|

'Geleceğin Avrupa'sında nasıl konumlanacağı çok ciddi bir mesele'

Yeni Şafak yazarlarının Türkiye ve dünyadaki gündeme dair analizlerini sizler için özetledik... Hatice Karahan köşesinde AB'deki değişimi analiz etti. Abdullah Muradoğlu, İsmail Kılıçarslan, Ömer Lekesiz ve Ali Saydam da gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Yeni Şafak
10:08 - 20/06/2017 Salı
Güncelleme: 10:15 - 20/06/2017 Salı
Yeni Şafak
İsmail Kılıçarslan, Hatice Karahan, Abdullah Muradoğlu, Ali Saydam, Ömer Lekesiz.
İsmail Kılıçarslan, Hatice Karahan, Abdullah Muradoğlu, Ali Saydam, Ömer Lekesiz.

Hatice Karahan, Abdullah Muradoğlu, İsmail Kılıçarslan, Ömer Lekesiz ve Ali Saydam'ın yazılarının en dikkati çeken bölümleri:


Tutkal gerek

Üzerinden koskoca bir yıl geçti.Birleşik Krallık halkı artık Avrupa Birliği’nden ayrılma vaktidir, Brexit vaktidir dediğinden bu yana… Ve öyleydi böyleydi derken, Brexit görüşmeleri nihayet dün itibariyle resmen başladı. Yılların düğümlediği bağları söküp atmak ise, şüphesiz epeyce zor olacak. İlk duruşması 19 Haziran 2017 olarak kayıtlara geçen sürecin, tarihin en çekişmeli ayrılıklarından birine şahit olacağını şimdiden söylemek mümkün. İşte bu bağlamda, ayrılığın şiddet derecesi herkesin en merak ettiği nokta… Zira Birleşik Krallık Başbakanı May’in kurguladığı seçim planının tutmaması neticesinde, işin nereye evirileceği muamması iyice kabardı. Bununla birlikte, AB’nin öyle yumuşak bir Brexit’e geçit vermeyeceğini de tahmin etmek pek zor değil.  Bu hafta (22 Haziran’da) Brüksel’de AB-27 formatında bir araya gelecek olan Birlik liderleri, ajandalarındaki bu sayfayı da açarak derin tartışmalara girmeye başlayacak. Hatta söz konusu toplantıda, Londra’da konuşlanan (EBA-Avrupa Bankacılık Otoritesi gibi) AB kurumlarının hassaten ele alınacağını da ekleyeyim. Anlayacağınız Avrupa, artık Brexit için kolları sıvayacak.

'Çin'i çevreleme' politikası izliyor

Eskisi de, yenisi de, bütün emperyalizmler ülkelerin zaaflarından yararlanırlar. Çözüme kavuşturulamayan ihtilaflar, emperyalist güçlerin o ülkelere kıskaçlarını geçirmeleri için elverişli koşullar sağlar. Çözüme kavuşması kolay birçok ihtilaf ise yöneticilerin basiretsizliği ve emperyalist oyuncuların el altından didiklemeleri sonucunda çatallanarak derinleştirilir.20. yüzyılın ikinci yarısının neredeyse bütün çatışmaları emperyalist devletlerin arkalarında bıraktıkları sorunlar yüzünden çıktı. Bu sorunların çoğu bilinçli olarak üretilmişti. Böylece emperyalistler çekilseler bile elleri bir şekilde içerde kalmaya devam edecekti.  Emperyalist güçler tarafından çizilen yapay ülke haritaları savaşları teşvik ve tahrik edici mahiyetteydi. Bugün dünyanın birçok bölgesinde yaşanan çatışmaların kaynağında da emperyalist güçlerin dahli var.  “Şangay İşbirliği Teşkilatı”na eş zamanlı üye oldukları anlarda bile Hindistan ve Pakistan güçleri arasındaki sınır çatışmaları devam ediyordu. Aradan 70 yıl geçmiş olmasına rağmen, İngilizlerin Hindistan’dan çekilirken bıraktıkları sorunlar hala çatışmalara yol açıyor.   Pakistan ve Afganistan arasında da İngiliz sömürge döneminden kalma bir sınır meselesi var.  Bugün Afganistan’daki çatışmaların bu ihtilaflı bölgelerde yoğunlaştığını kaydetmek gerekir. 

‘Saldırı Müslümanlara yönelik değil’ dedi

Doğrusu tam tanım şu: ‘Hepimizi aptal zanneden, hepimizi aptal yerine koyan yeni dünya.’Eskiden de dünyayı sömüren hâkim güçler her şeyi işlerine gelecek şekilde algı çarpıtmasına uğratır, her olayı kendi lehlerine çevirecek bir yol bulurlardı ama bunları yapabilmek için hiç olmazsa biraz emek harcarlar, biraz çaba sarf ederlerdi. Şimdi parmaklarını kımıldatmıyorlar. Neredeyse 1990’lardan beri bu yana hepimizi aptal yerine koyup zekâmıza hakaret ediyorlar. Benim ‘Aptal Yeni Dünya’ diye tanımladığım budur. Biraz daha derinleştireyim meselemi. Söz gelimi Trump iş başına gelir gelmez ‘büyük şeytan İran’dır’ dediğinde ben buradan ‘kesin olarak İran dışında bir Müslüman ülkenin başı belaya girecek çok yakın gelecekte’ cümlesini anlamıştım. Yine Trump, yanına aldığı Selman, Sisi ve diğer kuklalarıyla neredeyse Masonik, okültist bir ayin yaparak o küreye elini koyduğunda meselenin İran olmadığını kavramıştım. Çok geçmedi, Katar’a ambargo meselesi patladı.

Burada ne yapılacak?

Sahilin ilk anlamı deniz, nehir, göl kenarı, kıyı(sı) demek. Ama onun oluş (oluşum) bilgisini ihtiva eden başka anlamları da var. Örneğin, su tarafından eğelenmek, kabuğu soyulmak gibi. Suya perçin vurulmaz sözüyle teslim edilen bir hakkın tahakkukuna çıkar veya su sahilini hem kendisinin hem de kıyının (karanın) hakikatince şekillendirir demeye yol açar, bu vd. anlamlar.  Su toprağa baskındır, onu sürükler götürür. Kaya ise suya kolay kolay teslim etmez kendisi ona karşı direnir. Sonuçta bu sürükleme ve karşılıklı direnme halinden en doğal sahil manzarası (ahengi) ortaya çıkar. Öyle ki, suyun şiddeti ve sükuneti birlikte okunur kıyılardan. Nerde suya teslim olunulacağı, nerede ondan korunulacağı tecrübelerle sabit bir bilgiye dönüşerek insan ve su uyumunun göstergesi haline gelir. Ama insan bu! Söz konusu uyumu gördüğü, doğa(l) değerini bildiği halde, suya perçin vuramaz ama bir şekilde...

Rusya’dan iletişim atağı

Cuma akşamı bir sohbet programına tanık olduk. Konu ‘iyilik ve kötülük’, ‘Şiddet’ vb. idi… Konuk Dücane Cündioğlu iki saat içinde bizim ortak ruhi şekillenmemizdeki izlerden yola çıkarak bu vesile ile adalet kavramının nasıl tecelli ettiğini anlattı. Söyleşinin tamamı şu adresten izlenebilir: dcsgvideo.blogspot.com.tr/Cündioğlu’nun anlattıklarını bir tabloda bir araya getirmeye çalıştım. Öfke Gücü, Arzu Gücü ve Düşünce Gücü üçlemesine Platon ‘Üç Ruh’, Aristoteles ise ‘Ruhun üç hali’ diyormuş. İfrat ile tefritin ortasındaki itidal’i Cündioğlu, erdem (fazilet) olarak niteliyor ve diyor ki: “Üçünün toplamının itidaline adalet diyebiliriz”. Yani üç erdem -cesaret, iffet ve hikmet- adalet’in temelini oluşturuyorlar… Bu üç erdemin hepsinin bir arada olması şart. Bir tanesi eksik olursa adalet terazisi sarkıyor. Tablo çok basit gibi duruyor. Hele de örneklerle zenginleştirilince… Diyelim ki Cesaret ve İffet var; ancak ortada bir de eblehlik söz konusu. Adalet tecelli eder mi? Ya da Hikmet ve İffet var ancak uygulayıcılar alabildiğine ödlek… Ya da Hikmet ve Cesaret var da İffet yok ortada… Nasıl bir adalet çıkar ki ortaya… Hele de bu hasletlerden sadece biri varsa ortada… Mesela iffetinden sual olmayan korkak ve aptal bir lider… Ya da hikmet sahibi, ancak iffet ve cesaretten yana özürlü biri… Allah korusun…

#Hatice Karahan
#Abdullah Muradoğlu
#İsmail Kılıçarslan
#Ömer Lekesiz
#Ali Saydam
7 yıl önce