|

Akşener’e kurşunları kim saçtırdı

Merhum Türkeş’in kader arkadaşı, Ülkücülerin ağabeyi Rıza Müftüoğlu, siyasi gündemi Yeni Şafak’a değerlendirdi: 7’li masanın cumhurbaşkanı adayının seçilmesi, Türkiye’nin bir maceraya atılması demektir. Tarafsız politikasını terk etmesi, eskisi gibi ABD ve AB ülkelerinin liderliği altına girmesi demektir. Buna müsaade etmemeliyiz. Başbuğ’un çok yakın yol arkadaşı olarak size bu çağrıyı yapmayı görev addediyorum. Dünyanın içinde bulunduğu durum ve emperyalistlerin Türkiye üzerindeki emellerini dikkate alarak oyumuzu Erdoğan’a verelim.

04:00 - 14/04/2023 Cuma
Güncelleme: 11:58 - 14/04/2023 Cuma
Yeni Şafak
 Rıza Müftüoğlu, siyasi gündemi Yeni Şafak’a değerlendirdi.
Rıza Müftüoğlu, siyasi gündemi Yeni Şafak’a değerlendirdi.
Türkiye’nin maceraya sürüklenmesine izin vermeyelim

12 Eylül 1980 İhtilali’nde MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası’nda yargılandı. Yirmi yedi ay Mamak Askerî Cezaevi’nde tutuklu kaldı. Haftalık Yeni Düşünce gazetesini on beş yıl, 1995’te satın aldığı günlük Hergün gazetesini iki yıl yayımladı. Merhum Alparslan Türkeş’in yakın kader arkadaşı, Ülkücülerin ağabeyi duayen siyasetçi
Rıza Müftüoğlu
ile seçim öncesi siyasi gündemi konuştuk.

Bu seçimlerin diğer seçimlerden farklı olan tarafı var mı?

Rıza Müftüoğlu-
Bütün seçimler kendi dönemlerine göre önemlidir. Ancak bu dönemde yapılacak seçim, dünyanın içinde bulunduğu durum ile dış merkezlerin çok açıktan taraf olması sebebiyle farklı bir özelliktedir. Yakın tarihe kadar dış merkezlerin yerli güç odakları seçimlerde etkili olmaktaydılar. Şimdi sürekli yüzlerine kapanan kapılar sebebiyle dış güç merkezleri sanki bu kapanan kapıların rövanşını bizzat kendileri almaya çalışmaktadırlar.

SEÇİM SONRASI İÇİN DE PLANLARI VAR: ‘KURŞUNLAMA’ OLAYINA DİKKAT!


Ve bu merkezler seçim öncesi ve seçim sonrası olmak üzere iki plan ve program uygulamaya çalışacaklardır. Birincisi destekledikleri ittifakın seçimi kazanması, bu olmadığı takdirde seçim sonrası büyük kitlesel olayları meydana getirerek mevcut hükümeti zora sokmak ve bu ortamdan yeni şeyler çıkarabilmektir.


Yapabilirlerse seçim gününe kadar Türkiye’yi gereceklerdir. Milletin giderek gerilmesi büyük toplumsal olaylar için müsait zemin hazırlar. Bu çerçevede kurşunlama hadiseleri ve benzeri olaylar artabilir. Kutuplaşmayı kemikleştirecek sosyal olaylar çoğalabilir. Hatta suikastlar de söz konusu olabilir.


Bu çerçevede İYİ Parti il binasının kurşunlanması ile CHP il binası yakınındaki havaya ateş açılması olayları bir kere daha emniyetçe ele alınmalı, bu defa ters yönde araştırmalar yapılmalı ve yeniden ifadelere başvurulmalıdır. Çünkü bu iki olay toplumu germeye yönelik olaylardır.


AKŞENER’E KURŞUN SAÇMAYI EMPOZE EDENİN İLİŞKİLERİNE BAKILMALI


Özellikle İYİ Parti Genel Başkanı’nın bir avuç kurşunu TBMM’de yaptığı konuşmada etrafa saçması ve çok sert bir konuşma yapması çok düşündürücüdür. Bir siyasi parti genel başkanının bu olayın Cumhurbaşkanı’nı destekleyenlerce yapılmadığı ortaya çıktıktan sonra bu açıklamaları dikkate almayıp Cumhurbaşkanı’nı hedef alıp kurşun saçması çok manidardır. Sayın Akşener’e bu kurşun saçma meselesini empoze eden her kimse bu şahsın da ayrıca ele alınması, ilişkilerine bakılması lazımdır.


Başta İYİ Parti olmak üzere hassasiyeti olan bütün siyasilere bir şeyi hatırlatmak istiyorum.


1980 ihtilalinden sonra ABD, “Yeşil Kuşak Projesi” paralelinde Rusya’ya karşı, ülkemizdeki dini cemaat ve tarikatların başına aktif ülkücü liderleri monte etmeye çalıştı. Kısmi birikimler meydana getirdi ama başarılı olamadı.


Şimdi de sanki CHP ve ittifakı içinde olduğu siyasi partilerin tabanlarının başına PKK, DHKP-C ve sol militanları monte etmeye çalışmaktadır.


Onun için seçim öncesi ve sonrasına çok dikkat etmek lazımdır. Siyasilerin sert demeçlerden uzak durmaları gerekmektedir. Kucaklayıcı olmak bazı oyunları baştan bozacaktır.


MİLLET İTTİFAKI DIŞ DESTEKLİ


Millet İttifakı’nın arkasında “dış merkezlerin desteği olduğu” görüşüne katılıyor musunuz?

Rıza Müftüoğlu-
Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesine sahip, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu CHP’yi ve çok sayıda ülkücü arkadaşlarımızın yer aldığı İYİ Parti’yi kurumsal olarak suçlamak içimden gelmez ve doğru da değildir. Ancak PKK’nın siyasi kanadı olan HDP ile yapılan kamuya açık anlaşma bu iki siyasi partiyi ve “Millet İttifakı”nı dış merkezlerin desteklediği taraf olarak ortaya koymaktadır. ABD Başkanı Biden’ın basına da yansıyan “AKP iktidarını yıkmak için ihtilallere gerek yok, muhalefete her türlü desteği vermeliyiz” şeklindeki sözü bir tarafa, bölücü siyasetçilerin verdikleri demeçler, PKK militanlarının talimatları ve söylemleri her şeyi ortaya koymaktadır.

Yüzyıllık Cumhuriyet’le kavga ne demektir? Yüzyıllık Cumhuriyet’i değiştireceğiz ne anlama gelmektedir? Bu ve benzeri sözler PKK’nın “Millet İttifakı” ile bir anlaşma yaptığını gösterir. Söz aldığını ortaya koyar. Hiç lafı dolandırmaya gerek yoktur. Ülkemizde bir parça siyasi olaylara ve terör konusuna bakan HDP’nin PKK’nın siyasi kanadı olduğunu bilir. PKK’nın da her dönem Türkiye’nin düşmanları ve Türkiye’ye karşı olan ülkelerin servisleri ile birlikte çalıştıklarını anlar. Bunları bilmek ve anlamak için öyle çok geniş bir istihbarat ağına sahip olmanıza gerek yoktur.


Şimdi biz soruyoruz. Yüzyıllık Cumhuriyet’in neyini değiştireceksiniz? Bunu bölücü siyasiler söylüyorsa cevap çok basittir. Türkiye’nin üniter devlet yapısı değiştirilmek istenecektir. Peki, üniter devlet yapımızın değiştirilip eyalet sistemine geçişi ya da özerk bölgelerin olmasını Atatürk çizgisinde olan CHP’liler ve milliyetçiliği elden bırakmayan İYİ Partililer kabul edebilecek mi?


Biz bugüne kadar bölücülerin bu tür demeçlerine “Millet İttifakı” cephesinden hiçbirinin cevap verdiğini, bu demeçleri kınadıklarını işitmedik.


ÜNİTER DEVLETE CİDDİ TEHDİT


AKP iktidara geldiğinde ve hatta ondan önce İstanbul ve Ankara belediyelerini kazandıklarında “Şeriat getirecekler. Otobüsleri kadın erkek ayırımına göre ayıracaklar. Herkesin başını örtecekler” gibi bir sürü sözler sarf edildi. Hatta bir iki emekli generalimiz “Laik olan PKK’yı şeriatçılara tercih ederim” şeklinde beyanlarda bile bulundular. 20 yıl geçti. Bu zaman aralığında başörtülü başörtüsüz her yerde birlikte. Kimseye zorla bir şey empoze edilmiyor. Şimdi diyecekler ki tarikatlar, cemaatler… Peki, tarikatlar ve cemaatler AKP zamanında mı ortaya çıktı? Hayır. Yani 20 yılda İran tipi bir yönetim ve toplum oluşmadı. Ama PKK militanlarına karşı çok başarılı sonuçlar alınmasına rağmen 15 Mayıs 2023’ten sonra üniter devlet yapımız ciddi ölçüde sarsılma tehlikesi ile karşı karşıya.


Bakınız sadece kayyum atanmasını ortadan kaldırmak bile fiili özerkliği beraberinde getirir. Bütün belediye binaları mahkemelerin de kurulduğu “Hükümet Konakları” haline getirilir.

Bu duruma seyirci kalınır mı? Bu duruma evet denilebilir mi?


Kılıçdaroğlu’nun ve Akşener’in en büyük yanlışı zaten kendisine oy verecek olan PKK yandaşlarıyla oturup kalkmaları, onlarla anlaşmalar yapmalarıdır. Neden? Zaten PKK’lılar muhalefete oy vereceklerdir… Çünkü hükümet bunlarla amansız bir mücadeleye girdi. Ülkemiz hudutları içinde nerdeyse PKK militanı kalmadı. Böyle bir iktidara PKK’lılar ve yanlıları oy verir mi? Oy verecekleri yer bu iktidara karşı olan muhalefettir. Bir diğer büyük yanlış PKK’lıları Kürtçe konuşan vatandaşlarımızın temsilcileri olarak görmektir. Hâlbuki


PKK’YI ENTEGRE ETME GİRİŞİMLERİ HEP BAŞARISIZ OLDU


PKK’yı tasvip etmeyen çok sayıda Kürt vatandaşımız var ve bunların büyük bir kısmı AK partiye her dönem oy vermişlerdir. Yine de vereceklerdir.


“Millet İttifakı”nın bütün bu söylemler karşısında savundukları, “Bunları sisteme entegre edeceğiz” şeklindeki sözleridir.


Fakat bu yolun iki kere denendiğini unutmuşa benzemektedirler.


1991 yılında yapılan genel seçimlerde SHP (bugünkü CHP) PKK’lıları kendi listelerinden milletvekili adayı gösterdiler. Meclis açıldığında SHP’nin yani CHP’nin Meclis’teki grup başkan vekillerinden biri de PKK’lı Mahmut Alınak’tı. Sonra bu milletvekilleri SHP’den ayrıldılar ve HEP’e geçtiler. Terör olayları bir anda tırmandı. Sonra partileri kapatıldı, bir kısmı tutuklandı. Yani sisteme entegre olmadılar.


Daha sonra AK Parti iktidarı bunu “Açılım Siyaseti” ile denedi. Arkasından kazılan hendeklerle karşılaşıldı. Yani yine sisteme entegre olmadılar.


Bu iki olayda bir iyi niyet, bir deneme, sınama söz konusudur diyebiliriz. Ama bu sisteme entegre meselesinin üçüncü defa karşımıza gelmesi bana göre iyi niyetten uzaktır. Sanki Türk devleti ile kavgası olanların belli dış güç merkezlerini de arkalarına alarak bir büyük ittifakı kuruyorlar gibidir.


Böyle olmadığının ispatı, PKK ve uzantılarına karşı, “Muhalefete destek vermeliyiz” diyenlere karşı kamuoyunu tatmin edecek açıklamalar ve icraatların olması ile yapılabilir.


Siz bu çerçevede “Cumhur İttifakı”nın cumhurbaşkanı adayı Sayın Erdoğan’ın desteklenmesini mi öngörüyorsunuz?

Rıza Müftüoğlu-
Evet. Ama mesele sadece bu konularla sınırlı değil.

Uzun bir zamandır bazı stratejistler ve yazarlar 3. Dünya savaşından söz eder haldeler. Rusya-Ukrayna savaşının yanı sıra ABD ve Çin arasında Tayvan eksenli gerginlik her an bir kıyamet koparabilir. Ayrıca Pandemi sebebiyle dünyada kurulu ekonomik sömürü sistemi de oldukça yara aldı. Ekonomik sıkıntılar her ülkede baş sorun haline geldi. Enerji sıkıntısı Avrupa’yı sarsıyor. Bankalar batıyor, batmakta olanların bir kısmı zor kurtuluyor vs.


Dünyadaki mevcut bu tablo karşısında Türkiye bir farklı konuma oturdu. Bütün NATO ülkeleri Rusya’ya ambargo uyguladı, ama NATO üyesi olan Türkiye Rusya’ya ambargo uygulamam dedi. Rusya’dan da vazgeçmem, Ukrayna’dan da vazgeçmem dedi. Bağımsız bir siyaset güttü. Dünyada olabilecek açlık tehlikesi karşısında buğday yollarını açtı. Barış görüşmeleri yaptı. Ve dünyaya kendini kabul ettirdi.


Tarafsızlığını bir NATO ülkesi olmasına rağmen dünyaya kabul ettiren Türkiye’nin bir süre daha Sayın Erdoğan’ın liderliğine ihtiyacı var.


7’li masanın cumhurbaşkanı adayının seçilmesi demek bana göre Türkiye’nin bir maceraya atılması demektir. Tarafsız politikasını terk etmesi demektir. Eskisi gibi ABD ve AB ülkelerinin liderliği altına girmesi demektir. Buna müsaade etmemeliyiz.


Dünyanın içinde bulunduğu durum ve Türkiye üzerinde emperyalistlerin emellerini dikkate alarak son bir defa oyumuzu Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’a verelim. AK Partiye oy verelim demiyorum. Cumhurbaşkanlığında tercihimizi Erdoğan için kullanalım diyorum. Başbuğ’un çok yakın bir yol arkadaşı olarak size bu çağrıyı yapmayı görev addediyorum.


BAŞKALALARININ İSTİSMAR KONUSU YAPMASINA İZİN VERMEYELİKM


Sinan Ateş cinayetini kendi içimizde konuşalım


Sinan Ateş olayının bir irdelemesini yapar mısınız?

Rıza Müftüoğlu-
Merhum Sinan Ateş’i tanırım. Ancak, Ülkü Ocakları Genel Başkanlığından ayrıldıktan sonra hiç görüşmedim. Hangi ilişkiler içinde olduğunu da bilmiyorum.

Benim için Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı yapmış, Genel Sekreterimizin danışmanlığını yapmış biri değerlidir. Hareketimize hizmeti olan herkes benim için önemlidir. Kendisine bir kere daha Allah’tan rahmet, ailesine ve sevenlerine başsağlığı dilerim.


Bu menfur cinayetle ilgili soruşturma devam etmektedir. Bu açıdan bir fikir beyan edemem. Ancak bu menfur cinayetin şu anda siyasetteki boyutlarını ve sebeplerini kendi açımdan size aktarabilirim. Bu görüşler tamamen benim kendi şahsi görüşlerimdir. Mensubu olduğum siyasi partimi bağlamaz.


Sinan Ateş öldürüldükten sonra kamuoyu ve özellikle ülkücüler ve MHP’liler bir açıklama beklediler. Ancak Sayın Devlet Bahçeli hiçbir açıklama yapmadı. Açıklama yapmamasının elbette ki ciddi nedenleri vardır. Biz bu nedenleri bilemeyiz, bilsek bile bize bir açıklama yapmak düşmez. Öyle sanıyorum ki zamanı gelince Sayın Bahçeli bir açıklama yapacaktır.


Böyle olunca öncelikle MHP’ye ve Cumhur İttifakı’na muhalif siyasi partiler bu konuyu siyaset sahnesine taşıdılar ve ayrıca acılı aileyi de etkileri altına almaya çalıştılar. Tabii muhalif siyasi partilere “Neden böyle yapıyorsunuz?” deme hakkımız yok. Ancak bana göre sadece siyasi olan ve oy avcılığı içerisinde mütalaa edilecek bu aşırı ilgi çok fazla önemsenmemektedir. Çünkü her önüne gelen, ilgili ilgisiz ve hatta HDP’yi kendi partisinin listesinden aday olmaları için Anayasamızın değiştirilemez ilk dört maddesini bile tartışmaya açan Ali Babacan ile Ahmet Davutoğlu bile bu konuyu istismara defalarca tevessül etmiştir.


Yıllarca ülkücülerin aleyhine en çok yayın yapan gazeteler bile ülkücü Sinan Ateş’e sahip çıkmış ve ahkâm kesmişlerdir.


Bu ve benzeri olaylar oldukça dikkat çekici ve iyi irdelenmesi gereken bir durumdur. Tabii ki bu durum etik değildir fakat bizim açıklarımız sebebiyle de doğmuştur.


SİYASİLEŞTİRİLMESİNE İZİN VERMEYELİM


Bununla birlikte bu olay MHP camiasında ve ülkücüler arasında bazı küskünlüklere ve kırgınlıklara sebebiyet vermiştir. Bu küskünlük ve kırgınlık içinde olan ülkücülere “Siz haksızsınız” diyemeyiz. Netice itibariyle yan kuruluşlarımız içinde en aktif ve önemli olan Ülkü Ocakları Genel Başkanlığını yapan bir ülkücü hayatını kaybetmiştir. Sessiz kalmanın bir sebebi varsa da bu sessizlik sebebiyle küsmek ve kırılmak hatta kızgınlık içinde olmak da çok normaldir. Bu durumu yadırgamak yanlıştır. Bu durumu suçlamak da yanlıştır. Tehditler savurmak daha da yanlıştır.


Kırgın olan olmayan bütün ülkücülerin Sinan Ateş cinayetinin siyaset sahnesine çıkarılmasından etkilenmemesi lazımdır. Biz kendi meselelerimizi kendi içimizde çözebiliriz. Başkalarının bulaşmalarını istemeyiz. İstememeliyiz.


Niçin ülkücü olduğumuzu yeniden düşünmeliyiz. Teşbihte hata olmaz derler, pire için yorganı yakmamalıyız. Ülkücülerin dışında başka yerlerden de medet ummamalıyız.

Bu dünyada hiçbir şey gizli kalmaz.


Her yanlışlık bedelini sahibine ödetir.


Bunları unutmayalım.


15 Mayıs’tan sonra büyük buluşmamız gerçekleşecektir. Bunun hazırlığını yapalım. Her şeyi o zamana saklayalım.


Ve dış güçlerle beraber hareket edenlere taviz vermeyelim. Onlara cesaret vermeyelim. Onlarla beraber olmayalım.


#Yedili Masa
#Meral Akşener
#Sinan Ateş
#Rıza Müftüoğlu
#ABD
#AB
1 yıl önce