|

Tarihi viraj: 14 Mayıs seçimleri

Ak Parti hükümetlerinin yirmi yıl içinde önemli kazanımlara imza attığı, tarafsız gözle bakan her kesimin ortak düşüncesidir. Bu süreçte tarlaya ekilen tohumların hasat mevsiminin 100. kuruluş yıldönümünde başlayacağı düşünülürse, 14 Mayıs 2023 seçimleri oldukça kritik bir döneme denk gelmektedir. “Türkiye Yüzyılı” milli projesinin hangi yöne evirileceğinin işaretleri o gün belirginleşecektir.

04:00 - 23/01/2023 Pazartesi
Güncelleme: 03:18 - 23/01/2023 Pazartesi
Yeni Şafak
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
Faruk Önalan / Yazar

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin yürürlüğe girmesiyle belirli bir istikrar yakalayan Türkiye’de, ikinci genel seçimlerin yapılmasına çok kısa bir zaman kaldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 14 Mayıs 2023 tarihini seçim günü olarak işaret etti. Türk siyasi tarihinde ilk demokratik seçimlerin yapıldığı 1950 yılından tam 73 yıl sonra aynı gün milli iradenin sandığa gidecek olması ayrıca anlamlı bir hâl almıştır. 14 Mayıs 1950 tarihinde millet, tek parti sistemine “hayır” demiş ve Adnan Menderes liderliğindeki Demokrat Parti’yi yüksek bir oy oranı ve milletvekili sayısı ile TBMM’ye açık ara birinci parti olarak taşımıştır. Milletin bu yüksek teveccühü sonraki seçimlerde de devam etmiştir.

TÜRKİYE YÜZYILI’NIN MİLADI

Ancak demokrasiyi içine sindiremeyen cuntacılar, “darbelerin anası” olarak anılan 27 Mayıs 1960 darbesi ile hükümeti devirmiş, Başbakan Menderes’i ve iki Bakanı (Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan) darağacında katletmişlerdir. İşte o kara günden sonra Türk siyasi tarihi -neredeyse- her 10 yılda bir darbelere, muhtıralara, darbe teşebbüslerine maruz kalmıştır. “12 Mart 1971 Muhtırası”, “12 Eylül 1980 darbesi”, “28 Şubat 1997 Postmodern darbesi”, “27 Nisan 2007 e-muhtırası” ve “15 Temmuz 2016 -kanlı- darbe teşebbüsü” demokrasiye ağır zarar vermekle kalmamış; ülkenin gelişimi, büyümesi ve güçlenmesi yolunda çok büyük engeller ortaya koymuştur. O karanlık günlerden sonra Türkiye -özellikle son yıllarda- ardı ardına yapılan güçlü hamlelerle bugün çok daha iyi bir noktaya gelmiştir.

Ak Parti hükümetlerinin yirmi yıl içinde önemli kazanımlara imza attığı, tarafsız gözle bakan her kesimin ortak düşüncesidir. 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrası, “savunmada kalma” stratejisinin terk edilerek, tehdidi kaynağında yok etme stratejisine geçiş yapılması her masada Ankara’nın elini güçlü kılmıştır. Bu süreçte tarlaya ekilen tohumların hasat mevsiminin 100. kuruluş yıldönümünde başlayacağı düşünülürse 14 Mayıs 2023 seçimleri oldukça kritik bir döneme denk gelmektedir. “Türkiye Yüzyılı” milli projesinin hangi yöne evirileceğinin işaretleri o gün belirginleşecektir.

YABANCI MEDYA ALGI OPERASYONLARINA BAŞLADI

Seçim süreci sadece Türkiye değil dünya gündeminde de ön sıralarda gelmektedir. Birçok ülke geleceğe dönük stratejilerini yapılacak genel seçimlerin sonuçlarına göre şekillendirmektedir. İsveç, Finlandiya ve Yunanistan gibi ülkelerin son günlerdeki tavırlarını bu doğrultuda okumak faydalı olacaktır. ABD’nin önde gelen basın kuruluşlarından Washington Post gazetesinde de “2023 Yılında Dünyanın En Önemli Seçimi Türkiye’de Olacak” başlıklı bir analiz yayımlanmıştır. Söz konusu analizde yer alan bir değerlendirme son derece dikkat çekicidir.

“Bu yıl izlenmesi gereken uluslararası sonuçları olan pek çok genel seçim arasında, Nijerya’nın Şubat ayında yapılması planlanan seçimleri açık ara en büyüğü olacak; Ekim ayına kadar açıklanacak olan Pakistan’ınki ise muhtemelen en gürültülü olacak. Ancak en önemlisi, hiç kuşkusuz, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye üzerindeki iktidarını üçüncü on yıla yaymaya çalıştığı seçimler olacaktır.”

Daha önceki seçimlerde olduğu üzere Batı medyasında boy gösteren “Erdoğan karşıtlığı” geleneği bu yeni süreçte de devam etmektedir. İngiliz Economist dergisi başta olmak üzere birçok yayın organında “diktatörlük” odaklı algı operasyonları hız kazanmıştır. Önümüzdeki günlerde Amerikan, İngiliz ve Alman medyasında da Türkçe analizlere yer verilmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu konu ile alakalı değerlendirmesini çok net cümlelerle ifade etmiştir: “Türkiye’nin kaderini İngiliz dergisi mi tayin ediyor? Benim milletim tayin ediyor. Benim milletim ne derse Türkiye’de o olur.”

MUHALEFET, MİLLİ PROJELERİ HEDEF ALDI

Son gelişmeler çerçevesinde seçim sath-ı mailine de hızlıca girmiş bulunmaktayız. Muhalefet partileri 14 Mayıs tarihini kabul etmekle birlikte TBMM’ye sunulacak önergeye destek vermeyeceklerine dair ilk işareti verdi. Yeni seçim kanununun yürürlüğe girmesine taraftar olmadıkları için 6 Nisan tarihinden sonrasındaki herhangi bir tarihe şerh koyacaklarını açıkça vurgulamaktalar. Hal böyle olunca da Cumhurbaşkanı Erdoğan seçimden 60 gün önce bir kararname ile resmi olarak seçim sürecini başlatacaktır. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli seçimi olarak addedilen bir ortamda muhalefet cenahında, adayın kim olacağına dair belirsizlik ise seçmen tarafından da yakinen takip edilmektedir. Aylarca yapılan toplantılarda aday belirleme noktasında dahi uzlaşma sağlayamayan bir oluşumun ülkenin önemli sorunları karşısında nasıl çözüm getireceği büyük bir soru işaretidir.

Diğer yandan CHP Genel Merkezi’nde yapılan bir röportajda Türk bayraklarının kaldırılması, savunma sanayii alanında ülkeyi dünya ligine taşıyan milli projelerin hedef alınması gibi konularda, ittifak üyelerinden herhangi bir itiraz gelmemesi seçmen nezdinde büyük hayal kırıklığı oluşturmuştur. Oysaki özellikle savunma sanayii kapsamındaki gelişmeleri dünya ülkeleri gıpta ile izlemektedir. Avrupa Dış İlişkiler Konseyi’nin SİHA uzmanı olan üyesi Ulrike Franke’ye bir röportajda yöneltilen, “Sizce Alman Ordusu kaç tane SİHA almalı?” sorusuna verilen cevap oldukça manidardır: “Biz bunu on yıldır tartışıyoruz fakat yüzümüze gözümüze bulaştırdık. Aynı dönemde Türkiye ise, dünyanın önde gelen SİHA üreticilerinden biri haline geldi.”

TARİH BELLİ, ORTADA ADAY YOK

Şifahen belirlenmiş olan seçim süreci Mart ayında yayımlanacak Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle resmen başlayacak. Böylece partiler listelerini -tahmini olarak- Nisan ayının ikinci haftası içinde YSK’ya sunacaklar. 6’lı masa olarak anılan Millet İttifakı’ndan daha önce yapılan açıklamalarda, Cumhurbaşkanı adaylarının seçim tarihinin netleşmesinin hemen ardından belirleneceği belirtiliyordu. Fakat şu ana kadar adayın kim olacağı netleşmediği gibi ocak ayı içinde de netleşmesi beklenmiyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Anadolu turuna çıkması, Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun müteaddit defa beyanlarına rağmen adaylık sevdasından vazgeçmediğini göstermektedir. Kamuoyu yoklamalarında Ekrem Bey’in oy oranında belirgin bir düşüş olmasına rağmen Batı medyası İmamoğlu propagandasına hız vermiş durumda. Erdoğan karşısında bütün seçimleri kaybettiği vurgusu ile Kılıçdaroğlu, Millet İttifakı’nın en zayıf aday adayı olarak lanse edilmektedir. İngiliz Economist ise daha ileri gidip, başta ABD Başkanı Biden olmak üzere Batılı liderlerin İmamoğlu ve HDP lehine seslerini yükseltmesini istiyor. 6’lı masa HDP ile, CHP ve DEVA Partisi (kimi zamanda Gelecek Partisi) üzerinden temas kuruyor. Ancak HDP yetkilileri, kamuoyu önünde aynı karede görünmek, garantiler almak istiyorlar. Tabanından çekinen İYİ Parti ise söz konusu kare içinde olmaktan imtina ediyor. Hâlbuki 2019 yerel seçimlerinde aynı ittifakın içinde, birbirlerine “temas” etmeden aynı adayların kazanması için uğraş vermişlerdi. Yine aynı taktiğin uygulanması şüphesiz İYİ Parti’nin işine gelecektir ama bu defa HDP bu strateji ile yol yürümeye yanaşmamaktadır.

Henüz seçim aşamasında muhalefet cephesinde yaşanan bunca ayrışma seçim sonrası yaşanılacakların da ipucunu vermektedir. Bu durumda da milletin karar aşamasında, istikrarı ön planda tutacağı düşünülmektedir. Geçtiğimiz günlerde Amerikan The Hill sitesinde nispeten daha insaflı bir analiz kaleme alındı:

Erdoğan, Türkiye’nin Avrupa, Orta Doğu, Orta Asya ve Kafkaslar’da nüfuz sahibi olmasını sağladı. Türkiye’yi önemli bir bölgesel ve küresel aktör haline getirdi. Ulusal çıkarları doğrultusunda bağımsız reel bir politika izledi. F-16 satışını yasaklasak bile Erdoğan’ın politikası değişmez zira alternatif kaynaklar bulabilecek yetenekte. Saf dışı bırakmak yerine stratejik empati yapmalıyız. Giderek çok kutuplu hale gelen bir dünyada ABD, gücünün sınırlarını artık kabul etmelidir ve bu noktada da Türkiye iyi bir örnektir.


#14 Mayıs
#Seçim
#6'lı Masa
#AK Parti
#Türkiye Yüzyılı
1 yıl önce