|

İslam medeniyeti tabiatla uyumludur

Prof. Dr. Sadettin Ökten, bugün İslam medeniyetini referans alarak şehirler inşa etmemiz gerektiğinin altını çiziyor ve ekliyor: “Çok bilinçli olmasa da ülkemizde moderniteye öykünen referanslarla düzenlenen mekanlar, orta sınıf için çok katlı apartmanlardır. Buralarda oturmak asrileşmenin ve asri hayatı öncelemenin göstergesi olmuştur. İslam medeniyeti ise varoluşu maddi dünyada aramıyor. Onun mekanı; yaratılmış tabiatla uyumludur.”

04:00 - 12/03/2023 Pazar
Güncelleme: 05:04 - 12/03/2023 Pazar
Yeni Şafak
Sadettin Ökten.
Sadettin Ökten.

Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından her uzman, kendi yetkinlik sınırları içerisinde depremin maddi ve manevi çıktıları üzerine yorumlar yapıyor, değerlendirmelerde bulunuyor. Yapı mühendisliği alanındaki uzmanlığı ile bilinen ve uzun yıllardır Yapı Teknolojisi Tarihi, Kent Kültürü ve Kent Estetiği üzerine dersler veren Prof. Dr. Sadettin Ökten ise “Konuyu değerlendiren modernist bilim adamları, toplumun ve toplumun seçtiği iktidarın bilime kulak vermediği için bu felaketin başımıza geldiğini iddia ediyorlar. Tek yönde bakıldığı zaman hadisenin bu şekilde değerlendirilmesi doğru gibi görünüyor. Ancak hiçbir toplumsal hadise tek bir parametre ile asla izah edilemez” diyor. Meseleye daha geniş bir perspektiften bakmanın faydalı olacağının altını çiziyor.

HIZLI SANAYİLEŞME MEKAN VE ÇEVRE PROBLEMLERİ DOĞURUYOR

Yapı Teknolojisi Tarihi, Kent Kültürü ve Kent Estetiği üzerine yıllardır dersler veriyor, çalışmalar ve konuşmalar yapıyorsunuz. Bizler de sizi İslam medeniyetinin bir müntesibi olarak tanıyor ve değer veriyoruz. Bu zorlu depremlerin ertesinde “Ne diyor?” diye kulak verdiğimiz ilk isimlerden biri de siz oldunuz. Öncelikle, kısa bir değerlendirme yapmanızı istesek, neler söylemek istersiniz?

6 Şubat tarihinde şu anda hakim olan bilgiye göre üst üste iki büyük deprem yaşadık. Pek ortaya çıkmasa da bazı kaynaklara göre bu depremlerin sayısının üç ila beş olduğunu ileri süren iddialar da var. Öyle ya da böyle bu depremler neticesinde ülke çapında büyük bir felaketle karşılaştığımız doğrudur. Meseleye biraz daha geniş bir perspektiften bakmaya çalışalım. Depremde yıkılan büyük yapı stoku ülkenin sanayileşmesi sonucu ortaya çıkan yeni şehirlerinde yer almaktadır. Türkiye, adeta iki yüzyıl boyunca sanayileşememenin getirdiği derin ve acı bir eksiklik duygusuna mahkum edilmişti. Bu dürtüyle en kolay ve çabuk şekilde sanayileşme hamlesine girişmiştir. Bunu yaparken de tek hedef bir an evvel muasır toplumlar seviyesine çıkmaktır. Bir hadiseyi sadece kendi çevrenizde değerlendirirseniz o hadisenin künhüne varamazsınız. İsterseniz sanayileşme olgusunu, ilk zuhur ettiği Batı ülkelerinde ele alarak inceleyelim. Bu hususta yapılan ilk okumalar bize şunu gösteriyor. Batı memleketlerinde de sanayileşmenin ilk evresi çok büyük ölçüde mekan, insan ve çevre problemlerini doğurmuştur. Bu ülkelerde sanayileşme belli bir seviyeye geldikten sonra mekan, insan ve en sonra da çevre problemleri tanımlanmaya ve çözülmeye gayret edilmiştir ve edilmektedir. Eğer Batı ülkelerinde de deprem gibi bir doğa olgusu söz konusu olsaydı orada da buna benzer bir katastrof ile karşılaşılacaktı.

SANAYİ TESİSLERİ DAĞLARDA KURULAMAZ

Özel teşebbüsün rehberliğindeki sanayileşme minimum masrafla maksimum kâr elde etmek ister. Devletin güdümündeki sanayileşmeyle ise sanayileşme gayesinin tahakkuk etmeyeceğini birçok örnek gösteriyor. Sözünü ettiğimiz minimum masrafa ise ovalara yerleşme, sanayiyi buralarda kurma ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan sosyal tabakalaşmayı yine ovalarda gerçekleştirme dahildir. Tarım toplumu ve bu toplumun ürettikleri üzerinden gerçekleşen yavaş ticaret döneminde kurulan şehirler yamaçlardadır. Çünkü ovalar tarım için elzemdir. Sanayi toplumunda ise ulaşım, ham madde temini ve mamul maddenin iletilmesi için ovalar büyük imkân sağlıyor. Bu realiteyi göz ardı ederek Türkiye gibi bir ülkede bilimin sesine kulak vermediniz demek, memleketin sanayi geçmişi ve sanayileşme tutkusu ile örtüşmemektedir. Kaynakları zaten çok mahdut ve dar olan bir ülke sanayileşirken deprem gibi uzun periyotlu ve ne zaman olacağı kesin olarak belli olmayan bir olguyu kale alarak, sanayi ve yerleşmeyi dağlara kaydırmak, serbest teşebbüsün “Hemen, şimdi, derhal” anlayışıyla bağdaşmıyor maalesef. Bundan sonra tabii ki şehir, depremden az etkilenen yamaçlarda kurulacaktır. Ancak sanayi tesislerinin dağlarda kurulmak gibi bir fantazisi olmaz. Onlar yine ovalarda ancak yapı mühendisliğinin öngördüğü bütün tedbirler alınarak hayatlarını sürdürürler kanaatindeyim.

MEDENİYET İÇİN MUTABAKAT GEREKİR

Bölgede yeniden inşa çalışmaları başladı. Bu inşa elbette kuru bir yapılaşmayı değil, yeniden bir medeniyeti özüne döndürebilmeyi hedefliyor. Sizce bu on bir ilde yeniden bir medeniyet inşa etmek mümkün mü?

Medeniyet tasavvuru önce zihinlerde ve gönüllerde inşa edilir, sonra bu inşa fiziksel çevrede karşılığını bulur. Ülkemizde genel bir bakış ile mesele ele alındığında medeniyet tasavvuru üzerinde toplumsal bir mutabakatın olmadığını düşünüyorum. Toplum, zihin ve gönül dünyasında İslam Medeniyeti’nin değer, ilke ve kurallarına bağlı olarak yaşamak isterken, pratik hayatında modernitenin biçimlerinden de yararlanmak arzusundadır. Bu ikilem çok kolay idrak edilir ve hemen farkedilir bir çelişki değildir. Bu ikilem aynı zamanda sadece söz konusu onbir ili de kapsamıyor, ülke çapında geçerlidir. Toplum medeniyet tasavvuru noktasında belli bir karara varıp bunu eyleme dönüştürdüğünde, söz konusu on bir ilde yeni bir medeniyetin inşa edildiği müjdesini görebileceğiz.

KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN SEBEBİ DEPREM

“Biz yaşlanıyoruz, bırakın ev de bizimle beraber yaşlansın” diyorsunuz. Bizlerse betonarme binalarımıza 30-40 yıllık ömürler biçiyor, daha yüksek katlı evler için müteahhitlere devrediyoruz. “Kentsel dönüşüm” denilen şey aslında bu mudur?

Kentsel dönüşüm kavramının ortaya çıkışı deprem felaketi sebebiyledir. Yoğun nüfus barındıran şehirlerimizde yapılan betonarme yapılar, depreme dayanıklı olmadığı için bunların yerine depreme dayanıklı binaların yapılması gündeme gelmiştir. Ancak mevcut yapılardaki daire sahipleri, ekonomik açıdan yeni yapıyı yaptıracak güce sahip olmadıklarını söylüyor. Bunun neticesinde bir ekonomik kaynağın gerekli olduğu ortaya çıkar. Bu kaynak ya kamudur ya özel sektördür. Belli bir binayı kamu yeniler, depreme dayanıklı hale getirir ve kat maliklerine verirse diğer vatandaşlar buna ne derler. Bu hususu dikkatlerinize arz ederiz. Özel sektöre gelince aynı binayı depreme dayanıklı hale getirmek için mutlaka oradan kâr elde etmelidir, bu da özel sektörün doğası icabıdır. Bu doğası icabına rantsal dönüşüm de diyebilirsiniz. Bilim, gerçeklikle uğraşır, kâr da özel sektörün gerçekliğidir. Özel sektörün bu gerçekliğine rantsal dönüşüm diyerek karşı çıkmak ne derece bilimseldir. Bunu da dikkatlerinize sunuyoruz. Burada kendimi korumak açısından şu cümleyi de ifade etmekten vazgeçmiyorum. Özel sektörün savunmasını asla yapmıyorum. Görebildiğim kadarıyla bir gerçekliği ifade etmekteyim.

İslam medeniyeti varoluşu maddi dünyada aramaz

Bir konuşmanızda uzun zamandır üzerine düşünülmeyen bir soruyu gündeme getiriyorsunuz, “Müslüman için mekân nedir?” Evlerin, avluların, bahçelerin mahremiyet gözeterek tasarlandığı; evdeki yatağın, banyonun, asacağımız tablonun dahi kıbleye göre konumlandığı evlerden günümüzdeki “daire”lere değişimimiz nasıl oldu?

Esas itibarıyla meselenin özü ve kırılma noktası budur. Yukarıda da kısaca işaret edildiği gibi toplumsal ölçekte İslam medeniyetine mi yoksa moderniteye mi mensup olduğumuz şu anda meçhuldür. Toplum bir tereddüt dönemi yaşıyor. Modernite dünya ihtişamıyla, gücüyle, kudretiyle var olur. Bunun da en kolay görülür ve algılanır boyutu mekanlardır. Konuyu daha da somutlaştırırsak, gökdelen vakıasına ulaşırız. Modernitenin varlık ifadesi ve simgesi olan yapı, şehir mekanında gökdelendir. Çok bilinçli olmasa da ülkemizde moderniteye öykünen referanslarla düzenlenen mekanlar, orta sınıf için çok katlı apartmanlardır. Buralarda oturmak asrileşmenin ve asri hayatı öncelemenin göstergesi olmuştur. İslam medeniyeti ise varoluşu maddi dünyada aramıyor. Onun mekanı; yaratılmış tabiatla uyumlu, o tabiatın nispetini bozmayan ve o tabiattan olabildiğince az alarak oluşturulan yapılardır. Evden apartmana geçişimiz böyle gerçekleşmiştir.



#Deprem
#İslam Medeniyeti
#Saadettin Ökten
1 yıl önce