|

Şimdiki zamanda yazılmış bir Keloğlan hikâyesi

İlk gençlik romanında seçtiği kahramanın Keloğlan olduğunu söyleyen Güray Süngü, “Batının süper kahramanları uçabiliyor, vücutlarına kurşun işlemiyorken, Keloğlan’ın gücü saflığı ve cesaretidir. Bu kitabın kahramanı da öyle aslında. Bu hikâyenin bu zamanlarda yazılmış bir Keloğlan hikâyesi olarak okunmasını arzu ederim” diyor.

Latife Beyza Turgut
04:00 - 15/04/2024 Pazartesi
Güncelleme: 02:33 - 15/04/2024 Pazartesi
Yeni Şafak
Güray Süngü
Güray Süngü

Yetişkin edebiyatındaki başarısını şimdi de gençlik edebiyatına taşıyan Güray Süngü, ilk gençlik kitabı Ben Neden Bu Kadar Böyle’yi okuyucuya sundu. Süngü, Ketebe Genç’ten çıkan bu kitabıyla kahramanlığın sadece süper güçlere dayalı karton karakterlerle değil, içsel güçlerle şekillendiği bir hikâye anlatıyor. Süngü ile ilk gençlik kitabını konuştuk.


BIR GENÇLIK ROMANI YAZACAĞIMI DÜŞÜNMEMIŞTIM

nİlk gençlik kitabınız Ben Neden Bu Kadar Böyle ortaöğretim ve lise çağındaki gençlere hitap ediyor. Gençlik edebiyatında yazmak nasıl bir deneyim? Geçmişte böyle bir niyetiniz, isteğiniz olmuş muydu?

Bir gençlik romanı yazmak, yine esas saik yazmak olduğu için heyecan veren, haz duymamı sağlayan eşsiz bir duygu olmakla beraber, türün kendi doğası gereği haricen biraz eğlenceli de bir deneyim. Geçmişte böyle bir niyetim, düşüncem olmamıştı ama okuma serüvenimin en başına doğru yola çıksam böyle duraklar, hatta ilk duraklar görüyorum. Afacan Beşli Heyecan Sirkinde, elbette Tom Sawyer, haricen Define Adası gibi kitaplar, Rus Klasiklerinin eksiltilmiş versiyonları, Don Kişot’un eksiltilmiş versiyonu, tarih serileri, eğlenceli bilgiler içeren oyunlu kitaplar var ilk okuduğum kitaplar arasında. Bu kitaplar ve bu dönemin yeri bende özel, ilk okunanlar, okuma serüveni devam ettiyse okumayı sevdiren kitaplar da oluyor çünkü. Üniversite yıllarında roman yazmaya başlamadan önce, kısa mizah öyküleri yazıyordum. Sonra öyküler, romanlar yazdım, mizah dergileri için matrak hikâyeler yazdım. Ama günün birinde bir gençlik romanı yazacağımı düşünmemiştim. O halde nereden çıktı bu fikir derseniz, Ketebe’de bir gençlik dizisi hazırlama fikri belirleyici oldu. Bir dizi hazırlarken biz de bu alana dair eserler kaleme almak istedik. Kendi görüş ve duyuşumuzla, kendi estetik algımıza göre bir şeyler yazmak istedik. Furkan Çalışkan, Aykut Ertuğrul ve ben ve elbette Ketebe’den kitaplarını yayımladığımız başka edebiyatçı arkadaşlarımız, bu dizi için eserler yazdık ve yazılmaya da devam ediliyor.

nKitap sıradan olduğu kadar sıradışı olan bir karakterin hikâyesini anlatıyor. Kahramanımız liseye yeni başlayan, alopesi üniversalis hastalığı olan ama aynı zamanda matematik dehası bir genç. Karakter seçiminiz hakkında konuşmak ister misiniz?

Hikâyemin ana karakteri Ali. Kaşsız, saçsız, ufak tefek bir arkadaş. Benim öykü kitaplarımdan birinde Ampul Kafa diye bir öyküm vardı, o öykünün karakterine çok benziyor, hatta belki de odur. Benim matematiğim iyiydi, bu özelliği kendimden kattım desem yanlış olmaz. Ayrıca hassas bir kalbim vardı, ki hala var galiba, bu özelliği de kendimden kattım diyebilirim. Ama bunlar ana hatlar olmakla beraber belirleyici başka birçok faktör var. Ailesi, çevresi, okul, öğretmenleri, arkadaşları, diğer bütün unsurlar bizim mahallelerimizde, bizim okullarımızda hep gördüğümüz yerler, insanlar doğal olarak. Bildiğimiz insanlar, bildiğimiz ilişkiler ama bazen görmekten kaçtığımız sebepler, etkiler ve sonuçlar. Hayatın içinden, tanıdık simalar tanıdık olaylar. Ama elbette ki bir başka bakış açısı ve benim arzu ettiğim bir dramatik yapı.


SEÇTIĞIM KAHRAMAN ASLINDA KELOĞLAN

nAynı zamanda kitap, X-MEN, Batman, Spiderman gibi bizlere tanıtılan -belki de medya yoluyla dayatılan- süper kahramanların yanı sıra kendi coğrafyamızdaki süper kahramanlara da dikkat çekiyor. Bu kitabın kahramanı Ali’nin kendine rol-model seçtiği gerçek kahramandan bahsetmek ister misiniz?

Ali’nin kendine kahraman olarak seçtiği ile, babasının kendisine ve dolaylı olarak Ali’ye önermek için seçtiği kahraman ve hikâyenin yazarı benim Ali’ye seçtiğim kahramanlar farklı aslında. Açayım biraz. Ali’nin babası uzak ülkelere giden bir tır şoförü ve Ali ile mektuplaşıyorlar. Onun kahramanları Aliya, Sezai Karakoç, Malcolm X, Muhammed Ali, Mehmet Akif. Yani düşünce ve fikir adamları da var, eylem adamları da var. Bu durum aslında şu an kırklı yaşlarında olan bizim kuşağımızı temsil ediyor. Bizim kahramanlarımız böyle isimlerdi zira. Ali ise bugünün temsilcisi bir genç çocuk. Ali bu kahramanlar arasından bir kahraman seçmiyor aslında. Kahramanlık denen şeyin nasıl bir şey olduğunu görmeye başlıyor. İşin esası bu. Ama kendisine bir eylem seçiyor demek mümkün. Muhammed Ali’nin 16 yaşında aldığı olimpiyat madalyasını, sadece beyazlara hizmet eden bir lokantadan kovulması üzerine Ohio Nehri’ne atması hadisesi Ali’de gerçek değere dair bir uyanışa sebep oluyor. Duygusal olarak da bu eyleme bağlanıyor, kabul görmeyen, görmezden gelinen bir başka çocuk olduğu için. Çok açmayayım hikâyeyi, okuyacak olanların keyfini çalmayayım, çok uzun bir roman değil zaten. Benim Ali’ye seçtiğim kahraman ise aslında Keloğlan. Bizim geleneğimizden bir kahraman. Batının süper kahramanları uçabiliyorken, vücutlarına kurşun işlemiyorken, seksen adam gücüne filan sahiplerken Keloğlan’ın gücü aklı bile değil, saflığı ve cesaretidir biliyorsunuz. Bir de başı keldir. Ali de öyle aslında. Yani bu hikayenin bu zamanlarda yazılmış bir keloğlan hikayesi olarak okunmasını arzu ederim.


SÜPER KAHRAMAN AHLAKI YERINE SÜPER KAHRAMAN NEVRESIMI

n“Hikâyemi anlatmaya böyle başlamak istedim. Neden mi? Çünkü dünya süper kahramanlar tarafından ele geçirilmişti” Son yıllarda dünyanın sahiden süperkahramanlar tarafından ele geçirildiğini kabul edersek, sizce kurtuluşumuzu kimler sağlayacak?

Dünya süper kahramanları yarattığında onlara bir iyilik ve bu doğrultuda bir görev yüklemişti. İyilik, doğruluk, inançlı olmak, her zaman hakkı gözetmek. Çok ciddiyim, Süperman acayip derecede iyi, dürüst, hakkaniyetli bir adamdır aslında. Örümcek Adam’ın yoksulu, kimsesizi, güçsüzü gözeteceğinden eminizdir. Kostümlerinin o ülkenin bayrağının renklerini yansıtması, değeri üretenin biçimi de belirlemesiyle alakalı. Seçilen biçimin değeri dönüştürmesi de bütün üretim araçlarını ilgilendiren bir durum ayrıca. Neyse. Ama sonra bir şey oldu. Renk, dokunun önüne geçti. Bunlar birer üretim ve tüketim nesnesi haline gelince, iyinin kötüyü yenmesi ve masumu kurtarması değil, bunu yaparken kullandığı güç, attığı taklalar yani aksiyon ön plana geçti. Alt metin ortadan kalktı. Sonra semboller bu aksiyon üzerinden oluşmaya ve değerlenmeye başlandı. Sonra oyuncakları, kalemlikleri, nevresim takımları çıktı ve bunlar aileleri ve çocukları esir aldı zaten. Neyse bu işin kültürel değil endüstriyel boyutu. Yediden yetmişe herkes için süper kahramanlar mevcut artık. Hangi mecrayı tercih ediyorsak. Bu bir sorun mu? Elbette sorun. Kurtuluşu kimler sağlayacak zor bir soru. Yani bu soruya cevap vermek kolay aslında da, mesele kurtuluşu kimler sağlayacak gibi bir sorunun cevabına bakan bir mesele değil. Çünkü kurtuluşu Keloğlan ya da Deli Dumrul sağlayacak dersek ve muvaffak olursak bir de bakmışız dünya Örümcek Adam oyuncağı yerine Deli Dumrul oyuncağı üretiyor ve satıyor ve satın alıyor. Çare onların kahramanı veya bizim kahramanımız meselesi değil. Çocuklarımızın başkasının kahramanındansa kendi kahramanlarını bilmesi, tanıması önemli, hem de çok önemli elbette ama bir yerden sonra asıl değerin o kişide değil, o kişiyi o kişi yapan erdemde, değerde, yani cesarette, iyilikte, saflıkta filan olduğunu fark etmek gerek, öyle olunca da bunun bir oyuncağı, nevresimi filan üretilmiyor malum.


MIZAH YAZMIYORUM, YAZDIKLARIM TEBESSÜM ETTIRIYOR

nKitap baştan sonra incelikli mizahi bir dille kaleme alınmış. Bu noktada yazdığınız kitap özelinde yetişkin mizahi ya da gençlik mizahı adına bir ayrım var mı sizce?

Muhakkak var. İnsanı güldüren şeyler gülmesi istenen insanın kim olduğu gözetilerek yapılır çoğu zaman. Bunun için mesela politik mizah vardır, bunun için milyonlarca insanın seyrettiği ve güldüğü kaba saba filmler varken, onun daha azının güldüğü çok daha incelikli filmler de vardır. Karikatür diye bir şey vardır mesela, en az kelime ile bir insanlık durumunu arzetme, sonra yine karikatürde dilin özellikleri ve dilin yapısı ile bir durumu arzetme. Doğrudan güldürmeye odaklanan hikâyeler (olayın kendisi komiktir), dolaylı olarak güldürmeye odaklanan hikâyeler (olayın aktarılışındadır mizah, ele alıştadır o olayı). Hal böyleyken insanın farklı yaşlarda farklı şeylere gülmesi de doğal. Ama ben “Bir genci ne güldürür biliyorum” diyemem mesela. Ya da bir yetişkini ne güldürür bunu da bilemiyorum pek. İnce bir mizah, ironi vs zaten doğrudan güldürmeye yönelik değildir de. Benim tercihim de bu zaten. Ben mizah yazmıyorum. Yazıyorum ve yazdıklarım bazen tebessüm ettiriyor. Böyle diyeyim.


#hayat
#aktüel
#kitap
15 gün önce