''Yok olma' tehdidi karşısında çıkış yolu bulduk kendimize'

Yeni Şafak yazarlarının Türkiye ve dünyadaki gündeme dair analizlerini sizler için özetledik... Abdullah Muradoğlu köşesinde teyakkuz sürecine işaret etti. Hasan Öztürk, Kemal Öztürk, İsmail Kılıçarslan ve Salih Tuna da gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Haber Merkezi Yeni Şafak
Abdullah Muradoğlu, Hasan Öztürk, Kemal Öztürk, İsmail Kılıçarslan ve Salih Tuna'nın yazılarının en dikkati çeken bölümleri:

0. Genç kuşakların bozgundan ders çıkarmaları için
Ülkemiz bir süredir çok kritik süreçlerden geçiyor. Bu süreçten ülkemizin kazançlı çıkmasını istiyor isek çok dikkatli ve sorumlu davranmak mecburiyetindeyiz. Farklı yaşam tarzlarını ve kültürel tercihleri toplumun fay hatları haline getirmek isteyenlere fırsat vermemeliyiz. Bütün farklılıklarımıza rağmen bir kısmımızın daha fazla, bir kısmımızın ondan daha az da olsa muhafaza etmeye önem verdiğimiz ortak değerlerimiz var. Kritik süreçlerde bu değerler öne çıkıyor, varlığımızı sürdürmekte tutamak sağlıyor bize. 1200'lerin sonlarında, 1400'lerin başlarında, 1900'lerin ilk çeyreğinde karşı karşıya kaldığımız en tehlikeli süreçleri, bu değerler etrafında birleşerek aştık, “Yok olma” tehdidi karşısında bir-olmaya azmederek çıkış yolu bulduk kendimize.


Abdullah Muradoğlu'nun yazısının tamamını okumak için tıklayınız:
1. Burada durup bir noktaya temas etmek gerekiyor
Son katliamlardaki periyot dikkatinizi çekti mi?

Reina saldırısı da dahil olmak üzere 3 büyük terör hadisesi pazar sabahı Türkiye gündemini kilitledi. Hatta dünya gündemini de…

10 Aralık'ta “fabrikasyon bomba" yüklü araç ve canlı bomba ile Beşiktaş'ta gerçekleştirilen terör eylemi her ne kadar cumartesi akşamına denk gelse de ertesi günü yani pazar sabahı memleketin yüreğine oturdu.

17 Aralık'ta Kayseri'de komandolarımıza karşı yapılan saldırıda yine bir pazar sabahına denk getirildi.

Bu kez, birçok yabancı uyruklunun da kurban seçildiği Reina'daki saldırı her ne kadar yılbaşı gecesi gerçekleştirilmiş olsa da tıpkı Beşiktaş'taki ve Kayseri'deki terör saldırıları gibi hafta sonuna özellikle pazar gününe denk düşürüldü.


Hasan Öztürk'ün yazısının tamamını okumak için tıklayınız:
2. 'Onlar da nefret etmesin' demekle olmaz
Terörle mücadelede hükümetin bir eksiği var. Bu yazı onu anlatıyor.

Terör saldırılarının tekrarlanan teknik özellikleri vardır. Patlayan bomba düzeneklerinin kendine özel bir tasarımı, kullanılan silahın, kurşunun bir izi vardır. Bu izler, güvenlik uzmanlarının örgütü tespit etmesine, başka eylemlerini engellemesine ve örgüt üyelerinin yakalanmasına yarar.

Peki terörün sosyal hayatta yapmak istediği tahribatların izleri nasıl sürülür? Sanırım Reina'ya saldıran o cani, sadece masum insanları öldürmeyi amaçlamadı? Onu oraya gönderen örgüt, o örgütü besleyen güç, o katliamla birlikte toplumsal tahribat için de bazı düzenekler hazırladılar.

Bakın bu nasıl oluyor.


Kemal Öztürk'ün yazısının tamamını okumak için tıklayınız:
3. Şişme Noel Baba sünnet ederek...
IŞİD, İstanbul'un en ünlü gece kulüplerinden birine elbette laik-seküler yaşam tarzını hedef alarak saldırdı. Aksi düşünülemez bile. Niçin böyledir bu? Çünkü IŞİD, saldırdığı her ülkenin fay hatlarını dibine kadar bilmektedir. Türkiye'deki laik-dindar fay hattını kolayca kaşıyabileceğinin farkındadır. Dolayısıyla bana kalırsa o gece kulübü IŞİD tarafından özenle seçilmiştir.

IŞİD'in bunu böylece yapıyor olması, yani 'hayat tarzı'na saldırması ilk değildir. Medine'de patlattığı bombadan tutunuz da ABD'de baskın yaptığı mekâna kadar bu vahşet örgütünün temel hedeflerinden biri de saldırı yaptığı toplumu bir gerilimin orta yerinde bırakmaktır.


İsmail Kılıçarslan'ın yazısının tamamını okumak için tıklayınız:
4. 'Sabrımızı taşırmayın' moduna geçiyorduk
Dönenim Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Atilla Ateş Eylül 98'de Suriye sınırında tabiri caizse “racon” kesmişti.

Suriye ya Öcalan'ı çıkartacak ya da sınıra yığdığımız tanklarla topraklarına girmemizi göze alacaktı.

Beşar Esad'ın babası Hafız Esad, İran'ın da yönlendirmesiyle (dönemin İran Dışişleri Bakanı anında Şam'a koşmuştu) Öcalan'ı çıkartmak zorunda kalmıştı.

Başka da çareleri yoktu.

Mezkur “raconu” Türkiye üzerinden NATO tehdidi olarak temellük etmişlerdi.

Bunda da yanılmadıkları, tüm dünyanın Öcalan'a dar edilmesiyle gün yüzüne çıkmıştı.

O kadar ki Öcalan süper güç Rusya'da bile barınamadı.

İtalya'da da tutunamadı.


Salih Tuna'nın yazısının tamamını okumak için tıklayınız: