|

'İslam ülkeleri değil ama İslam alternatif olabilir'

Yeni Şafak yazarlarının Türkiye ve dünyadaki gündeme dair analizlerini sizler için özetledik... Kemal Öztürk köşesinde 'İslam, Batı medeniyetine alternatif olabilir mi?' sorusuna ışık tuttu. Mehmet Acet, Taha Kılınç, Özlem Albayrak ve Tamer Korkmaz da gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Yeni Şafak
08:57 - 15/03/2017 Çarşamba
Güncelleme: 16:46 - 15/03/2017 Çarşamba
Yeni Şafak
Taha Kılınç, Tamer Korkmaz, Kemal Öztürk, Özlem Albayrak, Mehmet Acet.
Taha Kılınç, Tamer Korkmaz, Kemal Öztürk, Özlem Albayrak, Mehmet Acet.

Kemal Öztürk, Mehmet Acet, Taha Kılınç, Özlem Albayrak ve Tamer Korkmaz'ın yazılarının en dikkati çeken bölümleri:



İşimiz çok, yolumuz uzun yani. Toparlanalım.

Batı ile olan kavgamız burada bitmeyecek. Sorun sadece Türkiye değil ayrıca. Batıda yükselen ırkçılık, nefret ve şiddet söylemi, tüm İslam dünyasını ve yabancıları da kapsayacak. Buna artık eminiz. Dün, Avrupa Adalet Divanı'nın aldığı başörtüsü yasağı buna en iyi delil.




Bunun detaylarını, yani Batının neler yaptığını tartışıyoruz sürekli. Lakin ben bunun biraz daha ötesindeki bir durumu tartışmaktan yanayım.




Geçen hafta, TVNET'te, Merve Şebnem Oruç'un sunduğu programda ortaya çıktı bu soru. Yanımda oturan değerli bilim adamı Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu, Batı medeniyetinin inişe geçtiği tezime destek verirken, İslam dünyasının buna alternatif olabileceğini ifade etmişti. Ben de itiraz ettim. Merve Şebnem de, cevher bulmuş moderatör gibi, gözleri parladı ve tartışmayı oraya yönlendirdi.




Sorumuz ve sorunumuz net.






'Değerler Avrupası' değil, 'Irkçı Avrupa'

"Dünya'nın, Avrupa'nın bugünkü durumu, İkinci Dünya Savaşı öncesi 10 yıllık 'Buhran dönemine' çok benziyor."




Bu cümleyi birkaç ay önce, Ak Parti'nin ekonomi kurmaylarından birinden alıntılayarak, konusu galiba Almanya'daki ırkçılık olan bir başka yazıda daha kullanmıştım.




1929'da patlak veren küresel büyük kriz, önce ekonomik, sonra sosyal, devamında da siyasi felaketleri beraberinde getirmiş, en sonunda 60 milyon insanın hayatını kaybedeceği büyük Dünya Savaşı'na kadar gitmişti.




Avrupa'nın ayarları bozulmuş durumda.





Yitzhak Rabin'in bir Yahudi tarafından öldürülmesi

Filistin tarafıyla kalıcı bir barışı hedefleyen Oslo Süreci (1991-93), İsrail içinde çok ciddi bir protesto dalgasına neden olmuştu. Özellikle aşırı sağcı Yahudiler, Başbakan Yitzhak Rabin'i “İsrail'in bileğinin hakkıyla sahip olduğu şeyleri düşmana peşkeş çeken bir hain” olarak tanımlıyordu. Yerleşimciler her gün protesto gösterileri organize ediyor, toplumun birçok kesimi Rabin'in İsrail'i Filistinlilere teslim ettiği eleştirilerine hak veriyordu.




Gösterilerde, Likud Partisi lideri ve geleceğin başbakanı Benyamin Netanyahu özellikle öne çıkan bir isimdi. Netanyahu, Rabin hükümetinin Yahudi değerlerinden ve geleneklerinden tümüyle koptuğunu savunuyordu. Likud'un organize ettiği gösterilerde taşınan pankartlar, Rabin'i sıklıkla Nazi üniforması içinde tasvir ediyordu. Netanyahu ve diğer Likud yetkilileri, başbakanı açıkça hedef olarak göstermekten de kaçınmıyordu.






Bu etkili güçler de Batı'da siyaset kurumudur

Aliya haklıydı, “Batı hiçbir zaman uygar olmadı”, ancak eskiden Avrupa'da, ABD'de “ırkçılığa, ayrımcılığa, yabancı düşmanlığına, İslamofobiye” karşı hayli güçlü, ana akım denebilecek bir ideoloji ve söylem vardı. Evet, Batı'da yabancı düşmanlığı, alttan alta ayrımcılıklar hep yaşadı, ama en azından bir zamanlar politik doğruculuk bunları açıktan söylemeyi engellerdi.




Deri renginden üstünlük çıkartmak; belirli bir dine ya da ırka karşı nefret beslemek, daha kötüsü bu nefreti açıktan ifade etmek, “atalım, kovalım, gönderelim, sınırlardan sokmayalım” şeklinde ilkel cümleler kurmak hiç değilse ayıp karşılanırdı. Bunu yapan öyle ya da böyle kınanırdı. Bunun sebebi ise, 2. Dünya Savaşı'nın ve Yahudilere yönelik gerçekleştirilen soykırımın ardından; çokkültürlülüğün bir proje olarak, savaş sırasında kaybedilmiş medeniyet değerlerine geri dönmek için tutunulan, ulaşılmak istenen bir erek olarak belirmesiydi.





Bay Aydın Doğan'ın Hürriyet'teki çalışanlar

Serdar Turgut, Akşam gazetesini yönettiği dönemde bir yazısına “Mezar Soyguncusu'nun Gazetesi” (16 Ağustos 2008) başlığını atmıştı! Bu başlıkta “Mezar Soyguncusu” diye anılan medya patronu kimdi?




Turgut, o yazıda; Aydın Doğan'dan ve Hürriyet'ten “Başka işadamlarının mallarına göz koyup, onları zor duruma sokmak için elindeki medya gücünü kullanmayı adet haline getirmiş olan kişinin gazetesi…” diye söz ediyordu.




Sahi, Serdar Turgut “Yurttaş Doğan” için neden böyle bir tanımlama yapmıştı? İşbu tanımlamanın “yirmi bir yıl önce” yani Ekim 1996 tarihinde yaşanmış fevkalade üzücü bir hadiseyle alakası var mıydı?




Bu ve benzeri suallere cevap alamadığımız müddetçe gazetecilik gereği sormaya devam edeceğiz.






#Kemal Öztürk
#Mehmet Acet
#Taha Kılınç
#Özlem Albayrak
#Tamer Korkmaz
7 yıl önce