|

Kişisel gelişimin ana hatları

Hasan Ali Yıldırım
00:00 - 24/04/1999 Cumartesi
Güncelleme: 12:37 - 20/11/2013 Çarşamba
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

Son zamanlarda bilim dünyasında çokça konuşulan bir kavram 'kişisel gelişim.' Bünyesinde başka alt kavramları da barındıran 'kişisel gelişim', hayatın oluşumu sürecinde insanın sorumluluğu ve birey-sosyal hayat dengesiyle de yakından ilgilidir. Bugün okuyacağınız 'Kişisel gelişimin ana hatları' başlıklı yazısında eğitimci ve 'kişisel gelişim' uzmanı Murat Sayımlar, insanın sahip olduğu yetenekleri yeterince ve yerli yerinde kullanabilme eylemiyle doğrudan ilgisinin olup olamayacağını tartışmaya açıyor.

MURAT SAYIMLAR

Son yıllarda çokca konuşulmaya başlanan 'kişisel gelişim' kavramı; içinde birçok alt kavramı da barındırmaktadır. Tevbe/özeleştiri, değişim-kemalat/olgunlaşma-muhasebe/kaynakların farkında olmak, sürecin farkında olmak-ahlak/refleks haline gelmiş davranış-nefs terbiyesi/kişisel gelişimin bir bölümü. Bizim literatürümüzdeki kavramların karşılığını içinde barındırdığı gibi; hayatın inşası sürecinde, birey sorumluluğu, birey-sosyal dengesi, gelişimin merkezden, muhite olması gerçeği ile de ilgilidir.

Hz. Peygamber'in (sav) "Bu dini iki Ömer'den biri ile güçlendir" duasına muhatap olan iki Ömer'de o esnada müşrikti ve bu dinin karşısında idiler. Peki neydi özellikleri?

Beşeri hasletleri kullanmak

İkiside beşeri hasletleri açısından temayüz etmişlerdi. Yani sahip oldukları kaynakları, inanış biçimlerine uygun kullanabilme özelliğine sahiptiler. Buradan, kişisel gelişim bir yönü ile sahip olduğumuz tüm kaynakların farkına varmak ve bunları yerince ve yeterince kullanabilmek eylemi ile ilgilidir, sonucunu çıkarmak mümkündür.

Bu kaynakların kullanımını hedefleyen, belirleyen, sevk ve idare eden düşünüş biçimimiz aynı zamanda, inanç yapımızla ilgilidir.

Bir üçüncü yön ise: iç-dış, enfüs-afak, merkez-muhit ilişkileri ve ilişkilerde etken unsurun içten-dışa olması ile ilgilidir. Bunun sonucunda, çevrenin değişmesi, sizin, size dair şeylerin değişmesine-sizin değişmeniz, davranışlarınızın ve davranış sisteminizin değişmesini- bunların değişmesi, düşünüş, algılayış, ve inanış biçiminizin değişmesine-ve bunların değişebilmesi de, bilgi ve beslenme kaynaklarınızın niteliğine bağlı olmaktadır.

Bir farklı yön ise: özünüzle, çevrenizle ve ötelerle iletişimle ilgilidir.

Sahip olduğumuz kaynakları kullanamıyor muyuz? Çoğu zaman evet. Neden? En bilinen nedenlerden birisi korkularımızdır. Buna özgüven eksikliğini de ekleyebiliriz. Bir de zihin ve gönül bulanıklığını!

Korkularımızın bizi nasıl tıkadığını basit bir misalle anlatabiliriz. Şehirlerarası yolcu taşıyan otobüsleri bilirsiniz. 50'ye yakın yolcuyu, eşyaları ile birlikte 130-140 km süratle taşıyabilecek kapasiteye sahiptirler. Fakat bu otobüsün tekerleğinin önüne küçük bir taş konulsa hareketi engellenebilir. İşte bizi tıkayan nedenler de bizim küçük taşlarımızdır. Eğer bunların tekerin önünden nasıl çekileceğinin bilgi ve becerisine sahip olmazsak, bizim hareketimizi durdurabilirler. Birde, bu küçük taşları tepeler, dağlar gibi yorumlayıp algılarsak, işte bu kere problem daha da büyümektedir.

İnanç aynı zamanda teknik bir kavramdır

Kaynakları kullanamayışımızdaki ikinci bir neden "Farkında olamayışımızdır." Unutulmamalı ki herbirimize, hayatı inşa etmeye yeterli kaynak adil olarak verilmiştir. Ayrıca, ihtiyaca göre kaynak artırımına gidebilmek yeteneğine de sahibiz.

Zikredilebilecek üçüncü neden, yanlış yönelimlerimizdir. Bunlar, kaynakların ya kullanılamamasına, ya verimsiz kullanılmasına ya da yerinde kullanılamamasına neden olmaktadır.

Kaynaklarımız, teknik donanımlarımız, enstrumanlarımızdır. Bunlarla bir sonuç oluşturan ve sonuçların farklı olmasını sağlayan ana unsur; İnanç yapımız, düşünüş biçimimiz, bakış açımız, yorumlayış tarzımızdır.

İnanç mistik bir kavram olmanın yanında teknik bir kavramdır. İnanç davranışların molekülüdür. Yani, bir davranışı parçalayıp, alt parçacıklarına ulaşırsanız, maddedeki molekül mesabesindeki parçacık inançtır. İnanç, hem davranışın oluşumunu sağlıyan motor güçtür. Hem biçimini belirliyendir. Hem de kararını verendir.

İnançları genel olarak; temel/çerçeve/referans inançlar ve anıbirlik/konjonktürel inançlar olarak tasnif edebiliriz.

Birisi üst yorumlayış, düşünüş biçimini, hedefleri, sınırları belirler. Diğeri ise bu çerçeve de davranışı oluşturan motor gücü sağlar.

Her iki inanç grubunun alt parçacıkları ise 'bilgi'dir. Temel anlayışları oluşturan bilgilere "hükm" adı verilmektedir. Herhangi bir konu etrafındaki hükümlerden oluşmuş daire, o konunun oluş/inşa alanını meydana getirir. Aynen bir arazinin sınırlarını belirlemek için tespit edilen "röper" noktaları gibidirler. Bu noktaların birleştirilmesi ile arazinin sınırları belirlenir. Hükümlerin çerçevelediği alan da bizim davranış sınırlarımızı belirler. Bu bilginin kaynağı ilahidir ve geliş yolu vahiydir. Diğer tür inancı oluşturan bilgi; duyularla elde edilen, türetilen bilgidir.

Bu iki inanç sistemi birlikte davranışı oluştururlar, niteliğini, biçimini belirler, farklılıkları meydana getirirler. Çünkü bu, izafiyet prensiplerine göre çalışan bir mekanizmadır. (Yanlış anlaşılmasın, post modernizmin geldiği son noktada kalmıyoruz ya da ibahacılığa kapı aralamıyoruz) Biz inançta izafiyeti iki kısıma ayırabiliriz.

Yatay ve dikey izafiyet faktörü

Yatay izafiyet; temel inançlarla ilgilidir. Bir yatay ekseni kesen, üzerlerinde temel hükümlerin olduğu sayısız çizgi varsayarsanız, bunlardan sadece bir tanesi hatasız, eksiksiz ve yanlışsız bir biçimde içinde bulunduran hükümlerden oluşmuştur. İşte bu çizgi mutlaktır ve haktır. Hemen sağındaki ve solundaki bütün çizgiler batıldır.

Dikey izafiyet ise; Hak çizgi üzerindeki dikey eksenin her noktasından görülen, söylenilen ve yapılandır. Bunların tamamı meşrudur. Çünkü, Hak üzerindeki izafiyeti sağlayan, Rabbinin verdiği nimetlerin nitelik ve nicelikleridir. Farklılıklar "derecelerle yükseltilmiş" olmanın sonuçlarıdır.

O halde izafiyet prensiplerine göre çalışan mekanizmayı bilmek ve uygun davranışlar geliştirebilmek, sonucun niteliğini de kontrol edebilmeyi getirecektir.

Siz, sizi değiştirirseniz, çevre faktörlerini, sosyal yapıyı, v.s değiştirme sürecini de otomatik olarak başlatmışsınız demektir. Kosmozda bir hareket, tüm sistemi etkilemektedir.

Varoluşumuz icabı, zorunlu olarak yeryüzünde bir hayatın inşasına katılıyoruz. Bu anlamda, her davranış, fikir ve eylemimizin sistem üzerinde, niteliğine uygun olarak bir etkisi olmaktadır.

Kısaca Allah'ın (cc) adaleti ve rahmeti ile çevreyi değiştirme zorunluluğumuzu, özü değiştirme sorumluluğu ile eşleştirerek; dışa yönelerek asla beceremiyeceğimiz olayı, öze yönelerek ve gerekenleri yaparak çözebiliriz.

Özgün başarı tarifimiz kapsamında söylenebilecek diğer olgular da; hedef koymak, eyleme geçmek, muhasebe yapmak, değişmek veya değiştirmek olarak özetleyebiliriz..

"Az fakat sürekli gelişim" sloganını gerçekleştirebilecek "başarı formülasyonu" olarak düşünülebilir.

Bir başka yön ise; özümüzle, çevremizle ve ötelerle "iletişimdir." İnsanı kuşatan ve etkileşim içinde bulunduğu tüm unsurlarla, doğru, açık, nitelikli, isabetli ve samimi iletişim kurabilmek, başarmanın ana parametrelerindendir.

İnsanı yetiştirecek özgün usuller

"Kişisel gelişim" kavramının halimiz ve pozisyonumuzla ilişkisini kurmak zorundayız. Varoluş nedenimiz olan "halifeliğin" geriği olan "kulluk eksenli bir hayatın inşası" sürecinde bizim yüklenmemiz gereken misyon ve sorumlulukların yerine getirilebilmesi için, temel sorumluluk sahibi olan 'ben'i; misyonu, sorumluluğu ve kaynakaları kullanma yetkisini bize tevdi edenin istediği biçimde eğitmek, donatmak, biçimlendirmek ve kullanmak zorundayız.

Ve bu "ben" mevcud halden, bir ileri hale dönüşebilmek için sürekli gelişmek zorundadır. Bunun için de hikmetli, sahih ve işe yarar yollar bulabilmeliyiz.

Bu yollar da Kur'an-ı Kerim, Rasulullah'ın (sav) hikmetli örnekliği, gelenekte oluşturduğumuz usül ve kurumlardan, hikmet babında çekip alabileceğimiz sahih bilgi ve tecrübeler, dışımızda "kişisel gelişim" adına yapılan tüm çalışma ve geliştirilen teknolojilerden imbikleyip çıkartabileceğimiz, fıtrata dair ham bilgiler ve bizim fıtrata dair üretebildiğimiz bilgiler olabilir. İşte bunlar bizim enstrumanlarımızdır. Her kaynağı kendi fonksiyon ve niteliğine uygun istifade biçimi ile yerine oturtarak; bu insanı yetiştirecek özgün usülleri geliştirmek, özgün mekanizmayı kurabilmek en önde gelen hedeflerimizden biri haline gelmelidir.

Bu tespitler bize "kişisel gelişim" kavramı ve buna dair yapılan çalışmaların artık yakın ilgi alanımız içinde olması gerektiği sorumluluğumuzu hatırlatmaktadır. Bir de işe yarar, sahih "özgün" ümüzü üretme sorumluluğumuzu.


25 yıl önce