|

Altın tahttan gelen bayram selâmı

Yahyâ Kemâl; Osmanlı gücünün artık târih sahnesinden çekilmeye hazırlandığı dönemde, bu devletin mânevi açıdan iki temelinin olduğunu ifâde etmişti. Şâir; bunlardan birisinin Ayasofyâ’nın minârelerinden yükselen ezan, diğerinin de Topkapı Sarayı’ndaki Has Oda’da kesintisiz bir şekilde okunan Kur’ân-ı Kerim olduğunu söyleyerek kültür kodlarımıza dikkat çekmişti.

Haber Merkezi
02:06 - 22/07/2021 Perşembe
Güncelleme: 11:52 - 12/08/2021 Perşembe
Yeni Şafak
İllüstrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım
İllüstrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım
HASAN EREN ULU – KÜLTÜR TARİHÇİSİ

Henüz 1500’lü yıllarda İstanbul’a gelen seyyâhlar Osmanlı toplumunun iki dîni bayramının olduğundan bahis açarak bunlardan birisinin ‘Büyük Bayram’ diğerinin de ‘Küçük Bayram’ olduğunu pek renkli bir şekilde anlatırlar. Batılı gezginlerin Büyük Bayram diye ifâde ettikleri Ramazan Bayramı, Küçük Bayram şeklinde dile getirdikleri ise Kurban Bayramı’dır.

Özellikle eski asırlarda devletle toplum arasındaki dikey, toplumun farklı sınıfları arasındaki yatay ilişkiyi düzenlemesi bakımından bayram günleri birebirdi. Üstelik bu ilişki biçimi, bizim kültür ve medeniyetimizin günümüze ulaşan parlak sayfalarından yalnızca birisidir.

YAHYA KEMAL’DEN KÜLTÜR KODLARIMIZ

Yahyâ Kemâl; Osmanlı gücünün artık târih sahnesinden çekilmeye hazırlandığı dönemde, bu devletin mânevi açıdan iki temelinin olduğunu ifâde etmişti. Şâir; bunlardan birisinin Ayasofyâ’nın minârelerinden yükselen ezan, diğerinin de Topkapı Sarayı’ndaki Has Oda’da kesintisiz bir şekilde okunan Kur’ân-ı Kerim olduğunu söyleyerek kültür kodlarımıza dikkat çekmişti.

Demek ki kültürel genetiğimizi oluşturan parçalardan birisi, günümüzde Mukaddes Emânetler Dâiresi olarak adlandırdığımız Has Oda’da icrâ edilmekteydi. Bu da sarayın kültür hayâtımızla nasıl içli dışlı olduğunu göstermesi açısından önemlidir ve saraydaki bayramlaşma programı da devletin sanki bir insan hâline gelip bayramlaşmasına denk düşmektedir.

Topkapı Sarayı’ndaki Bâbüssaâde önüne kurulan tahta oturan hükümdâr, yönetici sınıfı kabûl eder ve devlet adamlarının pâdişâhla bayramlaşma merâsimi burada yapılırdı. Klâsik Osmanlı devlet sisteminde yöneten ve yönetilen ayrımı bulunmakta, Bâbüssaâde önünde gerçekleştirilen bayramlaşma programına yönetici sınıf katılabilmekteydi. Bu bayramlaşmanın zamânı, günümüzden bakınca bize oldukça ilginç gelecektir.

Eskiden saraydaki bayram merâsimi, sabah namazının hemen ardından yapılırdı. Birkaç saat süren programın ardından, pâdişâh berâberinde bir alayla bayram namazına giderdi. Oysa günümüzde sabah namazından yaklaşık kırk beş, elli dakika kadar sonra bayram namazına durulmaktadır. Saraydaki bayramlaşmanın ardından bayram namazına durulması âdetinden Sultan 2. Mahmud’un son yıllarında vazgeçilmiş ve bayram namazının ardından devlet adamlarının pâdişâhın bayramını tebrik etmesi usûlü benimsenmiştir.

Öte yandan kültür târihimiz açısından önemli olan kimi uygulamaların izini de yine bu bayramlaşma merâsimleri vesîlesiyle sürebiliyoruz.

Osmanlı sarayında bayram kutlamaları, bayram gününden önce başlardı. Topkapı Sarayı’nı Enderûn ve Bîrûn yâni iç ve dış olarak ikiye ayırabiliriz. Günümüzde merak duygusunu kamçılayan Harem dahi Enderûn’un bir parçasıdır. Enderûn, hükümdârın gündelik hayâtının geçtiği yerdir; sultânın geceyi geçirdiği yer ise Harem’dir.

Enderûn, bir bakıma hükümdârın çalışma ofisinin de içinde bulunduğu kısımdır. Burada kendilerinde ışık görülen gençler yetiştirilmekte ve içlerinde kâbiliyetli olanlar, ilerleyen yaşlarında devlet adamı olarak devletin dizginlerini ellerine alabilmekteydiler. Enderûn’da yatılı olarak eğitim ve öğretim gören bu gençler devlet terbiyesini burada öğrenir, bayram günlerini de Enderûn’da geçirirlerdi.

Hükümdârın Enderûnlular ile bayramlaşması arife gününden başlardı. Kendisinin oturacağı taht, kimi zaman Mukaddes Emânetler Dâiresi’ndeki Şadırvanlı Sofa’ya kimi zaman da Mermer Sofa denilen ve Bağdat Köşkü, Revan Köşkü gibi istirahat yerlerinin bulunduğu dördüncü avluya götürülürdü. Özellikle yaz aylarında, daha havadar bir yer olduğu için Mermer Sofa’da bayramlaşılırdı. Bununla birlikte pâdişâhın Arz Odası’nın önünde de Enderûnlularla bayramlaştığını biliyoruz.

1600’lerin başında Osmanlı tahtına oturan Sultan 1. Ahmed, kendi adına yaptırdığı câminin de mîmarı olan Sedefkâr Mehmed Ağa’ya bir de ‘Arife Tahtı’ yaptırmıştı. İşte bu taht, bayramdan bir gün önce, hükümdârın saray halkı ile bayramlaşması için çıkartılırdı. Kıymetli mücevherlerle süslü olan bu taht, Topkapı Sarayı’nda günümüzde de sergilenmektedir.

Saraydaki som altınla kaplı taht ise hükümdârın devlet adamlarıyla bayramlaşması için bayramın ilk günü erkenden Bâbüssaâde önüne çıkartılırdı. 17. asırda Enderûn’da yetişmiş olan Ali Ufkî Bey bu tören hazırlıkları için bize dikkat çekici bir bilgi aktarır.

Eskiden törenlerde kullanılacak tahtın altına halı serildiğinden dolayı, Enderûn’daki Hazine Odası’nda bulunan kıymetli halılardan ikisi Bâbüssaâde önüne çıkartılırdı. Ali Ufkî Bey bize bu halıların 300 ve 400 okka olduğunu yâni yaklaşık olarak 400 ve 500 kilogram olduğunu söyler. Yıllar boyu ağır yük taşımak üzere kendisini geliştirenler bu iki halıyı yaklaşık 100 adım kadar taşıyarak Bâbüssaâde önüne kadar götürürler ve bu halılar daha sonra kapının dışına çıkartılıp yerlerine serilirdi. Hattâ bu taşıma işini âdetâ bir gösteriye dönüştürüp halının üstüne tombulca bir cüce koyarak halıyla birlikte onu da taşıyan yiğitler de sarayda görülmüştür.

BATILI SEYYAHLARIN GÖZÜNDEN

Bayramlar eskiden beri bir kaynaşma vesîlesidir. Sokaklar, bayram günlerinde birbirleriyle bayramlaşmak üzere yola düşenlerle doludur. Hans Dernschwam, çoğu zaman bozuk bir mercekle net bir görüntü elde etmeye çalışan bir insan gibi hasım olduğu kültürü anlamaya çalışmadan yaptığı değerlendirmelerde hatâ etmiştir; fakat bununla birlikte Kurban Bayramı’nda İstanbul’a çok sayıda koyun getirildiğini, kesilen hayvanların etlerinin fakirlere de dağıtıldığını ve halkın bayram günleri çok neşeli olduğunu söyleyerek bayram günlerine dâir verdiği bilgide isâbet kaydetmiştir. Bu dönemde meydanlarda eğlenceler düzenlenirdi; hokkabazlar, kılıç kalkan oyuncuları ve ip üzerinde halkın yüreğini ağzına getiren cambazlar meydanları dolduranların neşesine neşe katardı.

1570’lerde İstanbul’da bulunan Stephan Gerlach da bayram günlerindeki gezintilerden bahsederken halkın bayramın birinci gününde Atmeydanı ve şehrin diğer önemli noktalarına gittiklerini, bayramın ikinci günü Tophâne’de gezindiklerini ve bayramın üçüncü günü de Eyüp Sultan’ı ziyârete gittiklerine değinir. Yine Stephan Gerlach bayram günü sokaklarda ellerinde gül şişesi ile dolaşanların olduğunu söyler. Bu kişiler bayramlaşmak üzere sağa sola gidenlerin ellerine gül suyu dökerek kendilerinden bayram harçlığı istemektedirler.

Bayram eğlenceleri arasında salıncakta sallanmak da önemli bir yer tutardı. Seyyâhların satırlarında da kendisine yer bulan bu eğlenceler neredeyse her köşede düzenlenirdi. Dört ayak üzerine kurulan bir salıncağın üstü tente ile kapatılır, tentenin altına konulan çengele de mevsim meyveleri, çörekler asılır ve salıncakta sallananlar en üst noktaya geldiklerinde bu çengelin ucuna takılı olan yiyecekleri yakalamaya çalışırlardı.

Jean Thevenot ise halkın dönme dolaba rağbet ettiğini söyleyerek bayram günlerinde sokak aralarında dönme dolaplara binenlerin görüldüğünden bahis açar ve bu eğlence aracının bir çarkıfelek olarak adlandırıldığını dile getirir.

ÇOCUKLARA MENDİLDE BAYRAM MESAJI

Bayram günleri; çocukların sevindirildiği, onların neşesine neşe katılan ve çocukların kişisel gelişiminde önemli bir yeri olan zaman dilimidir. Günümüzde çocukları mutlu etmek için bayram harçlığı verenler onların yüzlerini güldürüyorlar. Oysa bayram günlerinde çocukların iç dünyâlarını yeşertecek adımlar da atmak kolaydır ve mâziye bakınca bunu görebiliyoruz.

1940’lı yılları oldukça renkli şekilde anlatan Ahmed Yüksel Özemre, çocukluğundaki bayram günlerini tasvir ederken kendilerine bayram harçlıklarının bir mendil içinde verildiğini söyler. Aslında bu gelenek, bizim kültür kodlarımıza da uygundur. Hem çocuklara uluorta para verilmesinin yanlış olduğunun gösterilmesi hem de onların körpe zihinlerinde maddiyâtın her şey olduğu düşüncesini silmek için âdetâ “Para nedir ki; elinin kiri” mesajının verilmesi yerindedir.

Biz bugün nasıl atalarımızın bayram günlerinden bahsediyor ve onları hayırla anıyor isek; bizim kendilerini yetiştirdiğimiz çocuklarımızın da dünyâyı yeniden inşâ edeceği günlerin bir bayram sabâhı gibi olmasını ve onların bizi hayırla anmasını Allah’tan dileyerek bayramınızı tebrik ediyorum.

#yahya kemal
#bayram
#osmanlı
#tarih
#ayasofya
#topkapı sarayı
#kur'an-ı kerim
#Hasan Eren Ulu
3 yıl önce