Yazının içinde şu iki paragrafta da demişiz ki:
“Sadece yaşadığımız bölgede değil, dünyanın dört bir tarafında, bu arada fiilen asker bulundurduğu 120 kadar ülkede (kesin rakam bilinmiyor) ahkâm kesen, tabirî amiyane ile racon kesen ABD'de ise sistem yeni bir lidere hazırlanıyor. Bu ülkede Avrupa'dan farklı olarak sistem ile lider arasındaki bağ hayli değişik.
Amerikan Birleşik Şirketleri (ABŞ) gelmiş geçmiş tüm liderlerine gerekli kalibrasyonu verir. Olması gerekenin sınırlarını gayet usturuplu biçimde çizer. Dünya halklarına da kamu diplomasisi kanalıyla, her bir liderini kendi özgünlüklerinden hareketle olağanüstü başarıyla tanıtır."
Bu şimdi nereden aklımıza geldi, değil mi?
Şuradan.
Dün ana akım medyada, büyük olasılıkla dış mahreçli bir haber vardı:
“ABD Başkanı Trump, görevdeki ilk 100 gününde seçmenleri 'peşinden sürükleyen' önemli vaatlerinin neredeyse hiçbirini gerçekleştiremedi. Trump'ın seçim kampanyasına başladığı ilk gün vaat ettiği Meksika sınırına duvar projesi ise bir süreliğine rafa kalkmak üzere…"
olaya el koymuş gibi. Yoksa formatlanmaya gelmek isteyemeyen herhangi bir başkana öyle uzun süre tahammül edecek sabırları yoktur… 100 gün bile çok olabilirdi…
Bu çerçevede Fransız Başkanlık seçimlerinde ipi göğüslemek üzere olan Mösyö
ile ilgili dün çıkan haberleri de kesinlikle şaşkınlıkla karşılamış değiliz.
Medya şu başlığı atmış: “Fransa'nın başında bir Rothschild elemanı"…
Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci tura kalan ve favori gösterilen Emmanuel Macron için bizim medyanın büyük kısmı "Bir yatırım bankasında 6 yıl çalıştı" diye yazmıştı. Tabii bankanın adından söz edilmiyor, o bankanın
olduğu söylenmiyordu...
ABD kadar olmasa da Fransa'da da olaya Birleşik Şirketler (BŞ) hâkimdi. Geçmişte olduğu gibi bu kez de Fransa'nın Birleşik Şirketleri'nin desteğinde bir liderlik oyunu sahneliyordu.
'ın bir Rotshchild damadı olduğunu belirten bazı gazeteciler, Fransa'da pazar günü yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinden çıkan sonucun, en çok Avrupa'nın en zenginlerine yaradığını belirtiyorlar.
'in
'ne göre, Fransa seçimlerinin Avrupa borsalarına getirdiği bahar havasıyla kıtanın milyarderleri de bir günde 27.5 milyar dolar kazanmışlar.
Fransa'da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda ekonomik büyüme yanlısı aday
'un ilk sırada yer almasıyla Pazartesi günü Avrupa hisse senetleri 17 ayın en yükseğine çıkmış, Avro ise değer kazanmış.
Günün en fazla kazananı ise 2.7 milyar dolar ile moda ve tekstil devi
şirketinin sahibi İspanyol milyarder
olmuş. Ortega, böylece Amazon'un sahibi
'u geride bırakarak dünyanın en zengin ikinci ismi olarak tespit edilmiş.
Burada şaşılacak bir şey var mı?
Hayır yok.
Batı hayranı
durmadan örnek verdikleri
hedef gösterdikleri Hıristiyan Batı'nın siyasî sisteminin nasıl çalıştığını zaman zaman hatırlamakta yarar var.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nin Türkiye'yi siyasi denetim altına alma kararına Dışişleri Bakanlığımız çok sert tepki gösterdi. Malum, AKPM Genel Kurulu'ndaki
konulu oturum sonrasında bir oylama yaptılar ve Türkiye'nin '2004'te çıktığı denetim sürecine yeniden alınmasıyla ilgili karar tasarısı'nı onaylayıverdiler. Bu kararla, Türkiye denetim sürecinden çıkartılıp yeniden alınan ilk Avrupa ülkesi oluyor; başkaca bir örnek bulamazsınız. Dışişleri Bakanlığımızın açıklamasında, bu kararın “Bütün Avrupa sistemine ve değerlerine tehlike oluşturan terör örgütlerine hizmet edeceği"ne işaret edildi ki, Batı'nın Türkiye aleyhine çalışan birbirleriyle bağlantılı terör örgütlerine açık tavır koymalarının mümkün olamadığını epeyce bir zamandır hep birlikte tanıklık edip duruyoruz. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü
'ın dediği gibi bu karar
olarak karşımıza çıkmış durumda.
Peki muhalefetimiz bu gelişmelere karşı nasıl bir tutum izliyor?
'nin, Referandum öncesi Hayır yanlısı tavırlarını had safhaya taşıyıp bizi ve Sayın Cumhurbaşkanı'nı kendi seçimlerine malzeme yapan Batı'lı dostları, şimdi de Avrupa Konseyi kararı ve diğer bulacakları yaptırımlarla Türkiye'yi sindirmeye çalışıyorlar.
İşin siyasî iletişim boyutunda; Referandum sonrası zaferini (!) kutlayan CHP'den son çare olarak
'ne gideceğine dair açıklamalar yapılmıştı. Orada da sonuç alamazlarsa espri mahiyetinde öneri çerçevesinde, TFF Profesyonel Disiplin Kurulu'na; o da olmazsa UEFA'ya ve CAS'a başvurması tavsiye dilen CHP bir kez daha seçmen kitlesini okuyamıyor.
Ne olursa olsun, bizi her daim köşeye sıkıştırmak için hiçbir fırsatı kaçırmayan Batı'dan kendileri lehine medet bekleyen bu teslimiyetçi siyasî anlayışı bu millet
'ten bu yana bir türlü içine sindiremedi ve CHP bu gerçekliği görmemek için elinden geleni yapıyor.
Ne kadar isterdik CHP'nin akıllanmasını… Çünkü güçlü muhalefet = Güçlü iktidar formülü her zaman geçerlidir…