Karakoç bize paha biçilemez bir miras bıraktı

Sezai Karakoç’un hatıraları neden önemli? Bu hatıralar bizim için neyi ifade ediyor? Hatıralar’dan sonra başka Karakoç’un basılmamış kitapları var mı? Neler sırada? İlk gençlik yıllarından bu yana Karakoç’un yanında olan Halil İbrahim Kaymak ve Şaban Abak sorularımızı cevapladı.

Ayşe Olgun Yeni Şafak
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM

H.İBRAHİM KAYMAK:

Geçen yıl vefat eden Sezai Karakoç’un Diriliş Dergisi’nde yayımlanan hâtıraları toplanarak kitap haline getirildi. Diriliş Yayınları tarafından iki cilt olarak basılan Hâtıralar, Sezai Karakoç’un yaşadığı dönemin toplumsal, kültürel ve siyasi hayatına ışık tutuyor. Kitabın 1. cildinde ailesi, çocukluk yılları ve okul hayatı yer alırken 2. cildinde ise üniversiteden sonraki hayatı yer alıyor. Hâtıralar içeriği itibarıyla, üstadın hem edebi hem fikri hem de şahsi yönünü en doğru kaynaktan ve en objektif şekilde anlatması itibarıyla önemli bir başucu kaynağı niteliği taşıyor.

Sezai Karakoç’un “Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız” mısrası onu en iyi anlatan mısralardan birisi olsa gerek, Sezai Karakoç maddi varlığı ile dünyadan ayrılsa bile fikirleri ve düşünceleri ile hâlâ dipdiri ve bu dirilik-diriliş görüşünün kalbinde güller açan bir gül ağacı olarak yaşamaya devam ediyor. Evet, büyük milletlerin yetiştirdiği büyük kalpler öldükten sonra dahi sözünü söylemeye devam eder, işte Mevlâna gibi Yunus Emre gibi Sezai Karakoç’da sözünü söylemeye devam eden ve milletin sinesinde unutulmaz izler bırakan bir mütefekkir olarak hâlâ dipdiri.

Yine Diriliş Dergisi sayfaları arasında kalan ve Sezai Karakoç’un sağlığında sadeleştirerek yayımladığı M. Cemil müstearıyla Bedir Yayınları tarafından 1965 yılında ilk baskısı yapılan Genç Müslümana Öğütler isimli eser de Diriliş Yayınları’nın 60. eseri olarak okuyucu ile buluşmuş oldu. Sezai Karakoç’un Muhyiddin İbn Arabî’nin “Mâ Lâbüdde Minhu Li’l-mürîd” adlı eserinin Osmanlıca nüshasından (Âdâbü’l-Mürîd) sadeleştirerek hazırladığı kitap olan Genç Müslümana Öğütler kitabı okuyucularını bekliyor.

GENÇ MÜSLÜMANA ÖĞÜTLER

Sezai Karakoç’un vefatından sonra aileyi temsilen Diriliş Yayınları’nın faaliyetlerini sürdüren ve üstadın yeğeni olan Abdulaziz Karakoç ile yaptığımız sohbette şu ifadeleri kullandı: “Üstadımız, 1988-1992 yılları arasında Diriliş Dergis’inde yayımladığı Hâtıralarının kitap olarak basılmasını arzu ediyordu. Bu arzusunu en son İstanbul Üniversitesi’nin vermiş olduğu fahri doktoranın yayınevinde takdiminden sonra yapılan sohbette de dile getirmişti. Sağlığında bazı hazırlıklar da yapılmıştı. Bizler de bu arzusunu adeta bir nevi vasiyet gibi kabul edip, dergide yayımlanan metne sadık kalarak, Diriliş Yayınları olarak hâtıraları iki cilt olarak bastık. Hâtıralar kitabının hem hakkında yazılan, söylenen yanlışlıkların bizzat kendi kaleminden düzeltilmesi hem de yaşadığı dönemin toplumsal, kültürel ve siyasi hayatına ışık tutması açısından önemli olduğuna inanıyoruz.

Yine Diriliş Yayınları arasında yayımlanmasını arzu ettiği Genç Müslümana Öğütler isimli çeviri eserini de Hâtıralar ile birlikte Diriliş Yayınları arasında basmak nasip oldu. Üstadın Diriliş Neslinin Amentüsü isimli eseri ile birlikte okunduğunda, bu iki eserin, Müslüman gencin çağın rüzgarları karşısında eğilmeyecek, savrulmayacak bir şahsiyeti kazanmasında çok ciddi katkı sunacağına inanıyorum.

Üstadımız, bizlere paha biçilemez bir miras bıraktı. Gerek Diriliş Külliyatını gerekse Diriliş Görüş ve Hareketi’nin kurumları olan Diriliş Yayınları’nı ve Yüce Diriliş Partisi’ni bizlere emanet etti. Bu kutlu emaneti, gelecek nesillere en doğru ve en sağlıklı bir şekilde aktarmak için gerekli iradeyi, aklı ve ruhu bizlere nasip etmesini Allah’tan diliyoruz.

Hâtıralar’ın ve Genç Müslümana Öğütler’in, Üstadın diğer eserleri gibi ‘İyi, Doğru ve Güzel’in dirilişine vesile olmasını ümit ediyoruz.

YAYINLAR DEVAM EDECEK

Diriliş Yayınları’ndan yapılan açıklamaya göre Sezai Karakoç’un konuşma kayıtları ve dergi sayfalarındaki henüz kitaplaşmamış yazıları ilerleyen günlerde kitaplaştırılarak yayımlanacak.

ŞABAN ABAK:

-Hatıralar nasıl yazıldı?

Sezai Karakoç, 1988’de Diriliş Dergisi’ni haftalık olarak yeniden çıkarmaya başladı. Bu, ilk sayısı 1960’ta çıkmış Diriliş’in, imkânsızlıklar yüzünden 6 kere yayınına ara vermesinden sonra 7. kere çıkışı oluyordu. Bu dönemdeki Diriliş’te öncekilerden farklı olarak Sezai Karakoç, “Hatıralar” başlığı ile bir serî yazıya başlamıştı. Yazının sonunda, “devamı gelecek sayıda” notu bulunuyordu.

Biz o zaman üniversite öğrencisiydik ve Beyazıt, Cağaloğlu civarındaki kitapçıları mekân tutmuştuk. Diriliş’in yeniden çıkışı, kitap okuru gençler arasında büyük heyecanla karşılanmıştı. Dergi, kitapçılara gelir gelmez öncelikle şiirleri, sonra Sezai Karakoç’un başyazılarını okuyorduk. Karakoç, her sayıda iki başyazı yazıyordu. Ben mutlaka Karakoç’un çeşitli müstearlar veya kısaltmalar kullanarak yazdığı yazıları, yaptığı çevirileri de okuyordum. “Hatıralar” ise ilerleyen haftalarda en önce okunan yazı olmaya başlamıştı. Bir süre sonra Sezai Karakoç’un Cağaloğlu Üretmen Han’daki yazıhanesine gidip gelmeye başladım. Karakoç, yazılarının bazılarını burada yazıyordu. Derginin ve Diriliş Yayınları’nın işlerini yürüten arkadaşlarımın söylediğine göre en son Hatıralar’ı yazıp dergiyi baskıya gönderiyorlardı. Yani önceden yazılmış ve bekletilmiş bir hatırat söz konusu değildi; her hafta bir bölümünü yazıyor ve o bölüm o hafta yayınlanacak Diriliş’te yer alıyordu.

Hatıralar serisi, 1933 doğumlu Sezai Karakoç’un hatırlayabildiği en erken çocukluk çağlarından başlıyor; ilk, orta, lise, üniversite yıllarından sonra şiir ve yazı çalışmalarını, iş hayatını, askerliğini, dergiciliğini, sosyal çevresini çok çarpıcı ayrıntılarla ve akıcı bir dille 1974 yılı sonuna kadar devam ediyordu. Dergi, 1992’de kapanınca Hatıralar’ın yazılışı da yarım kalmış oldu.

HATIRA DEĞİL HATIRLATICI NOTLAR

-Neden devamı gelmedi?

Doğrusu buna ben de çok şaşırdım. Derginin kapanmasından sonra Karakoç’un yayınlamasa bile hatıralarını kaldığı yerden yazıp tamamlamış olabileceğini düşünüyordum. Kendisini evinde veya yazıhanesinde ziyaret edişlerim sırasında birkaç kere konuyu açtım. Hatıralar’ın çok önemli olduğunu, mutlaka kitaplaşması gerektiğini, devamının da yazılmasının önemini münasip biçimde ifade etmeye çalışıyordum. Üstadın büyük bir nezaketle verdiği cevapları burada cem ederek özetlemek isterim. Karakoç, bu yazdıklarının hatıra değil; hatırlatıcı notlar olduğunu belirtip “İleride belki hatıralarımı yazarım diye aldığım kısa notlar” diye tanımlıyordu. Henüz hafızasında her şey canlıyken, hızlıca ve ana başlıklar hâlinde, ileride –belki yazacağı- hatırata zemin teşkil edecek kısa notlar olarak görüyordu. Bu yönüyle henüz yayına hazır bir metin bulunmadığını; çünkü asıl hatıralarını henüz yazmadığını söylemiş oluyordu.

7-8 yıl önceydi, bir gün evindeyken yine konuyu açmış ve hatıralarının Diriliş’te tefrika edildiği şekliyle bir an önce kitaplaşmasının önemi konusunda ısrarcı olmuştum. Bunun üzerine Sezai Karakoç Bey, biraz da üzüntüyle, “Bazı insanlar kırılıp küsüyorlar” dedi. Meğer yazdıklarında adı geçen olaylarla ilgisi bulunan kimi kişiler, kendileri hakkında o güne kadar gizledikleri kimi tatsız durumların ortaya çıkmış oluşu sebebiyle alınıp gücenmişler imiş. Hatta eskiden yakın arkadaşları arasında bulunmuş ve o sırada hayatta olan biri (adını zikretmiyeceğim ş.a.) küsmüş ve artık kendisiyle konuşmuyormuş diye üzüntüyle haber verdi. Kendisi de bu duruma üzülmüştü. Sonra da şu tespiti yaptı: “Yaşarken hatıra yayınlamak zor iş. Gerçeği bütün çıplaklığıyla yazmayacaksanız, hatırat yazmanın bir anlamı olmaz. Gerçeği yazdığınızda ise doğal olarak bazı insanlar bundan kırılıp gücenebiliyorlar. Çünkü yazdığınız olaylar, durumlar, kişiler çoğunlukla hayatta bulunuyorlar. Hem gerçeğe sadık kalmak hem de kimseyi üzmemek istiyorsanız hatıralarınızı yazın fakat siz yaşarken yayınlamayın.” Bu konuşmadan sonra şahsen bir daha hatıralar konusunu açmadım.

SIRADA 30 YILIN KONUŞMALARI

-Bu kitap neden önemli?

Bu kitap, sıradan birinin değil; bu çağın en büyük şairinin ve en önemli, öncü bir fikir adamının hatıratı olması bakımından eşsiz bir kıymettedir. Hem çağdaş Türk şiir ve düşünce hayatına hem siyasal ve toplumsal tarihe içeriden güçlü bir tanıklıktır. Sezai Karakoç’un olağanüstü dürüst, duyarlı, vicdanlı, pür dikkat, yüksek zekâ ve coşkunlukla yaşadıklarını, şahit olduklarını yazmış oluşu, bu kitaba adeta bir belgesel değeri kazandırmaktadır. Çağdaşları ve yakından tanıyanlar bilirler ki bir olayın birçok anlatımı bulunabilirse de ‘Sezai Karakoç nasıl anlatmışsa doğrusu öyledir!’

Meselâ Cemal Süreya başta olmak üzere Mülkiye çevresinden (Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi) yakın arkadaşı olan ve çoğu sonradan “solcu” olarak ünlenen kişilerle olan münasebetlerini, onların hayat karşısındaki tutum alışlarının sebeplerini ve anlamını en açık, en doğru biçimde Karakoç’un yazdıklarından takip edebiliriz. Çağdaş Türk düşünce hayatının macerasını da yine en sağlıklı biçimde Karakoç’un metinleri üzerinden takip edebilir ve anlayabiliriz.

Daha yayınlanmamış yüzlerce konuşma kaydı var, inşallah yakında onlar da yayınlandığında bu son söylediklerim daha netleşmiş olacak; yepyeni ve büyük bir Karakoç külliyatı ortaya çıkacaktır. Vefatından önceki son 30 yılda yaptığı konuşmaları kitaplaştığında yer yerinden oynayacak diyebilirim.