|

İsrail sorunu ve İbranice

04:00 - 20/03/2024 Çarşamba
Güncelleme: 00:25 - 20/03/2024 Çarşamba
Yeni Şafak
Arşiv.
Arşiv.
Prof. Dr. İdris Nebi Uysal / TDK Bilim Kurulu Üyesi

MÖ 551 - 471 yılları arasında yaşayan Konfüçyüs (K’ung Fu-tzu), fikirleri, sadece ülkesi Çin’de değil tüm dünyada benimsenmiş kişilerden biridir. Adı Çincede “üstat ve filozof” anlamına gelen bu bilgeye ait pek çok söz, bugün insanların sıkça kullandığı aforizmalar arasında yer alır. Kendisini 15 yaşından itibaren ilim tahsiline adayan düşünürün sarf ettiği sözler arasında dilin insan ve toplum hayatındaki yeriyle ilgili olanlar da vardır. Hele diyalog şeklinde gelişen şu anekdot herkesin malumu olup artık tüm insanlığın ortak malı özelliği kazanmıştır:

Konfüçyüs’e sormuşlar: “Bir ülkeyi yönetmeye çağrılsaydınız yapacağınız ilk iş ne olurdu?” Ünlü filozof şöyle cevap vermiş: “Hiç şüphesiz, işe dili gözden geçirmekle başlardım. Eğer dil kusurlu olursa kelimeler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılmazsa yapılması gereken işler doğru yapılamaz. Ödevler gereği gibi yapılmazsa töre ve kültür bozulur. İşte bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir.”

DİL VE İŞGAL

2024 yılının hemen başında çıkan bir kitap, ünlü filozofun asırlar önce altını çizdiği bu hakikati, bugün dünyada yaşanan acı bir örnekle bir kez daha gözler önüne serdi: Dil ve İşgal Eliezer Ben-Yehuda ve Modern İbranicenin Doğuşu (Ketebe Yayınları, 152 s.). Kısa adı Dil ve İşgal olan kitabın yazarı, gazeteci Taha Kılınç. Yüksek tahsilini ilahiyat alanında tamamlayan Kılınç, hâlen Yeni Şafak gazetesinde yazılar kaleme alıyor, çeşitli dergilerde genel yayın yönetmeliği yapıyor. Eserleriyle velut bir araştırmacı portresi ortaya koyan Kılınç’ın çalışma alanlarının başındaysa İslam dünyası, özellikle Orta Doğu var. Yazar, özel olarak ilgilendiği bu konuda son kitabına gelinceye kadar Filistin Notları, Şam Kitabı, Bir Rüyayı Hatırlar Gibi: Savaştan Önce Suriye, Kudüs Yazıları, Ortadoğu’dan Notlar, Ortadoğu’ya Dair Yirmi Tez isimli tematik ve güncel çalışmalara imza atmış.

Kılınç’ın kitabı yazma serüveni, yaklaşık 15 yıl önce aldığı İbranice derslerine uzanıyor. Filistin üzerine çalışan, İsrail’in nasıl kurulduğunu anlamak isteyen ve bugünkü meselenin künhüne vâkıf olmak isteyen herkesin modern İbrani dilinin doğuşunu bilmesi gerektiğini düşünen yazar; dikkatleri dil-kimlik-toplum arasındaki güçlü bağlantıya çekiyor. Vaktiyle ölü bir dil olan, kullanımı dinî metin ve mabetlerle mahdut İbranicenin, idealist bir Yahudi eliyle yeniden canlandırılıp bütün Yahudi cemaatini ortak bir kültür ve şuurda birleştirdiğini belirten yazar; Filistin ülkesinde işgalin asıl o zaman başladığını söylüyor.

HER ŞEY İBRANİCENİN CANLANDIRILMASIYLA BAŞLADI

Kitaptan öğrendiklerimize göre, işe 1881 yılında yerleştiği Kudüs’te girişen bu şahıs, zorlu sürece önce ailesinden başlamış. Kudüs ve civarı, o dönemde çok sayıda dilin konuşulduğu bir coğrafya. Böyle bir ortamda İbranice, birden fazla dil bilen Ben-Yehuda ile eşinin tek ve zorunlu dili olmuş. Çocuklarına ilkin bu dili öğretmişler. Aile her zaman ve her ortamda iletişimini İbraniceyle sağlamış. Yehuda ise dilin ihtiyaç duyduğu nesne, terim ve kavramlar için her gün Hami-Sami dillerine ait köklerden kelimeler türetmiş. Gazetedeki makaleleri, haberleri bu dille yazmış; evde, sokakta daima onu kullanmış. Yaşadığı ağır tüberküloza aldırmadan ölümüne kadar (1922) çalışmış. Modern Siyonizm’in kurucusu sayılan Theodor Herzl’le ters düşmesine rağmen asla davasından vazgeçmemiş. Sonuçta tarihin tozlu rafları arasında arkaik bir lisan olarak kalmaya mahkûm İbraniceyi iletişimde, matbuatta, eğitimde kullanılan bir dil hâline getirmiş. Geride de 17 ciltten müteşekkil bir İbranice sözlük bırakmış.

Yazarın kitabı yazmaya başlarken ve onu isimlendirirken çıkış noktası son derece isabetli görünüyor. Hiç kuşkusuz, bir milletin fertlerini müşterek kültür ve bilinç dairesinde bir araya getiren, ortak idealler etrafında buluşturan unsurların başında dil geliyor. Toplumlarda millî kimliğin inşası ve tekâmülü ile aidiyet duygusu ve bilinci dille gerçekleşiyor. Başkaca söylersek dil birliği, ülkü birliğini beraberinde getiriyor.

Yalnızca Filistin’in değil tüm dünyanın yaklaşık bir asırdır karşı karşıya kaldığı İsrail sorunu, aslında Eliezer Ben-Yehuda (1858-1922) adlı Yahudi’nin İbraniceyi canlandırmasıyla başlamıştır. Bugün geçmişi Hz. Ömer devrine kadar giden meselenin geldiği noktada tarihî, siyasi, iktisadi ve kültürel pek çok dinamiğin etkin rol oynadığına şüphe yoktur. Ancak Filistin havalisi merkez olmak üzere dünyada binlerce kişiyi aynı mefkûre ve ortak payda etrafında birleştiren birincil güç dil olmuştur. Ömrünü, ailesini, imkânlarını bu işe harcayan Belarus asıllı dil bilimci; çabalarıyla İbrani dilinin ihyasına, başka bir ifadeyle modern İbranicenin doğuşuna vesile olmuştur. Daha da önemlisi Yehuda; türettiği onlarca kelime, hazırladığı hacimli sözlük ve diriltip yaygınlaştırdığı dille Siyonist toplumu inşa ve ihya eden kişi olmuştur. İngiltere doğumlu Yahudi tarihçi Cecil Roth’un ifade ettiği gibi, Yahudilerin Ben-Yehuda’dan önce İbraniceyi konuşma ihtimalleri vardı ama konuşmaları onunla vuku bulmuştur.

LİSAN VARLIĞIN EVİDİR

Konfüçyüs’ün yaklaşık 2500 sene önce dile getirdiği gerçeği sistemli bir politikaya dönüştüren Eliezer Ben-Yehuda, yaşadığımız çağda, bir ülkenin (yeniden) kuruluşunun ve geleceğe yürüyüşünün ancak dil vasıtasıyla gerçekleştirilebileceğini insanlığa anlatan isim olmuştur.

Dil için “varlığın evi” tanımını yapmıştı Martin Heidegger. İnsan için ev vasfı taşıyan bir yapı, millet için vatan mesabesindedir. İşte bugün İslam âlemini kilitleyen ve tüm dünyayı âciz bırakan sorunun müsebbibi durumundaki Siyonistler için ana yurt, farklı ülkelerden gelip yerleştikleri Filistin topraklarından önce İbranice olmuştur. Bu dil, yeryüzünde uzunca bir süre dağınık hâlde yaşayan bir kitleyi uyandırarak onları bir hayalin etrafında toplamıştır. Böylece Yahudi işgalini hem hızlandırmış hem de sistemli bir programa dönüştürmüştür. Orada kurulan devlet ile bugüne dek gerçekleşen hadiselerin kültürel ve duygusal altyapısı dil vasıtasıyla sağlanmıştır.

Maksadımız, bugünlerde tarihin gördüğü en büyük katliamlardan birini gerçekleştiren terör devleti İsrail ile katil ve zalim Siyonist ideolojinin fikir babalarından birine övgüler dizip onu yüceltmek değildir. Dilin insan ve toplum hayatındaki yerinden hareketle bir gerçeği vurgulamaktır. Binlerce kişiyi aynı çatı altında toplayan; onları ortak duygu ve düşünce etrafında birleştiren unsurların başında dilin geldiği unutulmamalıdır.



#Filistin
#İsrail
#Tarih
1 ay önce