|

Batı düşmanlığı safsatası

Batılı ya da Batıcı kalemler, Batı Dünyası dediğimiz ülkelerin oluşturduğu fikri ve iktisadi egemen yapıya yöneltilen eleştirileri “Batı düşmanlığı” hatta “medeniyet düşmanlığı” olarak adlandırmaya meyyaldir. Eleştirel düşüncenin anavatanı sayılan Batı’nın ve Batıcıların, Batı dışı itirazları bu şekilde kodlamasında yavuz bir kurnazlık yattığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

00:00 - 12/11/2021 Cuma
Güncelleme: 22:59 - 11/11/2021 Perşembe
Yeni Şafak
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
NUMAN AKA
/ YAZAR

Bazı önemli kavramların sanki toplum tarafından biliniyormuşçasına yaygın kullanılmasının yol açtığı anlaşılmazlık bir zaman sonra kördüğüme dönüşebiliyor. Örneğin Türkçe “karşıt” kelimesi, birbirinden oldukça farklı tanımlar için kullanılır. Oysa dilimize yerleşmiş muadili Arapça kelimeler, derdimizi anlatmaya daha elverişlidir. “Muhasım veya hasım” düşmanı, “muhalif veya halef” mevcudun yerine aday/talip olanı, muarız ise bir şeye kısmi ya da topyekun itiraz eden kişiyi ifade eder.

Batılı ya da Batıcı kalemler, Batı Dünyası dediğimiz ülkelerin oluşturduğu fikri ve iktisadi egemen yapıya yöneltilen eleştirileri “Batı düşmanlığı” olarak adlandırmaya meyyaldir. Hatta ileri götürüp “medeniyet düşmanlığı” olarak etiketleyenleri de var. Modern Batı fikriyatına itirazları, fikren ve ahlaken yok sayma düşüncesi ağır basmaktadır genelde. Eleştirel düşüncenin anavatanı sayılan Batı’nın ve Batıcıların, Batı dışı itirazları bu şekilde kodlamasında yavuz bir kurnazlık yattığını rahatlıkla söyleyebiliriz. En azından Müslüman toplumlar için muarızlık olarak tanımlamanın daha doğru olacağı Batı karşıtlığı olgusunu, literatürde yer alan “Anti-Batıcı” teriminin bile karşıladığı hayli şüphelidir oysa.


KARŞITLIK VS DÜŞMANLIK

Muarızlıkla hasımlığı, yani karşıtlıkla düşmanlığı ayıran kalın çizgiler vardır. Karşıtlık, istisnai durumlar hariç doğal bir meşruiyete sahipken, düşmanlık ancak belli şartlar altında veya doğrudan size düşmanlık edilmesi halinde meşruiyet kazanır, istisnaidir. Karşıtlık rekabeti çağrıştır ve karşıdakini durdurmayı veya ikna etmeyi yeterli görürken düşmanlık çoğunlukla hasmını tamamen yok etmeyi hedefler. Karşıtlıkta, her zaman kendini geliştirici bir yan varken düşmanlık, ilelebet sürdürüldüğünde çoğunlukla insanı tüketir.

“Muarız”ı tanımlarken kullandığımız karşılıkların pek çoğunun “muhalif” için de kullanılabildiği dikkatlerden kaçmamıştır fakat önemli bir fark var; muhalif, muhalif olduğu ile aynı düzlemde iken muarız, karşıtlığını başka bir düzlemde yapabilir. Batı karşıtı olarak tanımlanan pek çok ideoloji ve akım, Batı Medeniyeti’ne değil içinde yer aldıkları Batı Medeniyeti’nin diğer siyasi modellerine ihtilaf etmektedirler aslında. Dolayısıyla, Müslüman toplumlarda tezahür ettiği biçimiyle muarız olarak anılmaları muhaldir.*

Karşıtlıkları düşmanlıkla bir tutulan veya öyle tanıtılan toplumların başında Müslümanlar geliyor. Bu yönde korkunç bir propaganda olduğu su götürmez. Bu durumun tek müsebbibi Batılı ve Batıcı siyaset üreticileri değil elbette, Müslüman toplumlarda Batı’ya karşı gelişen öfkenin adının doğru konulamamış olması da etkili. İşgal, baskı, gasp gibi hayli haklı nedenlere dayansa da bu karşıtlığın amansız bir düşmanlık karakteri taşıdığı söylenemez.

İSLAM VE ÖTEKİ

İslam’a göre her insan, bir gün İslam’ın vaaz ettiği hakikati kavrayabilir ve ona teslim olabilir. Öyleyse Batılı olsun ya da olmasın “diğeri” ile olan münasebeti sürdürmek önemlidir. Toplumlar açısından çatışma alanları çok daha çeşitli ve sorunlar çok daha çetrefil olsa da bireyler arasında olduğu gibi ilişkiler benzer bir esasa tabidir diyebiliriz. Kaldı ki, bugün Batı toplumları içerisinde yaşayan milyonlarca Müslüman bulunduğu unutulmamalıdır. Göçlerle ve ihtidalarla her geçen gün nüfusları daha da artmaktadır. Yine Müslüman toplumlar, geçmişten bu yana içlerinde ekser sayıda gayrimüslim azınlıklar barındırmışlardır ve bu bir sorun olarak görülmemiştir.

Gayrimüslimlerin varlığı doğrudan bir karşıtlık veya düşmanlık sebebi değildir. Fakat bu demek değildir ki, bir Müslüman bugün genel geçerliği olan, daha doğrusu kabul etmeye zorlandığı seküler anlayışın ürünü insan tariflerinden birini sahiplensin, diğeri ile olan ilişkisini İslam ahkâmına ve ahlâkına uygun düşmeyen bir çerçevede sürdürsün. Müslüman, Allah’ın tüm insanlara vahiy yoluyla bildirdiği kâmil insan tarifini muhafaza etmek ve gücü nispetinde temsil etmekle mükelleftir.

MEDENİYET MUAMMASI

Son iki yüzyılda, Batı etkisiyle tüm dünyada etkin olan milliyetçilik anlayışını bir yana bırakırsak, İslam toplumları hep çok dinli, çok kültürlü havzalar olagelmişlerdir. Müslüman toplumlar, tarih boyunca başka toplumların sahip olduğu güzel adet ve kuralları dine aykırı olmamak kaydıyla benimsemekte sakınca görmemişlerdir. Hakeza, sanat ve mimari alanındaki yaklaşım da benzer bir seyir izlemiştir. Esasen medeniyet olabilmenin şartlarının başında çok kültürlü, çok dinli, çok katmanlı toplumsal yapıları sırtında taşımayı başarabilmek geliyor olsa gerek. Düşmanca bir karşıtlık bu yönüyle suni ve saçmadır. Lâkin İslam’ın öngördüğü ideal toplum ile günümüz Batı kaynaklı toplum modellerini birbirinden ayıran çok fazla çatışma noktası bulunmaktadır. Hukuk, iktisat gibi geniş ve çok katmanlı alanların yanı sıra kültür ve medeniyet gibi tanımı ve sınırları hala tam olarak belirlenememiş, aşmamız gereken heyulalar sırada bizi beklemektedir.

DÜĞMELERİ DOĞRU İLİKLEMEK

Batı ile İslam arasında sorunsuz gözüken en önemli temas noktası ilim sahası gibi durmaktadır. İlmi alış verişin yoğunluğu bunun ispatı. Fakat kanaatime göre asıl kördüğümlerden biri burada oluşmaktadır. Modern ilim anlayışının hakikati eksik ve kusurlu tanımladığını, İlahi Vahyi ve Sünneti İslam gibi bir bilgi kaynağı veya rehber olarak görmediğini ve bu çerçevede ilme yön verdiğini unutuyoruz. En sorunsuz kabul edilen ilmi usuller bile Aydınlanmacı la-dini zihninin izlerini taşır. Tüm bunları tefrik etmek, Müslüman zihninde İslam’ın ilme, sanata ve içtimai hayata yaklaşımının billurlaşması ile mümkün olacaktır ancak. Fakat bu imkân, uzun süredir “düşmanca” diyeceğimiz bir tutumla Müslümanların elinden alınmak istenmektedir.

Düğmeleri iliklemeye doğru yerden başlamak çok önemli. İslam, ilahi bir lütufla korunan tek din olarak seküler Batı’nın gösterdiği yöndeki değişime karşı duracak nitelikte bir muhtevaya sahip olma iddiasını sürdürmektedir. Gözden kaçırılmaması gereken, Müslümanların modern Batı Medeniyetine itirazının, sadece Müslüman toplumların selameti için değil tüm insanlık adına oluşudur.

#İslam
#Batı
#Türkçe
#Arapça
2 yıl önce