Pentagon’un başındaki Amerikan Haçlısı: Pete Hegseth

Pete Hegseth

Ertuğrul Cingil / Gazeteci

ABD Başkanı Donald Trump’ın kabinesinin en tartışmalı isimlerinden Pete Hegseth, daha Pentagon’un başına gelirken hakkındaki cinsel istismar suçlamaları, aşırı alkol tüketimi ve mali suistimal iddiaları ortaya döküldü. Kongre’deki atama görüşmelerinde yoğun tartışmaların yaşandığı Hegseth, Senato’dan ancak ABD Başkan Yardımcısı JD Vance’nin eşitliği bozan oyuyla onay alabildi. Bu kritik oylama sonucunda Pentagon’un başına geçen Hegseth hakkındaki asıl tehlike, onun dünyayı okuma biçiminde, kullandığı sembollerde ve liderlik anlayışının temelini oluşturan radikal ideolojide yatıyor.

DÖVMELERİ NE ANLATIYOR?

Pete Hegseth’in vücudu yalnızca dini sembollerle değil; aşırı sağ ikonografisinin, Orta Çağ Haçlı imgelerinden devşirilmiş militan bir dünya görüşünün adeta canlı haritası.

Kudüs haçı, Chi-Rho (İsa’nın hem ölümünü hem de dirilişini simgeleyen haç), “Deus vult” (Tanrı böyle istiyor), kılıçla delinmiş çarmıh…Bunların her biri, tarih boyunca kanlı çatışmaların ve dini savaşlardan oluşan bir zihniyetin sembolü.Hegseth’in omzunun altındaki saldırı tüfeğiyle birleşen 13 yıldızlı aşırı milliyetçi bayrak dövmesi, Hristiyan milliyetçisi beyaz üstünlükçü hareketlerin en görünür sembollerinden biridir. Arapça olarak işlenmiş “kâfir” dövmesi ise Hristiyanlık dışı dinlere bakışının bir yansımasıdır. Üstelik bu semboller, Anders Breivik’ten Christchurch saldırganına kadar birçok radikal beyaz üstünlükçü teröristin manifestolarında ve silahlarında yer aldı. Hegseth’in bu dövmeleriyle dışa vuran görsel manifestosunun endişe verici yanı ise dış politikadan iç güvenliğe kadar her kararın zeminine dönüşebilecek bir ideolojik pusula olmasıdır.

İSRAİL SOYKIRIMINI DESTEKLİYOR

Hegseth yalnızca Haçlı sembollerini taşımıyor; aynı zamanda radikal evanjelist figür Doug Wilson’ın öğretisini merkeze alan bir mezhebin parçası. Amerika’daki kölelik dönemini “ırklar arası uyum” olarak tanımlayan bu radikal anlatı, kadınların toplum ve kilise içinde hiçbir otorite sahibi olmaması gerektiğini savunuyor. Müslümanları, Hinduları veya farklı inanç mensuplarını “toplumu bozan tehdit” olarak görecek kadar aşırı görüşlere sahip olan mezhep, sivil hükümetin Eski Ahit yasalarına tabi olmasını savunuyor.

İsrail’i “Amerikan Haçlı Seferi’nin” tam kalbindeki müttefik olarak tanımlayan Hegseth; Yahudiler için kutsal bir hedef olan “Üçüncü Tapınak” fikrinin de İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği soykırımında en güçlü savunucularından. Bu tablo, ABD’nin çeşitliliği en yüksek kurumlarından biri olan Pentagon’un başında, kendisini “kutsal savaşçı” ilan eden ve farklı inançlara düşmanca yaklaşan radikal bir bakanla karşı karşıya olduğunu gösteriyor.

“SIGNALGATE SKANDALI” VE RADİKAL AJANS

Hegseth göreve geldikten sonra attığı adımlar, bu korkulan senaryoyu doğrular nitelikte. Bakan Hegseth’in emriyle kaldırılan DEI (çeşitlilik, eşitlik, kapsayıcılık) programları, tekelci, “savaş merkezli” ve ideolojik bir askeri yeniden yapılandırma projesinin ilk adımlarından biri oldu. Pentagon’un ismini “Savaş Bakanlığı”na çeviren Hegseth, “ülkeyi içeriden yıkmaya çalışan ideolojik sapmaları” gerekçe göstererek ayrımcılıkla mücadele ve dini özgürlük eğitimlerini askıya aldı. Operasyon brifinglerinde “Tanrı’nın ordusu”, “kutsal görev”, “manevi savunma hattı” gibi ifadeler kullanılmaya başlandı. Savaş, ulusal çıkar kavramından çıkarılıp teolojik bir çerçeveye taşındı. Bazı üst düzey kadın ve azınlık generallerin kadro değişikliklerinin yanı sıra, önemli askeri avukatlar ile bazı üst düzey danışmanlar ya görevden alındı ya da sessizce emekliye sevk edildi. Sivil zarar kontrolü, insan hakları ve uluslararası hukuk gibi bazı birimler ya etkisizleşmiş ya da tamamen devre dışı bırakılmış durumda.

Ayrıca Hegseth, Pentagon’un yıllardır oturmuş olan basın erişim kurallarını sert biçimde değiştirdi. Gazeteciler artık yalnızca “önceden onaylanmış” haberlere erişebilecek. Çok sayıda önemli medya kuruluşu bu kısıtlamayı kabul etmeyerek basın bürolarını boşalttı.

İdeolojik aşırılıklarının yanı sıra Hegseth’in Yemen’deki Husi hedeflerine yönelik üst düzey güvenlik ekibiyle ABD saldırısının ayrıntılarını konuştuğu Signal grubuna Atlantic’in editörü Jeffrey Goldberg’i eklemesi skandala neden oldu. Pentagon’un kurumsal imajını sarsan “Signalgate” skandalının ikinci ayağı ise Hegseth operasyonun kritik bilgilerini karısı, kardeşi ve sivil tanıdıklarından oluşan ikinci bir grupla paylaşması oldu. Askeri personelin hayatını tehdit edebilecek bu paylaşımlar yalnızca sorumsuzluk değil; ulusal güvenlik açısından kırmızı alarm anlamına geliyor. NATO’nun omurgası durumundaki Pentagon’un başında dini aşırılıklarla yoğrulmuş bir figürün bulunması yalnızca Amerikan demokrasisi için değil, dünya güvenliği için de büyük riskler taşıyor.

Bu teolojik zihniyet; savunma politikalarının dini motivasyonla şekillenmesi, askerİ kurumsallığın yerini kişisel ideolojinin alması ve iç politikada ordu gücünün muhalifleri bastırması gibi sonuçlar doğurabilir. “Haçlı kimliğini” siyasi liderliğe taşıyan, radikal dini öğretinin gölgesinde karar alan ve toplumsal çeşitliliği tehdit olarak gören bir figürün Pentagon’un başında olması, modern Amerikan tarihinde görülmemiş riskler oluşturuyor. Bu durum, demokrasi ile teokratik militarizm arasında giderek incelen çizginin hikayesidir. Böylesi radikal bir anlayışla Pentagon gibi dünyanın en büyük savaş makinesinin nasıl bir geleceğe evrileceği belirsizliklerle doludur.