|
Kazandıkça kaybetmek

Çok kazanmak bereket anlamına gelmez. Bazen kazandıkça kaybederiz. Yetmemesi bundandır.

Şu modern dönemde, ne pahasına olursa olsun kazanmak tembihleniyor.
Değerlerimizi ve dostlarımızı, yani kendimizi kaybettikten sonra dünyayı kazansak ne olur?

İnsanlara sürekli başarmak hırsı aşılanıyor. Bunun yan etkilerini hayatın her alanında rahatlıkla görebiliyoruz. “Olmamış” kelimesini duymak istemeyen nesiller geliyor. Mesela dergimize metin gönderen genç kardeşlerimize istedikleri cevabı vermeyince, bazılarından garip ve üzücü tepkiler alabiliyoruz.



Kazanmak hırsı ve kaybetmek korkusu, doğru yolun düşmanıdır.
Hastalık derecesine varan hırs, insana neler yaptırmaz? Yetenekleri sınırlı, ihtirasları sınırsız insanların açtığı yaraların kapanması hayli uzun sürer.

Arzu ile hırs arasındaki fark, imrenmek ve kıskanmak şeklinde açıklanabilir. Süleyman Çobanoğlu, Ali Emre ve Ahmet Murat’ın birçok şiirini imrenerek okuduğumu söyleyebilirim. Kıskanmış olsaydım, dostluklarımız çeyrek yüzyıla ulaşır mıydı?

HAZIMSIZLIK HASTALIĞI
Özünü kaybeden sözünü de kaybeder. Yaptıklarımız ile yazdıklarımız birbirini tutmaz olur. Çelişkinin kendisine dönüşürüz.

Nefsine hâkim olamayanların imkânlar için verdiği hakimiyet mücadelesine dava diyemeyiz.

Buradan gidelim: Camiamızda sebepsiz düşmanlıklar çoğalıyor. Sebebi belli aslında; hazımsızlık. Bu ‘rahatsızlığa’ yakalananların sayısında ciddi artış yaşanıyor.

Başkasının nasibini kıskanmak, ahlâklı bir davranış biçimi değildir.
Hemen ilave edelim: En sıradan görünen insanların bile senden ve benden üstün meziyetleri vardır.
İnsan insanın çilesi değil, neşvesi olmalıdır.

İstediğimiz her şeyin gerçekleşmesi mümkün müdür? Kazanamamanın becerisizlik, başaramamanın kusur olmadığını bilmeliyiz.

NİYET VE NASİP

Son zamanlarda sohbet ettiğim birçok kimseyi gergin buluyorum. Huzursuz. Buna ara sıra ben de dâhilim.

Camiamızın her köşesinde ve bütün alanlarında yıkıcı gruplaşmalar görüyoruz. Enerjimizin büyük kısmı böyle şeylere gidiyor. Millet ve ümmet için yola çıkmıştık oysa. Kardeşliğimizi pekiştirmek istiyorduk.

Birinci şahitliğimdir:
Sadece kendimize yapılanları söylüyor, kendi yaptıklarımızı söylemiyoruz.
Anlattıklarımız doğru. Fakat adil, adaletli değiliz.
Pozisyonunu korumak için kardeşlerini korumasız bırakanlar neden bu kadar çok?

Niyet bozulunca nasip azalır. Çeşitler artabilir, porsiyonlar büyüyebilir, maddî rahatlık oluşabilir. Kastımız başkadır. Örneğin şairler için nasip, ilhamla gelen coşkudur.

Bir banka reklâmı gördüm. Şu iki kelimeyi yan yana getirmeye cüret etmişler; faiz ve bereket. Hâlimiz biraz buna benziyor.

#Hazımsızlık
#Nasip
6 yıl önce
Kazandıkça kaybetmek
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı