İmanın özü: Kelime-i Tevhid

Kelime-i Tevhid, yani “Lâ ilâhe illallah Muhammed’ün Rasulullah” sözü, İslam dininin temel prensibi olan tevhid ilkesini özetler. Allah, bütün peygamberleri Kelime-i Tevhid’in ifade ettiği anlamı insanlara ulaştırsınlar diye göndermiştir. Bu husus Kur’an’da şu ayetle ifade edilir. “Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlere ‘Şüphesiz benden başka İlah yoktur. Öyleyse bana ibadet edin’ diye vahyetmişizdir.”

Zeynep Betül Erhun Yeni Şafak
Kelime-i Tevhid

Lâ ilahe illallah Muhammed’ün Rasulullah / Allah’tan başka ilah yoktur, Hz. Muhammed O’nun elçisidir.

Lafzen kısa bir cümle olmasına rağmen, Allah’ın tekliğinin manifestosu olan kelime-i tevhid, özü itibariyle de derin bir anlama sahiptir. Kelime-i tevhid, İslam’a girişin ilk şartıdır. İman bu cümle ile başlar ve bu cümlenin anlamıyla birlikte zihnî ve kalbî bir süreç olarak devam eder.

Tevhide ulaşmanın yolu, insanın öncelikle sâhip olduğu yanlış inançlardan kurtulmasıdır. Kelime-i tevhidde “lâ” yani Allah’tan başka tüm ilahların nehyedilmesi gerçek tevhide erişmenin ilk şartı olarak zikredilmiştir. Tüm ilahlardan kasıt nedir?

TEK İLAH ALLAH’TIR

  • Kulluk kelimesi; insanın yaratılış amacına uygun hareket etmesi, yaratıcısının gönderdiği nizamla, onun diniyle amel etmesi kendisine ilahının istediği hayatı seçmesi ve bu çerçeveyi açmaması olarak tanımlanırken, kulun ibadetine mazhar olan her şeye de ilah adı verilir. İşte “la ilahe illallah” lafzı ile bunların hak ile batıl olanları birbirinden ayrılmış, tek bir varlığın ilah olarak kabul edilmesi istenmiş, Allah’tan başka tapınılanların hepsi inkar edilmiştir. Yani sadece “la ilahe illallah” diyerek, kulluk edilecek tek yaratıcının Allah olduğu tasdik edilmiş olur.

ALLAH DIŞINDAKİ HER ŞEY TAĞUTTUR

Kur’an’da Allah dışındaki bütün ilahlar “tağut” olarak nitelenir. Zümer suresi 17. ayette “Tâğut’a kulluk etmekten kaçınıp, Allah’a yönelenlere müjde vardır” denirken, Nisa suresi 76. ayette “İnananlar Allah yolunda savaşırlar, inkar edenler ise tağut yolunda harbederler” buyurulur.

Bu iki ayetten tağut için şu anlam çıkarılabilir: İnsanı doğrudan, hak yolundan ayıran, insanı yaratılışının gayesi olan kulluktan uzaklaştıran, Allah’ın emirlerine uymaktan men edip, onun yerine düzmece başka nizamlara çağıran canlı-cansız, maddi-manevi her şeydir.

İKİNCİSİ PEYGAMBERLERE İMAN

  • İnanç esaslarını tebliğ eden peygambere iman da Tevhid akidesinin bir şartıdır. Nitekim kelime-i tevhîdin ikinci kısmını “Muhammedun rasûlullah: Muhammed Allah’ın elçisidir” ifadesi teşkil eder. Kur’an-ı Kerîm’in de Allah’a imandan sonra sık sık hatırlattığı husus, Hz. Muhammed’in peygamberliğine imandır. Kur’an-ı Kerim’de farklı ayetlerde diğer iman esasları ise şu şekilde bildirilir; peygamberlere, kitaplara, meleklere, kadere ve âhiret gününe iman.

ÇOCUKLARINIZA ÖĞRETİN

Her Müslümanın üzerine hayatında en az bir defa da olsa kelime-i tevhidi veya bu anlamda olan kelime-i şehadeti söylemesi farzdır. Çünkü bu, insanın Müslüman olduğunun belirtisidir. Peygamber efendimiz, konuşmaya başlayan çocuklara kelime-i tevhidi öğretilmesini emrederek, “Çocuklarınız düzgün konuşmaya başladığı zaman onlara “lâ ilâhe ilallâh” demeyi öğretiniz” buyurmuştur.

ŞEFAATE MAZHAR OLMAK İÇİN

  • Yine birçok hadis bizlere kelime-i tevhidin önemini gösterir. Ebû Hüreyre (r.a.) Peygamber efendimizden çok hadis rivayet eden sahabelerin başında gelir. Kendisinden 5 bin 374 hadis rivayet edilmiştir. Müslüman olduktan sonra Rasûlullah’ın yanından hiç ayrılmamış, işittiği her sözünü, gördüğü her fiilini öğrenerek ümmete aktarmıştır. İşte bu büyük sahabe der ki: Bir gün Hz. Peygamber’e: “Yâ Rasûlellah, kıyamet gününde insanlar içerisinde senin şefaatine en ziyade kim mazhar olacak?” diye sordum. Hz. Peygamber: Ey Ebû Hüreyre! Hadis öğrenmek için sende gördüğüm aşırı düşkünlükten dolayı bu hadisi senden evvel kimsenin bana sormayacağını zaten tahmin ediyordum. Kıyamet gününde insanlar içerisinde şefaatime en ziyade mazhar olacak kimse, içinden halis olarak ‘Lâilâhe illallah’ diyendir” buyurdu.

Tevhide davetin zorlu yolları

Allâh Rasûlü’nün İslâm’ı tebliğ uğrunda katlandığı ve sabırla karşıladığı zorluklarla ilgili Târık bin Abdullâh el-Muhâribî şu olayı anlatır: Rasûlullâh’ı Zülmecaz Panayırı’nda görmüştüm: “Ey insanlar! Lâ ilâhe illallâh deyiniz de kurtulunuz!” diye yüksek sesle hitâp ediyordu. Bir adam da elindeki taşla O’nu takip ediyor ve “Ey insanlar! Sakın O’na inanmayınız, itaat etmeyiniz. Çünkü O yalancıdır(!)” diyerek bağırıyordu. Attığı taşlarla Efendimiz’i ayak bileklerini kanatmıştı. Oradakilere: “Kimdir bu zat?” diye sordum. “Bu, Abdülmuttaliboğulları’ndan bir gençtir” dediler. “Ya O’nun ardına düşüp taş atan kimdir?” diye sordum. “O da amcası Ebû Leheb’dir” dediler.