|

Gördüğünü vuracak

Türkiye, insansız hava aracı (İHA) teknolojisinde son yıllarda dev adımlar attı. 23 bin feet/7 km yükseklikte 18 saat görev yapacak şekilde tasarlanan BLOK-A tipi ANKA'ların tamamlanmasının ardından TAI, bir üst versiyon olan BLOK-B'yi üretti.

Yeni Şafak ve
04:00 - 4/10/2015 Pazar
Güncelleme: 05:43 - 4/10/2015 Pazar
Yeni Şafak

Yerli insansız hava aracının ikinci modeli ANKA-B, 30 bin feet/10 km irtifada 24 saat boyunca izleme yapabiliyor. ASELSAN üretimi elektro-optik (FLIR) kameralarla donatılan ANKA, 250 kg faydalı yük taşıyabiliyor, gece-gündüz şartlarında otomatik iniş-kalkış yapabiliyor.



TÜRK-SAT'IN OLDUĞU HER YERDE






1,5 tonluk kalkış ağırlığındaki ilk ANKA'ların ardından Türk mühendisleri 'silahlı İHA' için de kolları sıvadı. 5 tonluk kalkış ağırlığına sahip olacak ANKA-S, önceki araçların 250 kg'lık faydalı yük kapasitesini 1 tona çıkarıyor. Bu rakam, ANKA-S'in istihbari gözlem ekipmanlarının yanında hatırı sayılır miktarda bomba taşıyabileceği anlamına geliyor. ANKA-S'te fark yaratan en önemli unsur ise silahın dışında şüphesiz SAT-COM donanımına sahip olması. Havada iken sürekli TÜRK-SAT uydularıyla iletişim halinde olacak araca, İngiltere'den Güney Afrika'ya, oradan da Moğolistan'a uzanan bir üçgen içinde komut gönderilebilecek. 2016 yılında tamamlanacak ANKA-S'in 2017'de TSK envanterine girmesi bekleniyor. Gelişmiş gözlerle donatılan araç, 200 km çapındaki herhangi bir alıcıya HD görüntü nakledebiliyor.



Motoru hazır






Motoru dışında her şeyi yerli olan ANKA, birkaç yıl içinde yüzde 100 milli bir motorla uçacak. TUSAŞ Motor Sanayii (TEI) tarafından geliştirilen turbodizel 165 beygirlik yerli motorlar, testlerin bitmesinin ardından seri üretilerek 2016'da ANKA'lara monte edilecek. Böylece Alman Thielert firmasınca üretilen motorların kullanımına son verilecek. İHA motorunun beygir gücü, ek geliştirmelerle birlikte 200'e çıkarılacak. Dünyada tek rakipleri Amerikan Predator ve İsrail yapımı Heron'lar olan ANKA, silahlı modeliyle birlikte önemli bir eşiği de aşmış olacak. Türkiye, İHA'da dünyada ilk 5 ülke arasında gösteriliyor.



BOZOK Teröristin başına bela






TÜBİTAK-SAGE'nin insansız hava araçları için geliştirdiği hassas lazer güdümlü mini füze Bozok, özellikle sınır bölgelerinde teröristlerin kabusu olmaya aday. 16 kiloluk Bozok sayesinde İHA'lar yalnızca istihbarat amaçlı görüntü aktarmakla kalmayacak, aynı zamanda dağınık hedefler için caydırıcı bir güç olacak. Bozok'un menzilli şimdilik 6 km.



GÖZCÜ Operasyon bücürü






Baykar ve Kale Grubu'nun birlikte geliştirdiği Türkiye'nin ilk yerli mini İHA'sı Gözcü, 2007'den buyana özellikle kalekol çevrelerinde 'acil istihbarat' amaçlı kullanılıyor. TSK envanterindeki 170 adet Gözcü, yüksek bir noktadan elle fırlatıldıktan sonra otomatik havalanıyor, 15 km mesafeye görüntü aktarabiliyor.



BAYRAKTAR yetenekli casus






Baykar Makina tarafından üretilen yerli İHA 'Bayraktar', envanterinde İsrail yapımı 10 adet Heron bulunduran TSK'ya tam 12 tane birden satılınca dikkatleri bir anda üzerine çekti. 10 kilometre irtifada 30 saat boyunca görev yapabilen Bayraktar, bu yükseklikte havada kalış süresiyle rakiplerinin önüne geçiyor. Yazılımı, tasarımı ve mühendislik çalışmaları tamamıyla özgün


olan Bayraktar İHA, Denizkurdu-2015 Tatbikatı'na katılarak yer istasyonuna 150 km uzaktan görüntü gönderdi. 630 kg kalkış ağırlığıyla ANKA'dan hayli hafif olan Bayraktar, şimdilik yalnızca 55 kg faydalı yük taşıyabiliyor. Baykar Makina, ürettiği casus uçakların silahlı sürümünü yapmak için çalışmalarını sürdürüyor.



Kamerası 51 kilo!


Vestel üretimi Karayel, yaklaşık 7 km irtifada 20 saat uçabiliyor. Havadayken 210 km uzaktaki istasyona görüntü aktarabiliyor. Şirket yetkilileri, 51 kg'lık gelişmiş kameralarla donatılan Karayel'in, askeri görevler dışında sivil kullanım için de rakiplerinden daha avantajlı olduğunu belirtiyor. TSK envanterinde kaç adet Karayel'in bulunduğu henüz bilinmezken şirket, silahlı İHA için de çalışmalarını sürdürüyor.



Bir sonraki adım Hava gemisi






Otonom Teknoloji'nin ürettiği DORUK, 1000 metre irtifadaki uzun süreli uçuşlarıyla askeri/sivil birçok görevi yerine getirmeyi hedefliyor. Bunlar arasında sınır güvenliği, orman yangınlarına karşı erken uyarı, liman takibi, hassas tarım uygulamaları var. Aracın içine yerleştirilen baz istasyonu ise afet ve acil durumlarda belirli bir bölgede haberleşme hizmeti için kullanılabiliyor. Aracı kaplayan dış malzemenin özelliğinden ötürü DORUK benzeri sistemleri dünyada yalnızca 4 ülkenin üretebildiği belirtiliyor. Firmanın yeni hedefi ise 3 km yükseklikte seyredebilen, güneş enerjisiyle çalışan dev boyutlarda bir hava gemisi üretmek.



YENİLGİ YENİLGİ BÜYÜYEN BİR ZAFER VARDIR






1914 yılının temmuz ayı... Osmanlı Deniz Kuvvetleri'ni temsilen Rauf Bey'in (Orbay) önderliğinde Reşit Paşa vapuruna binen 1200 kişilik heyet, İngiltere'den satın alınan savaş gemilerimizi alıp İstanbul'a getirmek için Newcastle'a doğru hareket eder. Heyet, vatandaştan toplanan bağışlarla 4 milyon poundluk ücreti tastamam ödenmiş HMS Agincourt ve HMS Erin zırhlılarını göndermekte pürüzler çıkaran İngilizleri ikna etme niyetindedir. Gemilerin isimleri bile hazırdır: Sultan Osman ve Reşadiye. Biri 204, diğeri 170 metre boyundaki dev savaş gemileri, o dönemin en gelişmiş dretnotlarıdır. İngiltere'ye ulaşan Osmanlı heyeti ne kadar dil döktüyse de muhataplarını ikna etmeyi başaramaz. Birinci Dünya Savaşı öncesi gergin ortamı bahane eden İngiltere gemilere el koymuş, paraların da üzerine yatmıştır. Reşit Paşa vapuru Newcastle'dan İstanbul'a eli boş döner.



Ege'den aşırtma vurdular






Yıl 1915… Çanakkale Boğazı önüne 103 parça gemiyle gelen İngiliz ve Fransız donanması, 18 Mart saldırısından hezimetle çıkınca, 'denizden top desteğiyle kara savaşları' kararı alır. İtilaf kuvvetleri çıkarma harekatıyla Türk askerlerine saldırırken ilginç şeyler olmaktadır. Devrin en etkili savaş gemisi Queen Elizabeth, 18 km uzaktaki hedefi vurabilen 38 cm çaplı 8 adet topuyla Ege Denizi tarafındaki Arıburnu-Kabatepe sahiline yerleşmiştir. Ve aşırtma atışlarla boğazın iç tarafında, Eceabat'ın kuzeyinde bekleyen Barbaros Hayreddin ve Turgut Reis zırhlılarımızı vurmaktadır. Queen Elizabeth'in Ege'den gönderdiği top mermileri bazen Çanakkale'ye bile düşmektedir. Bu arada Çanakkale zaten, boğaz girişine yerleşmiş Agamemnon zırhlısının 12 km'den attığı topların gümbürtüsüyle inlemektedir.



79 yıl önce yapmıştık






Yıl 1936… Genç cumhuriyet döneminde yaptığı tren yollarıyla nam salmış çılgın işadamı Nuri Demirağ, “Göklerine hakim olamayan milletler yerde sürünmeye mahkumdur" diyerek, o devrin en iyi uçaklarından onlarcasını kendi kurduğu fabrikada üretmeyi başarır. 5,5 km irtifada saatte 270 km hıza ulaşan uçaklar Amerikan ve İngiliz havacılık lobisinin dikkatini çeker.







Devrin hükümet üyeleriyle 'temas' kurmak için Türkiye'ye heyet gönderirler. Temaslar kısa zamanda sonuç verir. Daha önce Nuri Demirağ'ın fabrikasına 10 tane eğitim uçağı, 65 tane de planör sipariş etmiş olan Türk Hava Kuvvetleri, bu siparişleri birdenbire iptal eder. Uçaklar Demirağ'ın elinde kalır, ne kadar çabaladıysa sonuç vermez, fabrika kapanır.



O eski günler geride kaldı


Yukarıdaki örnekler, tarihi çaresizliklerimizin yolaçtığı acı tecrübelerden yalnızca birkaçı. Türkiye, kendi silah teknolojisine yeterince önem vermemenin bedelini yüzyıllardır trajik biçimde ödedi. Fakat ülkemizin bugün ulaştığı nokta, o eski günlerdekinden çok farklı. ABD'nin hurdaya çıkmış gemilerine el açan, modası çoktan geçmiş tankları yüz milyonlarca dolar ödeyerek İsrail'e 'modernize' ettiren ülke yok artık. 2002 sonrası tek parti iktidarıyla birlikte birçok alanda yaşanan şahlanış, en çok da savunma sanayiini etkiledi. Savaş araçlarının 'yerli sektör ve milli imkanlarla üretimi' yolunda sergilenen irade, aradan geçen 13 yılda çarpıcı sonuçlar verdi.



Savunma sanayii coştu


13 yıl önce askeri ihtiyaçların yerli imkanlarla karşılanma oranı yüzde 25 iken bu oran bugün yüzde 60'ı geçti. Türkiye, savaş malzemesinin çoğunu artık kendisi üretiyor. 2002 yılında 1 milyar dolar seviyesindeki savunma sanayii üretimi, 2015'e gelindiğinde 5 kat artış göstererek 5 milyar doları aştı. Savunma sektörünün toplam ihracatı ise 2 milyar dolar düzeylerine geldi. Rakamlar katlanarak artış gösterme yolunda. Zira savunma şirketlerinin bu yıl aldıkları siparişlerin toplamı 11 milyar doları aşıyor. Bu siparişlerin önemli bir kısmını ihraç ürünleri oluşturuyor. Sektör son 5 yıldır, senede ortalama yüzde 21 oranında büyüyor. Her vatansevere umut veren bu tabloya kolay gelinmedi. Dünyadaki mazlum milletlerin yegane umudu haline gelen Türkiye, sergilediği performans eğer sabotajlarla kesintiye uğramazsa, yakında bölgesini de dönüştürme gücüne erişecek. Bu güç elbette, dost için güven düşman için korku unsuru 'kılıç'tan geliyor. Yani silahlar… Savunma sanayiinde yerli devrimin ardından ortaya çıkan teknoloji harikası ürünleri masaya yatırdığımız bu geniş dosyamızda, bu toprağın insanının emeği ve alınteriyle neleri başardığına şahit olacağız. İşte Türkiye'nin milli silahları...



Kendi gemimizi batırdık






Yıl 1974… Rum EOKA çetelerince katledilmekte olan Kıbrıs Türklerini kurtarmak amacıyla Ada'ya 20 Temmuz'da başlatılan harekat esnasında bir facia yaşanır. Donanma gemileriyle savaş uçakları arasında haberleşmeyi sağlayan sistemlerin bulunmamasından ötürü, Türk uçakları denizin ortasında Türk muhripleriyle savaşır. Kocatepe gemisi dost ateşiyle aldığı hasar sonucu batar, 67 denizci şehit olur. Hasar gören diğer iki gemi ise hızla limana çekilerek batmaktan son anda kurtarılır. Amerikan ambargosundan ötürü sahip olduğu uçakları kaldırmakta da sıkıntılar yaşayan Türkiye, askeri haberleşme sistemlerinin üretimine karar verir. Böylece ASELSAN ortaya çıkar.





#milli silahlar
#atak
#iha
#milli füze
#milli araçlar
#aselsan
9 yıl önce