Kültür ve edebiyatımızda Bayram sevinci

Bayramlarımız kültür ve edebiyatımızda birçok uygulama ve ritüelleri içermektedir. Toplumun sevincine ve kederine kısaca yaşadığı her hâle tercüman olan şairlerimiz, bayramlarımızın içerdiği bütün güzellikleri şiirlerinde dile getirmişlerdir. Bu ifade ve teşbihlerde bazen mübalağa bazen bir cinas bazen de çok ince bir nükte ile karşılaşmak mümkündür. Osmanlı döneminde devlet büyüklerinin bayramlarını kutlamak amacıyla dönemin şairleri tarafından “ıydiyye” ya da “bayramiye” denilen şiirler yazılır, son bölümünde de bir dua beyti yer alırdı.

Haber Merkezi Yeni Şafak
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM

Prof. Dr. Hikmet Atik / Necmettin Erbakan Üniversitesi Öğretim Üyesi

Coğrafyamızda yüzyıllardan beri dini bayramlarımız; iyiliklerin, güzelliklerin, birlik ve beraberliğin, yardımlaşmanın, paylaşmanın, cümle mahlûkata karşı şefkat ve merhametin zirve olduğu ve küskünlüklerin sonlandırıldığı önemli günler olarak kutlanmıştır. Bu bayram günlerinin yanında diğer milli bayramlarımız da her karış toprağı şehit kanıyla sulanan coğrafyamızda her daim kültürel ve sosyal açıdan milletimizin birbirine kenetlendiği günler olmuştur. İ. Hakkı Bursevî’nin,

“Sâye saldı ehl-i imân üstüne

Hamdülillâh geldi mâh-ı Ramazan

Doğdu ol nûr ehl-i irfân üstüne

Hamdülillâh geldi mâh-ı Ramazan”

dizeleri gibi birçok şairin sözleri ile coşkulu ifadelerle karşılanan “mâh-ı gufrân” yani Ramazan’ın gelişi müminlerin üzerine vuran bir ışık gibi kabul edilerek, Yüce Mevlâ’ya şükrederek karşılanmıştır.

ELVEDA RAMAZAN

Ramazan’ın son günlerinin gelmesi Şevval ayının dolayısıyla bayramın müjdecisi hilalin görülmesi ile de bu kutlu aya veda etme zamanıdır. Sevinçle karşılanan Ramazan’ın hüzünlü vedalar ile uğurlanması vakti gelmiştir ki bunu Eşrefoğlu Rumi’nin şu dizelerinde görmek mümkündür:

“Elvedâ ey mâh-ı tâbân elvedâ

Hazret’e bizden şikâyet eyleme

Ayıbımız çoktur hakâret eyleme

Eşrefoğlu’na melâmet eyleme

Elvedâ ey mâh-ı tâbân elvedâ”

Şair bu dizelerde Ramazan ayından, kendisini iyi ihya edememiş olmaktan dolayı özrünü dile getirmekte, mübarek aydan Cenâb-ı Allah’a kendilerini şikâyet etmemesini istemektedir.

BAYRAMA VUSLAT

Özlenen bayramlar Şevval hilalinin görülmesi ile başlar ve toplumun her kesiminde coşkunun ve sevincin zirve yaptığı bir şölene dönüşür. Bayramın müjdecisi bu hilalin görülmesi hadisesi de şairler tarafından birçok teşbih ve tamlamaya konu olmuştur.

Bayramın gelmesi ile daima yoksul gözetilmiş, yetimin başı okşanmış, aile büyükleri ziyaret edilmiş ve hayır duaları mutlaka alınmıştır. Evlerimizde tatlı koşuşturmalarla ifa edilen türlü lezzetlerin süslediği iftar ve sahur sofralarının ardından hilalin görülmesiyle beklenen ve özlenen bayramla vuslat vaki olmuştur. Ramazan orucu, asırlarca bu coğrafyada kışın apansız soğukları, tipileri ve yazın yakıcı, kavurucu sıcaklarına rağmen kendine has coşkularla ve güzelliklerle bir bayrama ulaşmanın özlemiyle ihya edilegelmiştir. Mevsimine göre kolaylık ve meşakkati farklı da olsa Ramazan orucunun sona ermesi ile vakit hak edilen bir bayram vaktidir.

Bu bayramlar küçücük bir yavrunun yüzündeki bir tebessümdür, bir yetimin gülüşüdür, çocuklar için büyüklerin vereceği bayram harçlıkları ve kapı kapı dolaşılıp toplanan şekerlemelerdir. Bu yüzdendir ki herkesin muhayyilesinde çocukken geçirdiği Ramazanlar ve bayramların tatlı hatıraları bulunmaktadır.

IYDİYYE GELENEĞİ

Bayramlarımız kültür ve edebiyatımızda birçok uygulama ve ritüelleri içermektedir. Osmanlı döneminde devlet büyüklerinin bayramlarını kutlamak amacıyla dönemin şairleri tarafından bazı şiirler yazılırdı ki bunlara “ıydiyye” ya da “bayramiye” denirdi. Şairler yazdıkları bu ıydiyyeler ile padişah ya da devlet büyüklerinden birçok hediye kazanırlardı.

Padişahın şahsında tüm halkın bayramlarını kutlamak gayesiyle kaleme alınan ıydiyyelerin son bölümünde bir de dua ile ilgili beyitler yer alır. Bu bölümde inancımız gereği sabah vaktinde duaların kabul olunacağı ve özellikle de bayram gecesi ve sabahında yapılacak olan duaların daha makbul olacağı düşüncesiyle dua ön plana çıkmaktadır. Bu yüzdendir ki Nev’î ıydiyyesinde şu beyitlerle bu durumu ifade etmektedir:

Nev’iyâ eyle duâ vakt-i sabâh-ı ıyddir

Çün olur derler duâ makbûl-i hazret subh-dem

Hak Teâlâ rûze vü ıydin mübârek eylesin

Bu duâ-yı devlete kılsın icâbet subh-dem

Yani günümüz Türkçesi ile “Ey Nev’î, bayram sabahı duanın vaktidir. Çünkü dualar sabah vaktinde kabul olur derler. Hak Teâlâ bayram gününü mübarek eylesin. Bu şanslı duaya sabah vakti cevap versin.”

Bu ıydiyyelerde çocuk sevinçleri, bayramlık elbiseler, el öpmek suretiyle hak edilen bahşişler, bayram yerleri, salıncaklar, dönme dolaplar, hokkabazlar, atlıkarıncalar, at ve araba safâları, Karagöz ve orta oyunu gibi gibi hususlar ele alınmaktaydı. Çünkü geçmişte de günümüzde olduğu gibi bayram çocuklar içindi.

Bir devlet büyüğüne takdim etme geleneği devam etmese de günümüz edebi ürünlerinde de yine bu bayram övgüsü ve coşkusunu görmek mümkündür.

“YAR İLE BAYRAM KILDI BU GÖNLÜM”

Otuz günlük Ramazan orucundan sonra coşkulu eğlencelerle kutlanan bayramlar; Necâtî Bey, Hayâlî Bey, Şeyhülislâm Yahyâ, Nef’î, Nâbî, Nedîm, Enderunlu Fâzıl, Keçecizâde İzzet Mollâ gibi pek çok şairin şiirlerine de yansımıştır. Ankara’nın manevi sahibi olarak kabul edilen ve ismi de “Bayram” olan büyük mutasavvıf Hacı Bayrâm-ı Velî’nin dillerden düşmeyen dörtlüğü bu hususa güzel bir örnek teşkil eder:

Bayrâmım imdi bayrâmım imdi

Bayrâm ederler yâr ile şimdi

Hamd ü senâlar hamd ü senâlar

Yâr ile bayram kıldı bu gönlüm

Bu şiirin söylenmesine vesile olan hadise şu şekilde nakledilir: Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretleri’nin mürşidi Somuncu Baba’ya bir Kurban Bayramı’nda vasıl olması üzerine Somuncu Baba “İki bayramı birden kutluyoruz” diyerek Hacı Bayrâm-ı Velî’ye iltifatta bulunur. Kendisine “Bayram” lakabının da bu iltifata binaen tensip buyurulduğu kaynaklarda zikredilmektedir.

Her Ramazan orucunun sonunda bayrama vasıl olan müminlerin bu hâli edebiyatımızda uzun süren bir ayrılıktan sonra sevgiliye kavuşmaya teşbih olunarak zikredilmektedir. Ramazan orucuna hilalin görülmesiyle başlayan Müslümanlar yine Şevval ayının hilalini görmek suretiyle bayram yapmaktadırlar. Şair de sevgilinin hilale benzeyen kaşını görünce yani ona kavuşunca adeta bayram etmektedir. Sünbülzade Vehbî’nin,

Hilâl-i ıyd kıldı cebhe-i âfâkı nûrânî

Yine yâd etti âşıklar ham-ı ebrû-yı cânânı

Nice yâd etmesinler kim nezâketle eder îmâ

Hilâlin kûşe-i ebrûsu zevk-ı vasl-ı hûbânı

beyitleri, sevgilinin kaşının hilale benzetilmesini ve hilalin görülmesiyle bayram yapılması hususunu ifade eder.

Bu ve bunun gibi birçok beyitte şairler nükteli ve sanatlı ifadelerle meyhane müdavimlerinin ve tiryakilerin yaşadıkları mahrumiyetlerin yanında Ramazan sofularının da çektiklerinin son bulduğuna, artık zevk ve eğlence zamanının geldiğine, “ayş u nûş”un başlayacağına vurgu yapmaktadırlar. Yine şiirlerde Ramazan ayını büyük bir manevî coşkuyla geçiren dindar kişilerin bayrama ulaşmanın mutluluğu ve hazzı ile yaşadıkları sevinçleri/coşkuları da dile getirilir. Sağlıkla ulaşılan bu bayram onlar için ibadetlerinin ilk karşılığıdır. Ramazan’ın önemli bir geleneği olarak cerre çıkan mollalar elde ettikleri hâsılatla memleketlerine, evlerine, işlerine dönerek çoluk çocuklarıyla buluşarak büyük bir coşku içinde çifte bayram yaparlar.

Sabit, bayramın gelmesinin âlemi mutlu ettiğini ve oruçtan dolayı biraz hüzünlü olan kimselerin artık huzurlu olduklarını şu dizelerle söylerken,

Îd geldi ‘alem-ârâ kim cihanı şâd ider

Rûze-dârân-ı gamı endûhden azâd ider

Nef’î ise, Ramazan Bayramı’nın gelmiş olmasının artık hiçbir oruçluda gam ve kedere yer bırakmadan herkesi mutlu etmesi gerektiğini ifade etmektedir.

Gam gitse aceb mi yene îyd-ı ramazandır

Îyd-ı ramazan revnâk-ı bâzâr-ı cihandır

MEVLA’NIN AFFINA MAZHAR OLMAK

Öte yandan Ramazan orucunu tutmuş ve Cenab-ı Allah’ın rızasına ermiş oldukları düşünülen müminler için Alvarlı Lütfi Efe’nin şiirlerinde bir gerçek bayram arzusu vardır. Bu da Mevla’nın affına mazhar olmak suretiyle gerçek bayrama ermiş olmak düşüncesidir:

Mevlâ bizi affede

Gör ne güzel ıyd olur

Cürm ü hatâlar gide

Bayrâm o bayrâm olur

Nûr-ı hidâyet dola

Dilde hidâyet bula

Nâsırın Allâh ola

Bayrâm o bayrâm olur

Lutfî’ye lutf u kerem

Dâhil-i bâb-ı harem

Dâima Allâh direm

Bayrâm o bayrâm olur

Toplumun sevincine ve kederine kısaca yaşadığı her hâle tercüman olan şairlerimiz bayramlarımızın içerdiği bütün güzellikleri şiirlerinde dile getirmişlerdir. Bu ifade ve teşbihlerde bazen mübalağa bazen bir cinas bazen de çok ince bir nükte ile karşılaşmak mümkündür.

Edirneli Nazmî’nin günümüzde de bayramların vazgeçilmez ikramı baklava ile ilgili beytinde şöyle bir nükteli ifade vardır:

Oruc güninde vasf-ı baklavâ itse bir ehl-i dil

Döner bir tûtîye ol demde ol kim yer şeker gûyâ

“Bir gönül dostu oruçluyken baklavayı vasfedecek olursa o kişi aniden şeker yiyen tatlı dilli bir papağana dönüşüverir.”

Bakî, bayramın gelmesi ile halkın güzel elbiseler giydiğini belirterek bu güzelliğin adeta ufukları aydınlattığını söylemektedir.

Kıldı âfâkı münevver tal‘at-ı rahşân-ı îd

Halka dibâlar geyurdi mâh-ı nûr-efşân-ı îd

Seyyid Vehbi ise bayramda herkesin imkânı ölçüsünde çocukların bayramlıklarını yenilemek suretiyle bayrama hazırlandıklarını ifade etmektedir.

İdüp teşevvuk-ı tıflâne îyd geldi diye

Libâsın eyledi herkes be-kadr-i hod tecdîd

TOPYEKUN BİR MİLLET AYNI SAFTA

Halkın özellikle de çocukların bayramlıklarını giyerek idrak etmiş oldukları o coşkulu bayramlar; seher vakti yüce yaratıcının huzurunda bayram namazı için aynı safta, aynı kıbleye, aynı sevinç ve keder anlayışıyla ibadet için camilerin ağzına kadar doldurulması ile başlar. Bayramlıklarını giymiş küçücük bir çocuk ile bir pir-i fani, zengin ve yoksul da aynı saftadır. Küskünler de bayram günü küskünlük olmaz düsturuyla yine aynı saftadır. Velhasıl mavi kaya güvercinleri yuvalarından çıkıp ürkek davranışlarla bir caminin şadırvanından su içerken duaların ve âminlerin birbirine karıştığı kutsal mabedlerde topyekun bir millet aynı saftadır.

Yahya Kemal Süleymaniye Camii’ndeki bir sabah namazını şu dizelerle anlatır:

Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede

Bir mehâbetli sabah oldu Süleymâniye’de

Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,

Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi

…..

Ulu mâbedde karıştım vatanın birliğine

Çok şükür Allaha, gördüm, bu saatlerde yine

Yaşayanlarla beraber bulunan ervâhı

Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı

Abdurrahim Karakoç ise eski bayramlara olan özlemini şöyle dile getirir:

Ana, bu bayram mı? Aman çok ayıp

Çocukken gördüğüm bayramlar hani?

Mübarek elleri öpüp koklayıp

Yüzüme sürdüğüm bayramlar hani?

Hani ya o özlem hani ya o tad?

Ne dışım kaygusuz ne içim rahat

Haftalar öncesi her gün, her saat

Babamdan sorduğum bayramlar hani?

MÜBAREK GÜNDE KÜSLÜK OLUR MU?

Yine bayramlarımız, bayram sabahı ve bayram günleri çeşitli türkülerimizde de dile getirilen önemli hadiselerdendir. Bayram gününü sevgili ile barışma vesilesi yapmak isteyen şair, mübarek bir günde küsmek olmaz diyerek ondan ellerini uzatmasını ve küslüğü sonlandırmasını istemektedir:

Şu mübarek günde küsmek olur mu

Uzat ellerini bayramlaşalım

Tanrı selamını kesmek olur mu

Uzat ellerini bayramlaşalım

Eller al giyinmiş, gider bayrama

Şu gurbet ellerde girdim yaslara

Selam olsun sıladaki dostlara

Uzat ellerini bayramlaşalım

Bugün idrak etmiş olduğumuz bayramların da geçmişte olduğu gibi yine aynı coşku, aynı duygu, aynı samimi dualarla Cenab-ı Hakk’ın huzurunda ve makbul bir bayram olması için bu coğrafyanın, bu vatanın hiçbir köşesinde başı okşanmamış bir yetim kalmaması adına hep beraber gayret göstermek hepimize önemli bir vazife olsa gerektir. Karnı doyurulmuş bir yoksul, gönlü hoş edilip hayır duası alınan bir yaşlı, gönül teline dokunulmuş bir yetim, bayramlıkları içinde koşuşturan bir çocuk ve topyekûn aynı duygu ve düşüncelerle ilahi huzurda safa durmuş, Ramazan orucunu tutmak suretiyle bir bayramı hak etmiş insanlar var olduğu müddetçe milletçe daha nice bayramlar/bayram sabahları yaşayacağımız aşikârdır.

Dualarımızın ve oruçlarımızın kabul olduğu sağlıklı nice bayramlara erişmek dileğiyle…