|

Modern yanılsama: Michelangelo Antonioni sineması

Antonioni sinemasında modern bireyin merkezi bir konuma sahip olması sıradan bir tercih olmanın ötesinde derin bir mâna içermektedir. Hayatın anlamını tam olarak kavrayamayan, huzursuz bireyler olarak gördüğü modern insanın; hakikat karşısındaki yanılsamasını, kendine yabancılaşmasını ve yaşadığı duygu bozuklularını felsefi ve estetik düzeyi hep belli bir seviyede tutarak başarıyla beyaz perdeye taşımıştır.

00:00 - 1/06/2022 Çarşamba
Güncelleme: 17:00 - 31/05/2022 Salı
Yeni Şafak
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
Yekta Şirin - Metin Yazarı

Godard, kendisi dahil olmak üzere birçok ismin sinema ile kurduğu ilişkinin eleştirmenlikle başladığını anlatır. Michelangelo Antonioni de Godard’ın bahsettiği geleneğin temsilcilerindendir. Yerel bir gazetede sinema eleştirmeni olarak başladığı sinema kariyerinde, kendisini modern sinemanın kurucu yönetmenlerinden biri haline getiren çalışmalara imza attı.

Antonioni sinemasında modern bireyin merkezi bir konuma sahip olması sıradan bir tercih olmanın ötesinde derin bir anlam içermektedir. İtalyan Yeni Gerçekçiliği’nin ikliminde yetişen yönetmen, sınırları zorlayan bir üslup geliştirmiştir. İtalyan Yeni Gerçekçiliği İkinci Dünya Savaşı’nın ardından faşizme karşı bir noktada kendini konumlandırdı. Başta ekonomik eşitsizlik olmak üzere, işsizlik, yoksulluk ve politik yozlaşma gibi konulara odaklanarak merceğini sıradan insanların yaşamına çevirdi. Rosselini, De Sica ve Visconti başta olmak üzere akımın önemli isimleri yorgun İtalyanların hikayelerini, sokakta olup bitenleri gerçekçi bir anlayışla beyaz perdeye taşıdılar.

BURJUVA ELEŞTİRİSİ

Antonioni ise bunların ötesine geçip bizzat modernliği tartışmaya açmıştır. Yeni Gerçekçi bazı yönetmenler sokakta olanı tartışırken Antonioni, çelişkinin diğer tarafına, eşitsizliğin sebebi olarak görülen burjuvaya yönelmiştir. Yaşamlarını ve ilişkilerini beyaz perdeye taşımıştır. Fakat Antonioni, burjuva yaşamına ilişkin yaptığı bu tartışmayı sadece İtalya’da bir sınıfın meselesini ele alan bir yerellik içerisinde sürdürmedi. Özellikle “İletişimsizlik Üçlemesi”nde yerel bir sorunu tartışıyormuş gibi yorumlansa da hem bu üç filmde hem de daha sonra çektiği filmlerden de anlaşılacağı üzere sorunu evrensel bir anlayış çerçevesinde tartışmıştır. Sadece İtalyan burjuvazisini yerme derdinde değildi. Mussolini faşizmini, bu suça ortak olan burjuvayı ya da milyonlarca insanın ölümüne neden olan İkinci Dünya Savaşı’nı, Batı modernitesinin bir sonucu olarak gördü. Modern bireyin serüveniyle, modernliğin kendisiyle yüzleşti. Burjuva yaşamı, anlatım imkânları açısından yönetmene bir işlev sunuyordu.

HAYATIN ANLAMINI KAVRAYAMAYANLARIN HİKAYESİ

Antonioni sinemasında modern insan, yaşamın anlamını tam olarak kavrayamayan, huzursuz bireyler olarak görülür. Para kazanma, eğlence ve şehvet etrafında çiftler birbirleriyle iletişim kuramamakta, bir boşluk içerisinde kendine yabancılaşmakta, bir tür duygu bozukluğu yaşamaktadırlar. Yabancılaşma aynı zamanda mutsuzluğun da sebebidir. Ne aradıkları bilinmese de yeni heyecan peşindedirler. Macera filminde kaybolan sevgilisini arayan adam sevgilisinin en yakın arkadaşıyla yakınlaşır. Benzer duygu durumları, kadın erkek ilişkilerindeki süreksizlikler, sevginin derinleşememesi, serinin diğer iki filmi Gece ve Batan Güneş’te de yoğun olarak görülür. Özellikle Gece’de üst sınıfların cinsellik takıntısı ve sonuçları anlatılır. Yönetmen karakterlerini katı bir ahlakçılıkla yargılamaz. Orta ve üst sınıfların alışkanlıklarını, tercihlerini, gündelik yaşam pratiklerini gözlemler. Bu gözlemi öyle tarafsız sunar ki izleyicide karakterlere ilişkin hınç oluşturmaz. Onun filmlerinde hikaye ön planda değildir. Filmlerin sonuna ilişkin belirsizlikler ortada durur. Andraas Balint Kovacs, Modernizmi Seyretmek adlı kitabındaki değerlendirmesinde, “Büyük modernist auteurlerden Antonioni’nin önemli dönem filmlerinin hepsinin finali belirsizdir.” der.

MODERN İNSANIN HAKİKAT KARŞISINDAKİ YANILSAMASI

Şehir yaşamı, sanayileşme, kimlik bunalımları da modernliğin sorunları arasında geniş yer tutar. Zabriskie Noktası’nda daha dingin ve huzurlu bir yaşam için her şeyin hızla akıp gittiği, gürültülü şehir yaşamından uzaklaşmak gerektiği, mutluluğun doğada mümkün olduğu gösterilir. Şehir; koşuşturmanın, reklam panolarının, yüksek binaların altında insanın ezildiği, kendisinden uzaklaştığı yerdir. Gerçek sevgiye ve hazza ulaşmanın yolu şehri terk etmekten, doğal hayata kavuşmaktan geçer. Kızıl Çöl’de ise fabrikalar insanın doğal olanla arasına giren mesafeyi gösteren mekanlardır. Fabrika bacalarının, yüksek gerilim hatlarının altında insanlar küçülmektedir. Sanayi dumanları arasında insan yönünü bulamaz! Fabrika atıkları nedeniyle balıklar petrol kokmaya başlamıştır. Kentli kadınlar kendisinden daha az para kazanan erkeklerle evlenmeyeceklerini söyler. Ana karakter Giuliana ise bu kaosun içerisinde geçirdiği trafik kazasının ardından endüstriyel yaşamı ve insan ilişkilerini sorgulayıp, nevrotik krizler eşliğinde hayatın anlamını ararken ontolojik bir yolculuğa çıkmıştır. Ya etrafındakiler gibi gerçekliğini inkar edip akıntıya kapılacak ya da anlamlı bir yaşamı keşfetmek için varoluşsal sorgulamaları sürdürecektir. Edindiği kimlikle mutlu olmayan, etrafa yabancılaşan Giuliana yeni bir ben yaratmaya çalışır. Yolcu filmindeki gazeteci David Locke da kimliğiyle sorunu olan bir karakterdir. Çareyi başka bir kişinin yerine geçmekte bulsa da hiçbir şey hayal ettiği gibi olmayacaktır. Antonioni, kişinin kendi gerçekliğinden uzaklaşıp farklı bir kimliğe sığınmasının onu kurtarmaya yetmeyeceğini vurgular. Modern insanın hayal ile gerçek arasındaki belirsizliğini ve bunun krizlerini Cinayeti Gördüm’de tartışır. Arzuladığı ilgiyi görmeyen insanın yaşadığı ruhsal çöküntüyü, gerçeklikten hızla uzaklaşmasını ve bu yıkımın yol açtığı derin boşluğu perdeye taşır. Başrol oyuncusu arzularıyla eylemleri arasında sıkışmış, bu hali tutarsız davranışlara yol açmıştır. Tıpkı Yolcu’daki Locke gibi kendi olmaktan memnun olmayıp başka biri olmak istemektedir. Kalabalıklar içinde yönünü bulamayan, başı boş davranışlar sergileyen modern insanın hakikat karşısındaki yanılsaması! Filmde içsel olanla dışa sunulan hal arasındaki derin çatlağın nasıl yıkıcı bir yanı olduğu çok özel bir şekilde anlatılır.

Sinema tarihinin en önemli yönetmenlerinden biri olan Michelangelo Antonioni, politik, ekonomik ve kültürel eleştirilerin yanında felsefi derinliğiyle de özgün bir karaktere sahiptir. Modern insanın hayatı kavrama biçimini, modernliğin bireysel ve toplumsal krizlerini, modernitenin oluşturduğu hoşnutsuzlukları beyaz perdeye aktarma konusunda çok başarılı olmuştur. Bunu yaparken de felsefi ve estetik düzeyi hep belli bir seviyenin üzerinde tutabilmiştir. Biçim, içeriğin hep bir adım önünde olmuştur. Belki de Francois Truffaut’nun Michelangelo Antonioni hakkında, “Beni sıkıyor; çünkü her zaman ciddi ve espri anlayışı hiç yok” demesi de bununla ilgilidir.

#Michelangelo Antonioni
#sinama
#modern
#Francois Truffaut
2 yıl önce