|

Bayramda çocukları sevindirelim

Hacı Abdullah Lokantası’nın ortaklarından Abdullah Korun “Bayramda hem akraba hem komşu çocuklarını yedirir, içirir, hediyelerimizi veririz. Bayramda önemli olan çocukları mutlu etmek. Bayramın bayram olduğunu anlamaları için, bir şeyler yapmak lazım. Onları bayram neşesi sarmalı. Nasıl ki biz çocukken ev ev dolaşıyorsak şimdiki çocuklar da onlara verdiğimiz değerle bayramın ruhunu her bir zerresine kadar hissedip yaşamalı ve yaşatmalılar ” ifadelerini kullanıyor.

Dilber Dural
04:00 - 7/04/2024 Pazar
Güncelleme: 00:33 - 7/04/2024 Pazar
Yeni Şafak
Abdullah Korun
Fotoğraf : Fotoğraf: Sedat Özkömeç /
Abdullah Korun

Bayram denilince çocukluğum gelir aklıma. Arefe geceleri; babam bayramlık almak için annemi, ablamı, abimi ve beni evimizin yakınlarındaki mağazalara götürürdü. Tek tek babama mağazaları gezdirtip, yorulana kadar her kıyafeti denerdim ben de. Herkes bayramda giyeceği kıyafeti ve ayakkabıyı seçtikten sonra eve dönüş yolunda ise mızmızlanıp “hasta olacaksın” sözünü dinlemeyip babama dondurma aldırtıp o gecenin tadını çıkarırdım. Eve vardığımızda ise odama koşar yeni aldığım kıyafetlerimi ve ayakkabımı yatağımın başucuma koyar, uyanıklıkla uyku arası ertesi günü beklerdim. Bayram sabahı geldiğinde ise kıyafetlerimi giyer, anneme saçlarımı taratıp örgü yapmasını isterdim. Koluma da çantamı takar babamın köydeki akrabalarımızla olan telefon aramalarının bitmesini beklerdim. Ses kesilince hemen odaya koşar, ablam ve abim uyanmadan önce annemle babamın elini ilk öpen olmaya çalışırdım. Ablam ve abim de uyanıp bayramlaştıktan sonra ailecek kahvaltı ederdik ve kahvaltı sırasında telefonlar hiç susmazdı. Ben kahvaltımı ettikten sonra kendimi sokaklara atar, ilk olarak arkadaşım Zehra’ların evinin zilini çalar, ailesiyle bayramlaşırdım. Sonra Zehra ile birlikte, “Bayramınız kutlu olsun” diyerek kapı kapı dolaşıp şeker ve bayram harçlıkları toplar, o paralarla lunaparka gidip çarpışan arabalara biner, geceleri sokağa çıkma izni alıp sokak lambalarının altında saklambaç ve seksek oynardık. Bayramlar benim ruhuma böyle işlemişti. Şimdi ise bir ramazan ayını daha geride bırakıyoruz. Ramazan Bayramı’na sayılı günler kalan şu zamanlarda, bayram heyecanı duygusunu tekrar hissetmeye başlıyoruz. Ayrıca her bayram dönemlerinde hissettiğimiz, eski bayramlara özlem duygusu da bizi etkisi altına alıyor. Geçen zaman ve değişen koşullara bağlı bazı bayram alışkanlıklarında eskiye göre farklılıklar oluşsa da bayram mutluluğu her zaman hayatımızda yerini koruyor. Biz de Yeni Şafak Pazar olarak; evlerin yanı sıra iş yerlerinde de bayram hazırlıklarının sürdüğü Hacı Abdullah Lokantası’na gittik. Lokantanın 3. kuşak kurucusu Abdullah Korun ile eski bayramları ve bayram telaşını konuştuk.

Abdullah Korun

Kapı kapı dolaşıp şeker toplardım

Hacı Abdullah Lokantası’nın 3. kuşak kurucusu Abdullah Korun, Siirt’e bağlı Şirvan ilçesinin narlarıyla ünlü Zivzik Köyü’nde doğmuş, büyümüş. Henüz iki yaşındayken babasını kaybeden Korun annesi, kardeşleri ve kuzenleriyle birlikte geçirmiş bayramları. Her yeni bayram kutlamasında önceki bayramlara özlem duyarız. Aslında duyulan özlem eski bayramlardan ziyade gençliğimize, çocukluğumuzadır. Korun da “Tabii ki o zaman ki bayramlar farklı olurdu, tadı bambaşkaydı” diyerek başlıyor söze. Çocukken abileriyle ve kuzenleriyle bayram namazı için hazırlanıp, bayramlıklarını giyip camiye gittiklerini söyleyen Korun, camiden döndükten sonra evde bayramlaşmanın başladığını anlatıyor. Şüphesiz bayram denilince ilk sırada akla gelen ve bayramlarla özdeşleşmiş bir durum olan bayram ziyaretleridir. Akrabalar aile büyüklerini ziyarete gider, arkadaşlar ve komşular birbirleriyle bayramlaşmaya gelirler. Korun, “Köyde gerek erkekler gerek kadınlar ayrı ayrı evleri dolaşıp bayram ziyaretleri gerçekleştirirdi. Bu şekilde akşama kadar hatta ertesi güne kadar sürerdi bu ziyaretler” diyor. Bayram ziyaretlerinin olmazsa olmazı bayram sofraları ve yemekleridir. Bayramlara özgü yapılan yemekler ve herkesin bir arada olduğu geniş sofralar. Kimi aileler için sabahın erken saatlerinde yapılan toplu kahvaltılar, kimileri içinse ev ziyaretlerinde yenilen yemekler ve tatlılar bayramların olmazsa olmazlarıdır. Korun, köydeki tüm evlerde daima yemeklerin hazır vaziyette olduğunu belirterek, “Bayramlaşmaya gelen misafirler hemen yemeğe buyur edilirdi. Annemin sadece bayrama özel hazırladığı tereyağlı ve cevizli çörekler olurdu mesela. Kuru üzüm hoşafı

ve bayram pilavı yapardı. Pilavın içinde üzüm, fıstık badem ve havuç olurdu. Annemin yaptığı bu çörek, hoşaf ve pilavın tadı ise hâlâ damağımdadır” diyerek o günleri özlemle yad ediyor. Özellikle çocuklar için bayramın en önemli kısmı bayram şekeri ve harçlıklarıdır. Aile büyüklerinin ve akrabalarının ellerini öperek kazanılan ufak harçlıklar, tatlı bir bayram heyecanı ve sevinci oluşturur. “Biz de kardeşlerimle, kuzenlerimle bir araya gelir grup halinde yaklaşık 8-9 kişi kapı kapı dolaşıp şeker toplamaya giderdik” diyen Korun, “Şekerin yanında bayram harçlığımızı da alırdık. Kendi aramızda kimin ne kadar topladığının hesabını yapardık. Keşke o günlere tekrar dönebilsem. Şimdi size anlatınca tüylerim diken diken oldu” sözleriyle aradan 60 sene geçmesine rağmen unutamıyor o bayramları. Korun, “Bayramlarda kalabalık bir şekilde beraber aynı sofrada oturur, beraber içer, beraber evleri dolaşırdık. Bunu şimdi anımsadığımda o günkü kadar büyük bir mutluluk kaplıyor içimi” diyor.

Çarşı pazardan bayram alışverişimi yapıyorum

Hacı Abdullah Lokantası’nın da ramazan boyunca el birliği ile hummalı bir çalışmaya girdiklerini söyleyen Korun, “Çok şükür nihayete erdi ve bayrama kavuşuyoruz” diyerek geçen bir ayı da kısaca şöyle özetliyor: “Bir taraftan şerbet, bir taraftan Ramazan çorbaları, sıcak, soğuk yemekler güllaç ve diğer tatlılarla birlikte Ramazan pidelerini misafirlerimize sunum olarak iftara hazır getirebilmek için en iyi şekilde azami hareketle çabaladık.” Hem evi için hem de lokantaya bayram için çarşı pazardan alışveriş yaptığını söyleyen Korun, “Bazı ürünler vardır ki şu markadan alırsan daha iyidir diye biliniyor ama ben çarşı pazarda nerede daha uygun ve daha kaliteli şeker, kolonya varsa onları alıyorum” diyor. Korun, bayramları çoğunlukla lokantada geçirirmiş. “Bayram namazından sonra lokantaya geliyorum. Bayram günleri lokantada kendi aramızda bir bayramlaşma yapıyoruz. Hep birlikte kahvaltımızı ediyoruz. Birbirimize şekerlerimizi, çikolatalarımızı ikram edip işe koyuluyoruz. Gerek evde gerek lokantada misafirleri en güzel şekilde ağırlamak en büyük vazifem. Bayramı lokantada hissettirmek için elimizden geleni yapıyoruz. Mesela yemek çeşitlerini artırıyoruz. Normalde 100-150 çeşit yemek yaparız bayram günü artar. Özelikle pilav ve tatlıları çeşitlendiririz” diye anlatıyor. Öğlen saat üçe-dörde kadar lokantada çalıştıktan sonra eve gittiğini söyleyen Korun, “Bayramlaşma aslında ilk lokantadaki çalışma arkadaşlarımla başlıyor. Sonra eve geçtiğimde ailemle devam ediyor” şeklinde anlatıyor.

“Bayram Allah’ın bir lütfu, inayetidir” diyen Korun, “Bayramların ayrı bir güzelliği var. Ramazanda tüm insanlar oruçtan çıktığı için sevinç ve mutluluk içerisindeler. İnsanlar bir araya geldiği zaman hem mutlu oluyor hem de deşarj oluyor” ifadelerini kullanıyor. Beş evlat ve beş torun sahibi Korun çocuklarını ve torunlarını sıklıkla göremiyormuş. Korun, “İki çocuğum ve iki torunum yurt dışında yaşıyor. Diğer üç torunum burada. Diğer evlatlarım ve torunlarımla her bayramda olamasa da bir araya gelmeye çalışıyoruz. Bu yüzden benim bayramlarım biraz eksik, biraz buruk geçer” ifadelerini kullanıyor. Bayramda evde olduğu sürece komşu çocuklarının el öpmeye geldiğini anlatan Korun, “Bayramda hem akraba hem komşu çocuklarını yedirir, içirir, hediyelerimizi veririz. Bayramda önemli olan çocukları mutlu etmek. Bayramın bayram olduğunu anlamaları için, bir şeyler yapmak lazım. Onları bayram neşesi sarmalı. Nasıl ki biz çocukken ev ev dolaşıyorsak şimdiki çocuklar da onlara verdiğimiz değerle bayramın ruhunu her bir zerresine kadar hissedip yaşamalı ve yaşatmalılar. Bu bir devrandır, dönüyor” şeklinde açıklıyor.

Bayramlarda ihtiyaç sahipleri unutulmamalı

“Bayramlarda ihtiyaç sahipleri unutulmamalı” diyen Korun, “Elimizden geldiği kadar yardımlaşmaya önem veriyoruz. Fakir fukaranın elinden tutmak, ihtiyaçlarını gidermek Ramazanın olmazsa olmazlarındandır. Hazreti Resulallah buyuruyor ki; ‘Komşusu aç ilken, tok yatan bizden değildir.’ Bunlar İslami ve insani en önemli görevlerimizdendir. Neslimize mümkün olduğu kadar örf ve adetlerimizi unutmamamız gerektiğini böyle bir maneviyatın asla bulunulmayacağını nakşetmek görevimizdir” ifadelerini kullanıyor.

Durumu iyi olanlar başka çocuklara da bayramlık diktirirdi

Osmanlı dönemindeki bayramlara da değinen Korun, “Eskiden Osmanlı döneminde bayramlar her zaman büyük bir coşkuyla beklenirdi” ifadelerini kullanıyor ve ekliyor: “O dönemde elinde avucunda olan, ihtiyaç sahiplerine destek çıkar ve bayram coşkusunu hep birlikte yaşarlardı. Şimdi ise modern hayatın etkisiyle pek çok şey, hele ki büyük şehirlerde gelenekler unutulmaya başlandı.

Osmanlı döneminde bayram gelmeden 15 gün önce hazırlıklar başlardı. Maddi durumları nedeniyle çocuklarına kıyafet diktiremeyecek olanlar için güzel bir gelenek vardı. Durumu iyi olanlar, kendi çocuklarının yanında başka çocuklara da bayramlık diktirirdi.” “Çok güzel gelenek, görenek ve örf adetlerimizdi. Keşke kaybolmasaydı” diyen Korun, “Sürekli olarak söylenen bir söz vardır: ‘Nerede o eski bayramlar?’Şimdi herkes bayramlarda kapıyı kilitliyor yurt dışına tatile gidiyor. Eski bayramlardan neredeyse eser kalmadı” şeklinde serzenişte bulunuyor.




#Aktüel
#Abdullah Korun
#Hayat
23 gün önce