrabamdan duydum. Oyuncak götürmek isteyenlere kazanmalı-kaybetmeli oyunlar oynamayın diye uyarı yapılmış.

Hüznün İstanbul’a yansıyan hali Gittiğim bir hastanede binanın girişinde asılı bir fotoğraf ve altında acı kaybımız yazısı. Otobüse binen ve ineceği yeri soran orta yaşlarda bir kadın. Yüzünde o garipliği. Otobüse anneleriyle beraber binen 6 buçuk yaşındaki ikizlerin Türkiye’den İstanbul’a geldiklerini, deprem geçince döneceklerini anlatan sözleri. Bir yanda yurtlarından evlerine valizleriyle dönen öğrenciler, diğer yanda yakınlarının yanına ellerinde torba veya poşetleriyle misafir gelen depremzedeler. Acıyla ve merhametle karışık bir hava hakim bugünlerde her karış toprağımızda.

İlk sözler

Depremin ardırdan saatlerce hatta günlerce yıkıntıların içinde kalan bir canı bile kurtarabilmek için canla başla çalışan arama kurtarma ekiplerinin gayretleriyle kurtarılanların ve sanki yeniden doğanların ilk sözleri umutlandırdı. Kâh enkaz altından saatlerce bekledikten sonra kurtarıldıklarında sevinçten ağladık, kâh medyaya yansıyan o ilk sözleri duyduğumuzda gülümsedik. Bazen gülümseten bazen duygulandıran işte o sözlerden bir demet:

5 yaşında Şengül: Sarı kola istiyorum. (Kahramanmaraş 132. saat)

11 yaşında Nehir: Su istiyorum. (Kahramanmaraş 132. saat)

32 yaşında Meltem öğretmen: Çay istiyorum. (Hatay 142. saat)

11 yaşında Cudi: Nohutlu pilav, salata ve ayran istiyorum. (Hatay, 147. saat)

35 yaşında Mustafa: Lahana turşusu istiyorum. (Hatay Antakya - 149. saat)

9 yaşında Semih: Bana damacana su getirin, çok susadım. (Gaziantep Nurdağı 156. saat)

13 yaşında Kaan: Ciğer kebap istiyorum. (Hatay Antakya 182. saat)

Acının ve acizliğin simgesi

Arkasında yıkık binalar, kurtarma ekiplerinin çalışması. Bir eliyle ekmekleri tutan depremzede ihtiyar diğer eliyle gözyaşlarını siliyor. 17 Ağustos depreminin sembolü olarak zihinlere yerleşen bu kare bize aynı zamanda yaşanan acının derinliğini ve felaket karşısındaki çaresizliği anlatıyor. İşte o fotoğrafın çekilme hikayesi

Fotoğraf 12 Kasım 1999 tarihinde 7,2’lik depremden sonra Anadolu Ajansı foto muhabiri Abdurrahman Antakyalı tarafından Kaynaşlı’da çekilmiş. Resimdeki kişi Eşref Cengiz adlı vatandaş. 75 yaşındayken 2004 yılında kanserden vefat etmiş.

Fotoğrafı çekerken hem felaketin boyutunu göstermeyi ve hem de insan unsurunu katmayı amaçlayan Antakyalı o anı şu sözlerle dile getirmişti:

“Çevrede ne olup bittiğini anlamaya çalışıyorum. Baktım ki yaşlı bir amca, sol koluyla kavradığı ekmeklerle, sağ eliyle gözyaşlarını silerek bulunduğum tarafa doğru geliyor. Hızlıca ona doğru koştum. Arkasındaki beton yıkıntısıyla birlikte çekmeyi düşündüm… Amca ağlıyordu. Hemen deklanşöre bastım ve seri olarak 8-10 kare fotoğrafını çektim.”