|

Fatih’in aryası bitene kadar alkış yok

Türklerle ilgili en önemli operalardan II. Mehmet Operası, Gioachino Rossini’nin Türklere sempatisini gözler önüne seriyor. II. Mehmet rolündeki Burak Bilgili, “Rossini’nin Fatih’i ele alıp anlatması çok farklı” diyor ve ekliyor: “Müzik geriliyor geriliyor ve Fatih sahneye çıktığında insanlar artık alkışlamak istiyor. Ama Rossini, Fatih’in aryası bitene kadar seyirciyi alkışlatmıyor. Bu da Fatih’i tekniksel anlamda ne kadar desteklediğini gösteriyor.”

Latife Beyza Turgut
04:00 - 3/03/2024 Pazar
Güncelleme: 01:02 - 3/03/2024 Pazar
Yeni Şafak
Arşiv.
Arşiv.

İstanbul Devlet Opera ve Balesi, geçtiğimiz günlerde Atatürk Kültür Merkezi, Türk Telekom Opera Salonu’nda muhteşem bir prömiyere imza attı. Romantik dönem opera literatürünün en önemli bestecilerinden Gioachino Rossini tarafından kaleme alınan II. Mehmet (Maometto II) Operası, yıllar sonra yeniden Türkiye’de izleyiciyle buluştu. Üstelik bu kez son temsilden oldukça büyük ve büyüleyici bir prodüksiyonla sanatseverlerin huzurundaydı. Biz de Yeni Şafak Pazar eki olarak önce II. Mehmet’in AKM’deki bu büyük prodüksiyonlu gösterimi için opera salonu koltuklarında yerimizi aldık. Daha sonra başrol oyuncuları, rejisör ve koro şefi ile merak edilenleri konuştuk.

Renato Bonajutos
Alessandro de Marchi

Rossini yenilikçi ve iddialı

Türklerle ilgili operaların en önemlilerinden olan II. Mehmet, Rossini’nin en yenilikçi ve iddialı operası olarak kabul ediliyor. Eser, bugün Rossini’nin bu yenilikçi iddiasına uygun uluslararası tanınan Türk opera sanatçıları tarafından orjinal dilinde yani İtalyanca sahneleniyor. II. Mehmet Operası’nda Fatih Sultan Mehmet’i canlandırmanın gurur verici olduğunu söyleyen Burak Bilgili, sahneye sultana yaraşır bir at ile çıkıyor ve yaklaşık 3-4 dakika boyunca aryasını atın üzerinde söylüyor. Sahneyi izlediğinizde Rossini söylemenin de atın üzerinde arya söylemek kadar zor olduğu anlaşılıyor. Bu temsilde her alanda çok başarılı sanatçı arkadaşlarıyla birlikte olmanın konforunun altını çizen Bilgili, “Opera zaten özü itibariyle multidisipliner bir sanat, tek bir kolu yok. Sanatın birçok kolunu içeriyor” ifadesinde bulunuyor.

Venedikli asil Erisso rolü ile seyirciyi selamlayan isim yine tanınmış opera sanatçılarımızdan Mert Süngü. “AKM’yi bugün epik bir sahne ile görüyoruz. Hep televizyonlarda gördüğümüz o sahnelerle aşık atabilecek bir prodüksiyon ile karşınızda” açıklamasında bulunan Süngü, II. Mehmet Operası’nın zorluğuna dikkat çekiyor. “Rossini, hiçbir zaman bir Türk’ün opera eğitimi alıp da bu zor eseri söyleyebileceğini tahmin edemezdi. Gerçekten çok zor bir eser. Bu yüzden dünyada da çok fazla sahnelenemiyor” diyor. Rossini’nin bu temsile şahit olması durumunda kesinlikle çok mutlu olacağını rol arkadaşının sözlerine ekleyen Bilgili, “Rossini bu gösterimi görse kesinlikle çok keyiflenirdi. Türklerle çok ilgili. Türk medeniyetini, yemeklerini seviyor. Ayrıca merak edip, araştırıyor ve Türkleri operalarına konu ediniyor” açıklamasını yapıyor.

Fatih hayran olunası bir karakter

Başrollerden biri olarak, açık yüreklilikle oyundaki esas karakterin kesinlikle II. Mehmet olduğunu söyleyen Mert Süngü, “Bu bir yandan bir aşk hikâyesi. Bir yandan da politik bir gerçeği var ve Anna kurban rolünde. Ama ben netlikle söyleyebilirim ki Rossini’nin gözünden hayran olunası karakter kesinlikle Fatih Sultan Mehmet’ti” diyor. Süngü, II. Mehmet Operası’nı ilk kez Türkiye’deki festival gösteriminde öğrenciyken izlemiş. “Yurt dışına gitmeden açık havada, Yekta Kara rejisinde izlemiştim. Sonra Almanya’da bir Rossini festivalinde bugünkü gibi yine Erisso’yu söyledim” diyor. Farklı versiyonları olsa da ilk versiyon Fatih’in zaferi ve Venediklilerin kaybıyla bitiyor. O dönemde Napoli’deki tüm operaların trajik sonlarla bittiğini aktaran Süngü, “Oysa Venedik’te sonlar mutlu bitiyor. Bu nedenle tüm besteciler operalarını Napoli’den Venedik’e götürürken menajerler hep şöyle söylerler: ‘Başka, mutlu bir son yaz. Mutlu bitsin’” diyor.

Seyirci 25 dakika boyunca Fatih’e hazırlanıyor

Rossini’nin II. Mehmet’i daha derin bir karakter ve davudi bir sese sahip. Güç ve otorite tüm operalarda olduğu gibi bas seste yani II. Mehmet’te. İtalyan baş karakter ise daha zarif bir tenor olarak seçilmiş. Müzik, tam 25 dakika boyunca izleyiciyi II. Mehmet’in çıkışına hazırlıyor. “Fatih’i herkesin yorumlaması farklı ama Rossini gibi birinin bu konuyu ele alıp anlatması çok farklı. Tonalite olarak müzik inanılmaz” yorumunu yapan Bilgili, klasik müzik dinleyenlerin bu tonaliteyi fark edebileceğini ifade ediyor ve ekliyor: “Müzik geriliyor geriliyor ve Fatih geldiğinde insanlar artık alkışlamak istiyor. Ama Rossini Fatih’in aryası bitene kadar alkışlatmıyor. Bu da Fatih’i ne kadar sempatik anlamda tekniksel desteklediğini gösterir. İnanılmaz akıllı bir besteci Rossini, yazarken dahi bunları düşünüyor.” Oyunda her karakterin iki yanı,iki dualitesi olduğunu söyleyen Süngü, “Devlet mi aşk mı? Fatih biraz daha sert bu konuda. Ama Anna’da sonuna kadar gelgitler devam ediyor” diyor. II. Mehmet’in aşkı ve en büyük düşmanının kızı Anna’yı oynayan Gülbin Günay da kendisi için eserdeki en vurucu sahnenin Umberto olarak tanınan II. Mehmet ile Anna’nın gerçek kimlikleri ile yüzleştiği sahne olduğunu söylüyor.

“Ağzını aç yoksa Türkler gelir”

Geçmişte Batı’da Türk teriminin Osmanlı ile eş anlamlı olarak kullanıldığını anlatan Mert Süngü, “Onlar için Osmanlı Kuzey Afrika’dan Batı Anadolu’ya kadar bir coğrafya. O topraklarda yaşayan herkesi Türk kabul ediyorlar” diyor. Süngü İlk kez Otranto’ya gittiğinde bu anlayışla karşılaşmış. “Şehirde festival zamanıydı ve neyi kutladıkları sordum. ‘Şehrin Türklerden kurtuluşunu kutluyoruz’ dediler. Bir baktım ki, Türkler olarak tanımladıkları kişiler şehrin ortasında temsil edilmiş ve hepsi siyahi” açıklamasını yapıyor. Ayrıca Palermoda karşılaştığı bir anektodu bizimle paylaşıyor: “Zamanında Arap Emirlikleri’nin Bizanslılardan devraldığı bir şehir olan Palermo’da anneler çocuklarına yemek yedirirken, ‘Ağzını aç, yemezsen Türkler geliyor’ derler” diyor.

En meşhur ve en özgün hikâye ile sahnedeyiz

Oyunun başrol oyuncularının yanından ayrılarak, Rejisör Renato Bonajuto ve İstanbul Devlet Opera Balesi Koro Şefi Paolo Villa’nın yanına gidiyorum. İki sanat adamı birbirleriyle İtalyanca benimle ise Villa’nın aracılığıyla Türkçe konuşuyorlar. İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde daha önce Prima la Musica e Poi Le Parole, Der Schauspieldirektor ve Falstaff gibi operaları sahneye koymasıyla tanıdığımız Bonajuto, II. Mehmet Operası’nın da rejisörlüğü üstleniyor. Daha önce defalarca kez Süreyya Operası’nda izleyici ile buluşan Bonajuto’nun yenilenen AKM’deki ilk operası. Bonajuto’nun “Her şeyden önce ilk defa AKM Türk Telekom Opera Sahnesi’nde çalışıyorum. Bundan önce Süreyya Operası’nda çalışmıştım. Bu sahne teknolojik olarak oldukça gelişmiş, çok modern bir tasarıma sahip” sözlerine İstanbul Devlet Opera Balesi Koro Şefi Paolo Villa’dan destek geliyor. Villa, “Ben de açıklıkla söyleyebilirim ki bu sahnede çalışmak çok farklı. Bu oyundan önce de AKM’de koro yönettim ancak bu oyunda sahnenin sunduğu tüm imkanları ilk kez kullanıyoruz ve bu çok heyecan verici. Dönen sahne, asansörler hepsi çok modern. Kullanmak için de bir prodüksiyon eğitimi gerekti. Bu oyunda ilk kez tamamını kullandık” diyor. Bilindiği üzere II. Mehmet’in birden fazla versiyonu var. Bonajuto, hem en meşhur oyun hem de ilk ve özgün hikâye olması sebebiyle ilk versiyonu seçtiklerini söylüyor.

Oryantalizm tutkusu o zamanın gerçeği

II. Mehmet Operası, İstanbul’un fethinden 360 yıl sonra kaleme alınmış. Bonajuto, bunun sebebinin Rossini’nin Türklere olan ilgisi ile birlikte o dönemde yaygın olan oryantalizm merakına bağlıyor. “O zamanlar Batı’da oryantalizm tutkusu olduğu bir gerçek. Bir şey size ne kadar uzaksa o kadar çekici olur. Ayrıca Rossini’nin Türkler hakkında farklı operaları da var örneğin, “İtalya’da bir Türk”. Eserler farklı olsa da Rossini, hep aynı temaları sunuyor” diyor. Türkiye prömiyerini, 3 Kasım 1990 tarihinde Türkçe olarak yapan II. Mehmet Operası, bugün tam 34 yıl sonra orijinal dilinde Atatürk Kültür Merkezi’nde yeniden sanatseverlerle buluşuyor. Eserin bu gösteriminde neden orjinal dilin tercih edildiğini Bonajuto şöyle anlatıyor: “Yaklaşık 20 seneden fazla süredir tüm dünyada operalar orjinal dillerinde sergilenmeye başlandı. -Sanırım sadece bazı yerlerde Londra’daki birkaç operada İngilizceye çevirerek kullanıyorlar.- Biz de İtalya’da 30 sene önce Fransızca veya İngilizce eserleri İtalyancaya çeviriyorduk ama bunlar geride kaldı. Burada da orjinal bir dille sergilemeye karar verdik.”

En genç opera izleyicisi Türkiye’de

“Biz kendi kültür hayatımızın içerisinde kimin kim olduğunu elbette biliyoruz. Ama bu tarz temsillerle kültürümüzün yurt dışında da görülmelerine imkan tanıyoruz. Operanın en büyük hizmetlerinden biri de budur” diyen İstanbul Devlet Opera ve Balesi Müdürü ve Sanat Yönetmeni Caner Akgün, Devlet Opera ve Balesi çatısı altında evrensel kavramlarla ulusal kavramları bir araya getirdiklerini anlatıyor. Kültür Bakanlığı’nın temel hedefi ve amacını tam anlamıyla Devlet Opera Balesi olarak gerçekleştirdiklerini ifade eden Akgün, “Bu anlamda çok gururluyuz. Uluslararası sanatçılar var, burada bizim türk sanatçılarımızla bir araya geliyorlar ve bizim de dünyaya entegre bir kültür sanat yaşamımız olduğunu ispat etmiş oluyoruz” müjdesini veriyor. Ayrıca, Türkiye’deki opera izleyicisinin tüm dünyaya göre çok daha genç olduğunu altını gururla çizen Akgün, “Bizim opera seyircisi yaş ortalamamız tüm dünyaya göre daha düşük. Bu yüzden gençlerin ve orta yaşlı insanların bu türlü ikonik değerlerimizin farklı yanlarını görmeleri ve yabancılar tarafından da nasıl bir bakış açısıyla ele alındıklarını anlamları çok önemli” açıklamasını yapıyor. İstanbul Devlet Opera Balesi, bünyesinde marangozdan boyahaneye, demir atölyesinden kundura atölyesine, makyaj bölümünden peruka atölyesine kadar pek çok imalathaneye evsahipliği yapıyor. Böylece İDOP, kendi prodüksiyonlarının tamamın kendisi imal ediyor. Bu anlamda tasarımcılar sahne arkasında hummalı bir çalışma sürdürüyor. “Orkestramızın, korumuzun ve solistlerimizin de büyük katkısıyla biz kocaman bir aileyiz” ifadesinde bulunan Akgün, İstanbul Devlet Opera Balesi’nin yaklaşık 700 çalışanıyla birlikte Türkiye’nin en büyük kültür sanat kurumu olduğunu aktarıyor ve bu nedenle büyük prodüksiyonlar oraya çıkarabildikleri ifade ediyor.



#Aktüel
#Tiyatro
#Tarih
2 ay önce