|

ABD Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nin şifreleri

Amerika Birleşik Devletleri yürütme organı düzenli olarak Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi (UGSB) hazırlayarak Kongre’ye sunar. En son UGSB 12 Ekim 2022 tarihinde yayınlandı. ABD Başkanları Kongre’ye sunduğu Ulusal Güvenlik Strateji Belgeleriyle ülkenin ulusal güvenlikle ilgili endişelerini, sorunlarını ve yönetimin bu hususlar hakkındaki politikalarını açıklamaktadır.

04:13 - 17/11/2022 Perşembe
Güncelleme: 04:19 - 17/11/2022 Perşembe
Yeni Şafak
Arşiv
Arşiv
Doç. Dr. Ali Fuat Gökçe / Siyaset Bilimci - Akademisyen

12 Ekim 2022 tarihli UGSB, Başkan Biden’ın ABD Sahil Güvenlik Akademisi’nin 140. mezuniyet töreninde yaptığı konuşmadan alıntı yaparak birinci bölüm başlamakta, bu alıntıda dünyanın değiştiği, kırılma noktasında bulunduğu, ABD’nin büyük değişim zamanlarında geleceği şekillendirmeyi daima başardığı, birlikte hareket edildiği takdirde her şeyin üstesinden gelinebileceğinden bahsetmektedir. Belge’nin başlangıcında ABD halkına kendilerini önemseyen mesaj verilerek hükümeti desteklemeleri, ABD halkının dünyayı şekillendirmeye muktedir bir halk olduğu vurgulanmaktadır.

ABD yönetimlerinin kendi iç kamuoyuna bu şekilde önem vermeleri sadece son Belge açısından değerlendirilmemelidir. ABD küresel politikalarını gerçekleştirirken mutlaka iç kamuoyunu söz konusu politika konusunda ikna etmeyi birinci planda tutar, ardından küresel kamuoyu nezdinde çaba sarf eder.

ÇİN VE HİNT-PASİFİK POLİTİKALARI

En son yayınlanan UGSB, ABD’nin vizyonu, rolü, demokrasiler ve otokrasiler arasındaki rekabet, ortak sorunlar için iş birliği başlıklarından oluşan birinci bölümden sonra ABD’nin gücünü devam ettirebilmek için yapılması gerekenler ile müreffeh ve kapsayıcı bir dünya için yapılması gerekenlerin yazıldığı ikinci bölüm yer almaktadır. UGSB’nin esas önemli bölümü ise üçüncü bölüm olarak değerlendirilebilir. Üçüncü bölümde Rusya ve Çin’e özel başlık ayrılmış iklim ve enerji güvenliği, küresel salgınlar, gıda güvensizliği, biyolojik savunma, silahların yayılmasının önlenmesi, terörizm konularına değinilmiştir. Dördüncü bölümde Hint-Pasifik bölgesi ve politikaları, Avrupa ile olan ittifak, Orta Doğu, Afrika ve Arktik bölgesi politikalarından bahsedilmiştir.

Bütün bu hususlar arasında ABD’nin cari dış politikasının şifrelerini satır aralarında görmek mümkündür. ABD, Biden iktidarıyla birlikte dış politikada Rusya ve Çin’e ağırlık verdi. Ancak bu politikalar planladığı gibi -en azından bugüne kadar- gitmedi. Enerji krizi, gıda krizi, Rusya’nın yeterince zayıflatılamaması, Çin-Rusya iş birliğinin engellenememesi, Rusya’ya karşı küresel iş birliğinin sağlanamaması gibi hususlar kısaca bunların göstergesi olarak karşımızdadır. Bütün bu hususlar belgede yer alırken, “iklim ve enerji güvenliği” başlığının satır aralarında Çin politikasının ve Hint-Pasifik politikasının şifreleri yer almaktadır. Temiz enerji ve enerjinin sürdürülebilirliği, enerji güvenliğinin sağlanabilmesi için “kritik minerallerin tedarik zincirlerine erişimi güvence altına almak” cümlesinin ABD’nin önümüzdeki dönemin dış politikasına yön vereceği görülmektedir.

KRİTİK MİNARELLER

ABD dış politikasına bu kadar etki yapabilecek olan “kritik mineraller” Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) Mart 2022 tarihinde yayınladığı “Temiz Enerji Dönüşümlerinde Kritik Minerallerin Rolü” raporunda belirtilmektedir. Bu raporda, temiz enerji teknolojileriyle, enerji sistemiyle, fosil yakıtla çalışan enerji sisteminin mineral gereksinimlerinin farklı olduğu belirtilmektedir. Elektrikli arabalarda kullanılan bataryaların performansının uzunluğu ve enerji yoğunluğu için lityum, nikel, kobalt, manganez, grafit gibi madenler; rüzgâr türbinleri ve elektrikli araç motorları için nadir toprak elementler; elektrik şebekesinin genişlemesi için büyük miktarda bakır ve alüminyum gereksinimi ve güneş panelleri için ise bakır, silikon ve gümüşün temiz enerjiyi sağlayacağı belirtilmektedir. Yine raporda, kritik mineral talebinin 2040 yılında 2020 yılına göre 6 kat artacağı belirtilmekte, 2040 yılında lityum talebinin 2020’ye göre 42, grafit talebi 25, kobalt talebi 21, nikel talebi 19 ve nadir toprak elementleri talebinin de 7 katına çıkacağı beklenmektedir.

Bu minerallerin kaynağının ve üretimlerinin az sayıdaki ülkelerde olması, yeni projelerin hazırlanması ve tamamlanmasının uzun sürmesi, kullanılan yerlerin dünya ekonomisine ve savunma sanayine olan katkısı, arzın güvenliği, sürdürülebilirliği, yüksek fiyatlar mineralleri kritik hale getirmektedir. Bu minerallerin rezervleri, üretimi, ayrıştırılması ve ihracatı belirli ülkelerin denetimi altında olduğu, Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) raporunda görülmektedir. Çin’in dünyanın kanıtlanmış en büyük nadir toprak elementleri rezervlerine sahip olduğu ve bu elementleri en fazla tüketen ve ihraç eden ülke olduğu, Çin’in işleme ve ayrıştırma süreçlerinde nadir toprak elementlerinin üretiminin yüzde 90’ını tek başına kontrol ettiği görülmektedir. Kritik minerallere sahip diğer ülkeler arasında ise Rusya, Endonezya, Filipinler, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Avustralya, Myanmar, Hindistan, Mozambik ve Brezilya yer almaktadır.

Bütün bu veriler ışığında ABD’nin Çin ve Hint-Pasifik politikası güvenlikçi politikalar üzerinden okunmamalıdır. ABD UGSB’nde geleceğe yöne verecek olan kritik minerallerin sahipliği ön plana satır aralarında çıkmaktadır. Dolayısıyla hidrokarbon enerjiye dayalı jeopolitik üstünlüğün kritik minerallere dayalı jeopolitiğe doğru kaydığı, ABD’nin de bu yönde politikalar geliştirdiği görülmektedir.

#ABD
#Hint-Pasifik
#Çin
#Güvenlik
1 yıl önce