|

“Avrupa benim merkezim değil”

Batılılar, bir yandan Afrika topraklarını sömürüyor diğer yandan da Afrikalıları dünyaya “yabani” olarak tanıtıyordu. Gerçeğin böyle olmadığının anlaşılması, Batılıların Afrika’da yaptıklarının sinema ile dünya halklarına anlatılması açısından Ousmane Sembene sineması hem siyasal hem de sanatsal açıdan büyük bir kapı aralamıştır. Filmlerin uluslararası alanda bilinmesi, sömürgeciliğin doğru şekilde anlaşılması açısından da büyük öneme sahip.

00:00 - 1/08/2022 Pazartesi
Güncelleme: 03:05 - 1/08/2022 Pazartesi
Yeni Şafak
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
Yekta Şirin/ Metin Yazarı

Edward Said Oryantalizm adlı eserinde Batı’nın muhayyel bir Doğu imajı oluşturduğunu ve bu sayede dünyanın büyük bir kısmının doğuya ilişkin kanaatlerini etkilediğini anlatır. Batı’nın bu muhayyel coğrafyayı tanımlamasında siyasetçilerin, akademinin, sanatın ve özellikle medyanın büyük payı olmuştur. Bunların yanı sıra özellikle stereotiplerin oluşumunda sinemanın önemli bir etkisi vardır. Bu hegemonya hiç şüphesiz Batı’nın kolonyal politikalarına zemin hazırlamıştır. Birbirinden farklı kültürlerin Afrika’ya ilişkin benzer bir bakış açısına sahip olması bunun en açık örneklerinden biridir. Çünkü Afrika’ya dair kanaatlerin oluşmasını sağlayan göstergeler Batı merkezli olduğundan bu mesajları alımlayanların da düşünceleri aynılaşmaktadır.

BATI’NIN ÜSTENCİ TAVRINA BAŞKALDIRI

Senegal/Afrika sinemasının kurucu isimlerinden biri olan Ousmane Sembene, “Avrupa benim merkezim değil” diyerek sinemasını Batı’nın üstenci tavrına karşı bir başkaldırı biçiminde şekillendirmiştir. Yunus Namaz, Afrika Sineması adlı eserinde Batılı filmlerde oluşturulan Afrika imajına karşı Sembene’nin duruşunu şu şekilde özetler: Sembene de etnografik filmler yoluyla Afrika’nın “safari masallarının anlatıldığı ve insanın yaşamadığı gizemli bir dünya”yı temsil ettiğini ve Batılı sinemasal temsillerde “Afrikalıların tıpkı bir inek gibi gösterildiğini” ortaya koyuyordu. Sembene, bu bakış açısını yıkmak ve Afrika’nın, Afrikalıların kendi gerçeklerinin bu masalsı anlatılar olmadığını, filmlerinde anlatmayı başarmış bir yönetmendir.

Sembene ülkesini işgal eden Fransızlar adına Avrupa’da savaşmış daha sonraki yıllarda Fransa’da kalıp sendikal faaliyetlerin içerisinde bulunmuştur. Burada edindiği politik bilincin ardından ülkesine dönüp edebiyat alanında eserler ortaya koyan Sembene, daha sonra sinemayı keşfedip eğitim almak için Rusya’ya gider. 1963’te ilk kısa filmi Borom Saret ile sinemaya adım atar. İlk uzun metrajlı filmi Black Girl ile Batı kolonyalizmini sinema aracılığıyla izleyicilere anlatmaya başlar. Senegal’den Paris’e bakıcılık için gelen siyahi bir göçmen kadının, yanlarında çalıştığı Fransız aile tarafından nasıl “öldürüldüğünü” anlatır.

KOLONYALİZMİN TOPLUMDA BIRAKTIĞI TAHRİBAT

Senegal başta olmak üzere Afrika’nın sömürgeleştirilmesinin elbette birincil sebebi Batı’nın saldırgan politikalarıdır. Batılı ülkeler Afrika topraklarını işgal etmiş, askeri saldırılarla katliamlar gerçekleştirmiş, coğrafyanın yalnız siyasi ve ekonomik olarak değil kültürel olarak da direncini kırmıştır. Ancak Xala filminde yönetmen, sömürgeciliğin farklı bir boyutuna daha dikkat çekerek ortaya bir iddia koymuştur. Senegal, 1960 yılında Fransa’dan bağımsızlığını ilan etmiş fakat ülkeyi yöneten elitler halkların sömürülmesine devam etmektedirler. Bu kirli düzenin taşıyıcısı olarak gösterilen kesim aslında sömürgeci Fransa ile bağını tam kesmeden kendilerini bu düzenin parçası kılarak çeşitli imkanlara sahip olmaktadırlar. Sömürgecilik tartışmalarında bu durum birçok filozofun da gündemine girmiştir. Sömürüye maruz kalan bir toplumun sömürgeci güçlere karşı bağımsızlığını ilan etmesi toplumun özgürleşmesi için yeterli olmayabilir. Mutlak anlamda halkın özgürleşmesinden bahsedebilmek için bağımsızlığın yanında, gücünü gerçekten halktan alan, hesap veren, şeffaf, hukuka saygılı siyasi ve bürokratik mekanizmaların da oluşması gerekmektedir. Yönetmen Xala’da bu açıdan güçlü bir iktidar eleştirisi yaparak sömürgeciliğin iç ve dış etkilerine dikkat çeker.

Sömürgeciliğin psikolojik, toplumsal ve siyasal tahribatı ve dayandığı temelleri tartışır. Bu bağlamda Mandabi’de bürokrasi çeşitli entrikaların döndüğü, vatandaşa sırtını dönmüş bir yapı olarak sunulur. Kendisine yapılan havaleyi almak için devlet bürokrasisiyle karşılaşan okuma yazması olmayan yoksul bir Senegalli bürokrasinin çarkları içinde boğulur. Her şey onun aleyhine işler. İyi bir eğitim imkanı sunamayan otorite bu eksikliğinden ötürü bireyi cezalandırmakta tereddüt etmez. Otoriter siyaset karşısında ezilen, sesini çıkaramayan bireyin çaresizliği sömürgecilerin Senegal’de bıraktıkları bir mirastır. Moolaade filminde ise toplumsal kültürle hesaplaşma peşindedir yönetmen. İslam öncesi döneme ait kız çocuklarının sünnet edilmesi töresine karşı çıkan Colle, sünnet olmak istemeyen kız çocuklarını koruma altına alır ve egemenlerin inanışlarına başkaldırır. Güç dengesi siyasal elitlerin lehine olduğu için toplum zayıf kalmıştır. En ağır şartlara maruz kalanlar ise sesi en az çıkanlar, kadınlardır.

SÖMÜRGECİLERİN SUÇLARINI TÜM DÜNYAYA ANLATTI

Hatırlanacağı gibi Andre Bazin, sinemanın gerçeğin sanatı olduğunu belirtmişti. Ousmane Sembene de bu anlayışa sahip yönetmenlerden biri olarak sömürgeciliğin arkeolojisini yaparak yaşananları en gerçekçi şekilde aktarmaya çalıştı. Camp de Thiaroye’de yaşanmış bir olayı anlattı: Fransa ordusu adına Avrupa’da savaşan Senegalli askerler kendilerine ödeneceğine dair söz verilen paraların verilmemesinin ardından seslerini yükseltir. Bu durum karşısında Fransızlar tarihin en acı katliamlarından birini gerçekleştirerek bir sabah vakti Senegalli askerleri makineli tüfeklerle tararlar. Kendisini “efendi” durumda gören Batılı, karşısında “köle” olarak konumlandırdığı Doğulu’nun sesini kısmıştır. Efendiler karşısında ötekinin sesini yükseltmesinin bir imkanı yoktur. Senegal’den Paris’e bakıcılık için gittiğinde de, efendisi için savaştığında da, cahil bırakıldığında da... Sonuç hiç değişmeyecektir. Çünkü bu oyunun kuralı efendiler tarafından bu şekilde belirlenmiştir. Efendi, Emiati filminde olduğu gibi kendisi için savaşmak üzere çağırdığında gidilmek zorundadır. Eğer buna itiraz edilirse, efendinin adamları tüm ürünlere el koyar ya da öldürür!

Batılı devletler bir yandan Afrika topraklarını sömürüyor diğer yandan da Afrikalıları dünyaya “yabani” olarak tanıtıyordu. Sömürgeci devletlerin öldürdüğü her Afrikalı için sevinç duyulduğu bir “hassasiyet” geliştirilmişti. Gerçeğin böyle olmadığının anlaşılması, Batılıların Afrika’da yaptıklarının sinema ile dünya halklarına anlatılması açısından Senegalli Yönetmen Ousmane Sembene sineması hem siyasal hem de sanatsal açıdan büyük bir kapı aralamıştır. Filmlerin uluslararası alanda bilinmesi, sömürgeciliğin doğru şekilde anlaşılması açısından da büyük öneme sahip. Sembene’yi filmlerinin yanı sıra İngiliz Kraliyet Özel Onur Ödülü’nü alması için davet edildiği törende Kraliçe’nin gözlerinin içine bakarak yaptığı o meşhur konuşmasıyla da hatırlayacağız:

“Sayın baylar ve bayanlar. Konuşmama İngiliz dilinde devam etmeyeceğim için hepinizden özür dilerim. Sizin topraklarınızdayım ve sizin sahibi olduğunuz sistem içinde sizin tarafınızdan payelendiriliyorum. Ancak asıl konuşmam kendi öz dilimde olacaktır. Merak edenler, konuşmamın İngiliz diline tercümesini koltuklarında bulabilirler. İngilizler geldiklerinde ellerinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı. Bize, gözlerimizi kapayarak dua etmesini öğrettiler. Gözümüzü açtığımızda ise; bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız vardı.”

#Avrupa
#Edward Said
#Batı
#Doğu
#Afrika
2 yıl önce