Zelzele-i Azime’den Küçük Kıyamet’e: Osmanlı dönemindeki depremlere dair çalışmalar

“Tarih boyunca yaşanan deprem ve afetlerle ilgili tarihî kaynaklara ve arşivlere pek çok bilgi, belge, veri, gözlem vb. yansımıştır. Arşivlere ve tarihi eserlere konu olan bu kayıtların, günümüzdeki afet yönetimi konusunda yapılan çalışmalara katkı sunacağına şüphe yoktur. Zira tarihi bir yapı ve bölge hakkında tarihsel veriler derlendiğinde, yaşanabilecek olası bir afet durumunda alınacak tedbirlerin daha isabetli olacağı açıktır.”

R. Rüveyda Okumuş Yeni Şafak
Depremler, geçmişten bugüne insanları en çok etkileyen doğal afetlerin başında gelmektedir.

Depremler, geçmişten bugüne insanları en çok etkileyen doğal afetlerin başında gelmektedir. Küçük depremler çabuk unutulsa da şiddeti büyük depremler toplumsal hafızalarda derin izler bırakmıştır. Bunlar arasında 1752 yılında Edirne’de yaşanan depremin yol açtığı felaketten dolayı buna “zelzele-i azime”, 1509’daki büyük İstanbul depremine ise şiddetinden ötürü “kıyamet-i suğra” yani küçük kıyamet denilmişti. Bunlarla birlikte, Osmanlı’dan günümüze ülkemizi en çok etkileyen depremler arasında 1509 Büyük İstanbul Depremi, 24 Mayıs 1719 Depremi, 22 Mayıs 1766 Depremi, 10 Temmuz 1894 Depremi, 27 Aralık 1939 Büyük Erzincan Depremi, 26 Kasım 1943 Ladik Depremi, 19 Ağustos 1966 Varto Depremi, 24 Kasım 1976 Muradiye Depremi, 17 Ağustos 1999 Gölcük Depremi, 23 Ekim 2011 Van Depremi ve son olarak 6 Şubat 2023’de Kahramanmaraş merkezli iki büyük deprem, arkalarında bıraktığı hasar, can ve mal kaybıyla hafızalarda yer etmiştir. Tarih boyunca yaşanan deprem ve afetlerle ilgili tarihî kaynaklara ve arşivlere pek çok bilgi, belge, veri, gözlem vb. yansımıştır. Arşivlere ve tarihi eserlere konu olan bu kayıtların, günümüzdeki afet yönetimi konusunda yapılan çalışmalara katkı sunacağına şüphe yoktur. Zira tarihi bir yapı ve bölge hakkında tarihsel veriler derlendiğinde, yaşanabilecek olası bir afet durumunda alınacak tedbirlerin daha isabetli olacağı açıktır. Bu açıdan depremler hakkında da tarihsel verilerin derlenmesi, depremlere yönelik geliştirilecek tedbirleri hem genişletir hem de kolaylaştırılır.

PEK ÇOK BELGE VE KAYIT VAR

Söz konusu tarihi verileri de inceleyen ve ülkemizde meydana gelen doğal afetleri konu alan pek çok araştırma yapılmıştır. Bu çalışmalar arasında özellikle tarihi kayıtlara ve arşiv belgelerine dayalı araştırmaların bazılarını burada inceleyelim.

İSTANBUL’DAKİ DOĞAL AFETLER

Osmanlı İstanbul’unda yaşanmış deprem, yangın, salgın hastalıklar, meteorolojik afetler, kıtlık ve göçler hakkında Fatma Ürekli, Raşit Gündoğdu ve Ebul Faruk Önal’ın titizlikle yayına hazırladıkları Osmanlı Arşiv Belgelerinde İstanbul’da Afetler (2018) isimli çalışma şehirde yaşanmış afetler hakkında önemli bir kaynak olarak öne çıkıyor. AFAD’ın yayınları arasında yer alan kitap arşiv belgeleri, tarihi fotoğraf, gravür ve plânlar eşliğinde kentte yaşanmış afetlerinin tarihine ve afet yönetimine ışık tutuyor.

Osmanlı Devleti’nin veba, kolera, kıtlık, deprem ve yangın gibi doğal felaketlerle salgın hastalıklar karşısındaki tutumu Osmanlı İmparatorluğu’nda Doğal Afetler (2020) isimli kitapta etraflıca konu ediliyor. Yaron Ayalon’un imzasını taşıyan ve Zeynep Rona çevirisiyle İş Bankası yayınlarından çıkan eserde Osmanlı coğrafyasında yaşanan afetlerin devlet ve toplum üzerindeki etkisiyle ortaya çıkan sosyal ve siyasal sonuçları ortaya koyuyor.

İSTANBUL’DAKİ BÜYÜK DEPREMLER

18. yüzyılda Osmanlı’nın deprem olgusunu, harap olan mimari eserlerin onarımı ve kullanılan teknikleri 1766 İstanbul Depremi (2011) kitabında Deniz Mazlum ele alıyor. 22 Mayıs ve 5 Ağustos 1766’da meydana gelen depremler, can kaybıyla birlikte İstanbul’da önemli yapı hasarlarına neden olur. Söz konusu kitap, Osmanlı arşiv belgelerinden yararlanarak deprem ertesinde gerçekleştirilen bazı kapsamlı onarımların etraflıca biçimde incelenmesi, onarım keşiflerinin restorasyon tarihini aydınlatmada nasıl kullanılabileceği konusunda bir yöntem sunuyor.

Osmanlı Devleti’nin 19. yüzyılda uygulamış olduğu afet yönetimini ve depremlerin Osmanlı toplumuna sosyo-ekonomik olarak yansımalarını, Osmanlı Devleti’nde Afet Yönetimi ve Depremlerin Sosyo-Ekonomik Etkileri (2019) isimli kitapta ortaya konuluyor. Selahaddin Satılmış’ın İdeal Kültür yayınları arasında yer alan söz konusu eserinde büyük depremler sırasında Osmanlı padişahlarının, İstanbul’daki merkezi hükümeti temsil eden idareciler ile kurumların, mahalli idarenin temsilcileri olan vali, mutasarrıf ve kaymakamların aldıkları tedbirler, bir kaos ortamında ortaya çıkan problemlerle nasıl çözümler sunulduğu örneklerle açıklanıyor. Ayrıca Osmanlı’da Basının depremin yaralarının sarılması aşamasındaki oynadığı rol ve depremzedeler yararına düzenlenen yardım kampanyaları ile sosyal etkinlikler konu ediliyor.

1752 Edirne Depremi (Zelzele-i Azîme) isimli Kitabevi yayınlarından 2020’de çıkan Hasan Ali Cengiz’in kaleme aldığı eserde ise depremin Edirne’de oluşturduğu hasarlar ve bu hasarların onarılması anlatılıyor. Depremin etki alanı, oluşturduğu hasarların tespitinde ve tamiratlarda izlenen yöntemler, kullanılan bazı yapı kavramları ve tamiratlar esnasında yaşanan sorunlar ile depremde zarar gören cami, mescit, saray, konak, kale, tekke, zaviye, türbe, mektep, hamam, han ve çarşılar hakkında bilgilere yer veriliyor.

SURİÇİ’NE YAKIN BAKIŞ

10 Temmuz 1894’te meydana gelen, Gümülcine’den Ankara’ya kadar çok geniş bir alanda hissedilen İstanbul depremi üzerine Sema Küçükalioğlu Özkılıç’ın İş Bankası Yayınları arasından yer alan 1894 Depremi ve İstanbul (2015) başlıklı hacimli kitabı depremin kamuoyunda oluşturduğu tepkileri, matbuattaki akisleri, devletin deprem olgusuna yaklaşımı, depremin yol açtığı hasar ve sonrasında yapılan imar faaliyetlerini ortaya koyması hasebiyle alanında yapılmış en önemli çalışmaların başında geliyor. Özellikle sur içi İstanbul’u etkileyen bu depremde Kapalıçarşı, Ayasofya, Nuruosmaniye, Mihrimah ve Kariye Camileri ile Heybeliada Ruban Okulu başta olmak üzere 20 binden fazla bina hasar görür. Kitabın sonuna eklenen “1894 Depremi’nde Hasar Gören Yerleri Gösteren Envanter” başlıklı listenin araştırmacılar için yegâne kaynak olduğunu belirtelim. 1894 İstanbul depreminin somut ve en kalıcı neticelerinden birisi Rasathane-i Amire’nin deprem şubesinin kurulmuş olmasıdır.

DEPREMİN ARDINDAN KALEME ALINDI

Osmanlı’da yaşanan depremler ve afetler hakkında devrinde yazılmış çeşitli eserler bulunmaktadır. Bunlardan birisi de 1719’da gerçekleşen büyük İstanbul depreminden sonra ulemadan bir zat olan Ahmed b. Receb el-Kostantinî tarafından kaleme alınmıştır. Bilinen ilk deprem kitabı olan bu eser Lemi Akın tarafından Osmanlı’da İlk Deprem Kitabı 1720 ismiyle neşredildi. 2020’da basılan bu kitap, depremlerin meydana gelişi ile ilgili halk arasındaki söylentilere açıklık getirmekte ve depremlerin meydana geliş nedeni hakkında bilgiler vermektedir. Risale-i Zelzele, depremin şiddeti, etkisi, yıkılan binalar gibi bilimsel veriler yer almamasına rağmen deprem hakkında ilk müstakil eser olmasıyla önem taşımaktadır.

1894 İstanbul depreminin ardından kaleme alınan anonim bir rapor ise depremin meydana gelişini ve etkilerini konu ediniyor. Sıddık Çalık’ın yayına hazırladığı ve Üsküdar Belediyesi kültür yayınlarından çıkan 1894 Yılında İstanbul’da Meydana Gelen Büyük Depreme Ait Anonim Bir Günlük isimli kitapta 1894 depreminin oluşundan itibaren bütün yurtta hissedilen artçı şoklar ve sonuçlarının yanı sıra depremi İstanbul’ da meydana getirdiği hasar ve kayıplar ile yurt içinde ve yurt dışında toplanan yardımlar liste biçimde ayrıntılı olarak verilmektedir.