AB, politik zafiyetlerinin bedelini ödüyor!

Bugün Avrupa’nın, Orta Doğu ve Doğu Avrupa gibi mücavir coğrafyasında çıkan krizlerde gösterdiği zayıflık, ortak dış ve güvenlik politikasındaki yetersizlikle doğrudan alakalıdır. ABD’nin güdümünde olan ve ABD’nin güvenlik ve çıkar endişelerini yansıtan AB politikaları, bugün Avrupa’nın karşı karşıya kaldığı enerji güvenliği ve gıda güvenliği sorununun temel sebebidir.

Haber Merkezi Yeni Şafak
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM

Dr. Necmettin Acar

Mardin Artuklu Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı

İkinci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan Avrupa Birliği projesi, aradan geçen yetmiş yıla yakın bir sürede, başta ekonomi olmak üzere çok farklı alanlarda önemli başarılara imza atmış olsa da ortak dış politika ve güvenlik politikası, kurulduğu günden beri AB’nin en başarısız olduğu alanların başında geliyor. Birlik uzun yıllardır bu alanda ciddi çaba sarf etmesine rağmen Avrupa’nın güvenliğini sağlama konusunda gereken kabiliyete sahip olamadı.

Bugün Avrupa’nın karşı karşıya kaldığı başta enerji ve gıda güvenliği olmak üzere son on yılda ortaya çıkan ve doğrudan AB’yi ilgilendiren tüm güvenlik sorunları, temelde Birliğin ortak güvenlik ve dış politikadaki başarısızlıkları ile yakından alakalıdır. Yedinci ayına giren Rusya-Ukrayna savaşı bu gerçeği bir kez daha göz önüne sermiştir.

DIŞ POLİTİKADAKİ VİZYONSUZLUK

Bugün genel olarak küresel ölçekte etki ortaya çıkaran iki kriz alanından bahsedebiliriz; Orta Doğu ve Doğu Avrupa. Her iki coğrafyanın Avrupa’ya olan coğrafi ve kültürel yakınlığı bu alanlarda çıkan krizlerden Avrupa’nın doğrudan etkilenmesini kaçınılmaz kılmaktadır. Özellikle sayılan bölgelerin enerji rezervleri ve enerji transit rotaları olması, Avrupa’nın bu bölgelerdeki enerji kaynaklarına olan şiddetli bağımlılığı ve istikrarsız bölgelerden Avrupa’ya yönelen mülteci akını AB’yi, en azından kendi çıkarlarını korumak için, bu bölgelere yönelik dikkatli bir politika izlemeye sevk etmeliydi.

Ancak 2010’da başlayan Arap Baharı süreci AB’nin bölgeye dönük dış ve güvenlik politikasında sınıfta kaldığının ilk göstergesi oldu. AB, bu süreçte bölgedeki değişim ve dönüşüm taleplerini desteklemek yerine bilinçli bir kararsızlık sergiledi ve nihayetinde Orta Doğu bölgesi iç savaşlar, mülteci akınları ve otokratik sistemlerin yeniden kurumsallaştığı bir alan haline geldi. Bölgede ortaya çıkan politik istikrarsızlıklar başta enerji güvenliği olmak üzere her alanda AB’yi doğrudan olumsuz etkiledi.

2008 sonrası Gürcistan’la başlayan, 2014 yılında Kırım’la devam eden ve nihayet 2022’de Ukrayna savaşıyla ileri bir aşamaya ulaşan Rusya’nın müdahaleci dış politikası da AB dış ve güvenlik politikası açısından önemli bir test alanına dönüştü. AB’nin bölgeye olan coğrafi yakınlığı, bölge ile kurduğu derin kültürel ve ekonomik ilişkiler, Doğu Avrupa’da çıkacak bir krizin doğrudan Avrupa’nın kalbine sirayet etmemesini imkânsız kılmaktaydı. Ancak AB, tıpkı Arap Baharı sürecinde olduğu gibi, bu süreçte de bölgede ortaya çıkan istikrarsızlıkları önleme konusunda etkili bir dış ve güvenlik politikası uygulayamadı. Netice itibarıyla bugün Ukrayna savaşı; başta enerji ve gıda güvenliği, mülteci sorunu ve ekonomik sorunlar olmak üzere her açıdan AB’yi olumsuz etkilemeye başladı.

Genel olarak AB’nin etkili dış ve güvenlik politikası geliştirememesinin yol açtığı güç ve güvenlik boşluğu ABD’ye bölgede önemli bir alan açmaktadır. Bugün AB dış ve güvenlik politikasının önemli ölçüde ABD’nin güdümünde olduğunu ve AB’nin geliştirdiği politikaların ABD’nin güvenlik ve çıkar endişelerini yansıttığını söyleyebiliriz. Örneğin İran nükleer anlaşmasında ve Türkiye ile ilişkilerde sergilediği tavır bugün AB’nin karşı karşıya kaldığı enerji güvenliği sorunlarının en önemli sebeplerinden biri olarak sayılabilir.

KARA KIŞA HAZIRLANIRKEN

Yedinci ayına giren Rusya-Ukrayna savaşı cephesinde yaşanan gelişmeler barışın ve siyasi çözümün yakın olmadığını ve bu savaşın uzun süreceğini gösteriyor. Putin Rusya’sının uygulanan ağır yaptırımlara rağmen hem ekonomi hem de siyasi cephede bu çatışmayı uzun süre devam ettirebilecek kaynaklara sahip olduğu bilinen bir gerçektir. Bugün Rusya hem enerjiyi hem de gıdayı politik amaçları için bir silah olarak başarılı bir biçimde kullanıyor. Gazprom’un, ihraç ettiği gaz miktarının yarıya düşmesine rağmen cirosunun katlanarak arttığı bir dönemdeyiz.

Bugün Avrupa ülkeleri, enerji alanında Rusya’ya uzun yıllara dayanan bir bağımlılık ilişkisinin sonucu olarak, Rus gazına yüzde 40 oranında bağımlılar. AB’nin 500 milyar metreküplük tüketiminin yaklaşık 200 milyar metreküpü Rusya’dan gelmekteydi. Ukrayna cephesinde gerilimin gittikçe tırmanması ve yaklaşan kara kış Putin’in enerji silahının etkisini iyice artırıyor. Bu süreçte Avrupa’da ortaya çıkan doğalgaz kıtlığı yaz aylarında sadece sanayi kesiminin etkiliyorken yaklaşan kara kışla birlikte artık bireysel tüketiciler de krizden olumsuz etkilenmeye başlayacaktır. Enflasyon ve hayat pahalılığı bir yana Avrupa’nın soğuğunda doğalgaz kıtlığı bireysel tüketiciler açısından dramatik sonuçlar doğurabilir. 2000’li yılların başlarında Putin doğalgaz akışını kestiğinde başta Doğu Avrupa ülkeleri olmak üzere Avrupa’da çok sayıda soğuktan donma vakasının ortaya çıkmış olması bu konudaki endişeleri artırmaktadır.

TÜRKİYE İLE DİYALOG ŞART

Bugün AB’nin enerji güvenliğinin sağlanabilmesinin en güvenli yolu küresel doğalgaz rezervlerinin yaklaşık yarısını barındıran Orta Doğu ve Kafkasya’daki enerji kaynaklarının boru hatlarıyla Avrupa’ya taşınmasıdır. Sayılan bölgelerden Avrupa’ya güvenli enerji transferi için ise öncelikle bölgede Irak ve Suriye’nin siyasi istikrara kavuşması, İran ve Türkiye ile AB arasında yakın bir diyaloğa ihtiyaç bulunmaktadır.

Bugün Avrupa’ya enerji transferinde üç alternatif rota bulunmaktadır. Karadeniz’in kuzeyindeki enerji transfer rotası Rusya’nın güvenilir bir enerji tedarikçisi olma sıfatını kaybetmesi sebebiyle devre dışı kalmıştır. Doğu Akdeniz hattı ise bölgede Türkiye’yi marjinalize etme politikası sebebiyle işlevsel bir rota olmaktan çıkmıştır. Nitekim geçtiğimiz aylarda ABD’nin EastMed projesinden tamamen çekilmesiyle Doğu Akdeniz alternatif bir rota olma özelliğini kaybetmiştir. Geriye Türkiye üzerinden Orta Doğu ve Kafkasya enerji kaynaklarının Avrupa’ya taşınması seçeneğinden başka bir seçenek kalmamıştır. Katar, ABD, Nijerya ve Cezayir gibi ülkelerden taşınan LNG’nin AB’nin enerji güvenliğini çözmesi ihtimal dışıdır.

Kurulduğu günden beri çok önemli başarılara imza atan AB bu başarısını ortak dış ve güvenlik politikasında sürdürememiştir. Bugün Avrupa’nın, Orta Doğu ve Doğu Avrupa gibi mücavir coğrafyasında çıkan krizlerde gösterdiği zayıflık, bahsedilen ortak dış ve güvenlik politikasındaki yetersizlikle doğrudan alakalıdır. Önemli ölçüde ABD’nin güdümünde olan ve ABD’nin güvenlik ve çıkar endişelerini yansıtan AB dış ve güvenlik politikası bugün

Avrupa’nın karşı karşıya kaldığı enerji güvenliği ve gıda güvenliği sorununun temel sebebidir.