|

Niçin örtünüyorum? -1-

Tesettürlü hanımların bir kısmı örtünmenin fiziksel ve daha ziyade sosyal zorluklarına rağmen sırf Allah’ın emri olduğu için buna göğüs gerdiklerini söylüyorlar ki, bu gerçekten de saygıdeğer bir rıza mertebesidir. Benim tecrübem de bu yönde. Örtülü olduğum için kendimi hiçbir zaman kötü hissetmesem de kolay olmadığını biliyorum. Dinin amelî boyutu güçlü bir karakter ve inancın üzerine inşa edilmemişse, yaşadığımız dünyada dinin pek çok emri kişiye zor gelecektir.

00:00 - 23/11/2021 Salı
Güncelleme: 23:12 - 22/11/2021 Pazartesi
Yeni Şafak
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
FATMA BAYRAM
/ YAZAR

Tesettür konusunun inanç, uygulama, kabul, terk, kapsam, model, karışma, karışmama, temsil, kişisel tercih vs. bütün açılardan tartışıldığı ve her gün en az 2-3 soru, sorgu, imdat çığlığı içeren mesajlar aldığım bugünlerde konuyu hem kendi iç dünyama hem de kaynaklara dönüp enine boyuna düşündüm ve kendimce ulaştığım neticeleri sosyal medyada paylaştım. Gelen cevabî ve itirazî mesajları da dikkate alarak ulaştığım sonuçları bu yazımda derli toplu ifade etmeye gayret edeceğim.

Öncelikle neden örtünüyorum diye kendime en derinden sorduğumda “Kadın bir mücevherdir, kıymetli her şey gibi sarılıp sarmalanarak korunur ve saklanır,” tarzında yapılan açıklamaların hiçbirinin beni tatmin etmediğini, gerçek sebebin, tersi durumda kendimi koruyamayacak olmam değil, sadece ve sadece Allah öyle emrettiği için olduğunu gördüm. Bununla birlikte tesettür kavramının kökü olan “setr” kelimesinin örtmek, perdelemek, engel olmak gibi anlamları yanında dil bilimciler bu kökten türeyen pek çok kelimenin hayâ, vakar ve iffetle ilgisi olduğunu ifade ederler. Kelimenin bu anlamı, lügat manasıyla geçtiği ayet ve hadislerde de açıkça görülür. İslam Ansiklopedisi “Tesettür” kelimesinin kök anlamını detaylı bir şekilde verdikten sonra örtünmenin fıtrî, doğal, sosyal-kültürel ve ahlâkî boyutlar içerdiğini söyler.


FITRATIMIZDA VAR

Bu vesileyle örtünmenin fıtri olmadığını düşünenlere katılmadığımızı da belirtelim. İnsanın yaratılışının/doğasının anlatıldığı Âdem kıssasında cennet bilincinden dünya bilincine geçişte yaptıkları ilk hareketin örtünme çabası olması bunun açık göstergesidir. (Araf 7/22) Tarih boyunca giyinmek/örtünmek medeniyetin, açılmak/çıplaklık ilkelliğin bir unsuru olmuştur. Ansiklopedi bu noktada şöyle demektedir: “Bu tasvirden hareketle örtünmenin, sıcaktan veya soğuktan korunmak için giyinme ihtiyacından önce, utanma duygusunun gerektirdiği fıtrî bir ihtiyaçtan, daha çok mânevî içerikli bir mahremiyet ihtiyacından kaynaklandığı ve örtünmenin insanlık tarihi kadar eski olduğu söylenebilir. Örtünmenin sosyokültürel, ahlâkî, dinî, hukukî, estetik (süslenme) ve siyasal boyutları sözü edilen iki ana boyut (fıtrî ve tabii) üzerinde temellenir.” Başı örtmenin fıtrata aykırı olduğunu, bu nedenle kapalı kadınların saçlarının döküldüğünü söyleyenlere gelince kanaatime göre kapalı kadınların saçlarıyla ilgili sorunları örtünmekten ziyade “göstermeyeceksek bakımlı olmaya gerek de yok” anlayışından kaynaklanabilir. Saç dökülmesi meselesinin beslenmeden, kullandığımız kimyasallara varıncaya kadar pek çok sebebi var. Bu sorun örtünmeden ziyade bir sağlık sorunudur.

Nur ve Ahzab surelerinde de tesettür anlatılırken, iffetin muhafazası ve eziyetlerden korunma ifadelerinin geçtiğini biliyoruz. Dolayısıyla sayıca azımsanamayacak kadar çok kadının neden bu benzetmeden rahatsız olmadığını, bilakis hoşlarına gittiğini de bu vesileyle anlamış oluyoruz. Allah’ın emri olduğu için örtünmeyi nispeten daha yüksek bir teslimiyet düzeyi olarak gören bu kadınlar, doğalarından gelen korunma içgüdüsüne hitap ettiğini söyleyerek, örtünmeyi benimsemek için mücevher benzetmesini bir başlangıç noktası olarak görmeyi tercih ediyorlar. Onlardan birinin hatırlatması üzerine 13-14 yaşlarından beri örtülü olan, aldığı eğitim ve terbiye icabı sokakta yüksek sesle dahi konuşmayan, yaşadığı ve bulunduğu ortamlar ağırlıklı olarak inançlı çevreler olan bizim gibi kadınların örtünün bir kadını nasıl koruduğunu tam olarak anlamasının mümkün olmadığı konusunu düşündüm. İleride açıklayacağımız üzere örtünmek sadece giyim kuşamla ilgili değildir. Toplum içine girdiğimizde yürüyüşümüzden konuşma tarzımıza kadar “kasıtlı” biçimde işveli tüm yollardan (teberrüc) uzak durarak kalbinde hastalık olan erkekleri tahrik etmekten sakınmamızı ister Rabbimiz (Nur 24/31; Ahzab 33/32). Bu eğitimle yetişmiş, bu yaşam tarzını içselleştirmiş, normali bu olmuş kadınların bu kapsamlı tesettürle ne denli korunmuş olduklarını fark edememeleri anlaşılabilir bir şeydir.

ERKEK BAKIŞLARINI KORUYACAK

Şu var ki, kadının taciz benzeri rahatsız edici davranışlardan korunmasının sadece giyim kuşamıyla ilgili olduğunu söyler ama erkeklerin bırakın taciz etmeyi, bakışlarını dahi korumaları, zinaya yaklaştıracak her yoldan uzak durmaları gerektiği yeterince vurgulanmaz ve bütün beklenti tesettüre yüklenir ise ortaya çıkan sonuç kadının örtünmesinin de yetmemesi ve toplumdan tamamen el ayak çektirilmesi gerektiği düşüncesi olur. Konuya mutedil yaklaşım, Nur Suresi 30-31. ayetlerde ifade edildiği gibi öncelikle; erkeklerin bakışlarını korumaları ve her iki cinsin toplumsal yaşamlarında Allah’ın çizdiği sınırlara riayet etmeleri, ilaveten kadınların tesettürün erkânına uyarak yaratılışlarından gelen cazibeyi kötüye kullanmamalarıdır. (Bu noktada tesettürün zıddı olan teberrüc kelimesinin “dikkat çekme ve kendini gösterme ve bir yönüyle teşhir” anlamlarına gelmesine dikkatlerinizi çekmek isterim.)

Tesettürün kadına farz olup erkeğe farz olmamasından yakınan kadın sayısı epeyce olduğu için birkaç cümleyle bu bakış açısına da değinmek isterim. Öncelikle merak ettiğim şey bunun bir “kaybet-kaybet” talebi olup olmadığıdır. Yani “Ben eziyet çekiyorsam onlar da çeksin, neden ben onları zarara sokmamak için kendimi kısıtlıyorum?” sorusunu soranlar gerçekten erkeklerin de kendileri gibi örtünmelerini mi istemektedirler yoksa kendilerinin erkekler gibi örtünmemelerini mi? Tesettürün hikmetini “karşı cinsi fitneye sokmamak”la açıkladığınızda bu soru ve talep kaçınılmaz olarak akla gelir. Oysa ayet erkeklere zaten “ısrarla ve şehvetle bakmayı” yasaklayarak kendilerini korumayı onlara yüklemiştir. Giyim kuşam, eda-tavır, hatta konuşma biçimini de içeren şekliyle (Nur ve Ahzab surelerine bakılabilir) bir bütün olarak tesettüre riayet eden kadına rahatsız edici bir bakışın dahi atılmaması tam bir “kazan-kazan” uygulamasıdır.

O SÖYLER, BİZ YAPARIZ

Malumunuz, İslam hukukunun altın kurallarından biri “hüküm hikmete bina olunmaz, illete bina olunur” prensibidir. (Bunu, dini bir kural içeren her hüküm cümlesine uygulayabilirsiniz) Yani, bir amelin farz/haram olması, onun hikmetlerine değil, dini metinlerde o hükmü çıkarabileceğimiz kesin bir delilin olmasına bağlıdır. Misal, teheccüdün hikmetlerine dair epey bir ayet ve hadis olmasına rağmen o değil öğle namazı (veya farz olan diğer namazlar) farzdır. Faraza Cenab-ı Hak tesettürün hikmetine dair çok söz söylese ama farz kılmasaydı, bu hususta böylesine büyük fedakârlıklar yapar mıydık, emin değilim. Kur’an bize Allah katında kıymet kazandıracak pek çok amelden bahseder, bunların bir kısmı herkes için emirdir, bir kısmı da fazilet yarışında öne geçmek isteyenler için tavsiyedir.

Allah hikmetsiz emir buyurmaz elbet. Her emrindeki hikmetin tamamını da açıklamadığından –ki bunun nedeni hikmetin bir topluma ve çağa hapsedilemeyecek genişlikte olması olabilir- hikmet arayışımız ömür boyu sürer. Amele geçirmek ise emre bakar. O söyler, biz yaparız. İnanmak budur. Yüce Allah’a en yüksek düzeyde saygı, bizim kendimiz için sevip beğendiğimiz ameller yoluyla değil, O’nun bizden istediği amelleri rıza ve hoşnutlukla yerine getirmekle olur. Bu nedenle ameller içerisinde en kıymetlileri farz olanlardır. Farzlar içinde yapamadıklarımız olur elbet. O zaman da bir kul olarak tevbe eder, af diler, yapabilmek için yardım umarız (bu Adem’in yoludur); emri gereksiz görmeyiz (bu da şeytanın yoludur).

Yüce Allah insanlara bir fayda içermeyen, hikmetsiz kurallar koymaktan münezzehtir elbette. Bizim burada vurgulamak istediğimiz husus ise bir hükmü yerine getirirken asıl motivasyonumuzun o hükmün hikmetinden ziyade vücûb (gereklilik) ifade edip etmediği meselesidir. Allah’ın emrini yerine getirmek için aklının da ikna olması gerektiğini düşünmekle, emre teslim olup, eşzamanlı olarak aklını da ikna etmeye çalışmanın epey farklı süreçler olduğunu belirtmem gerekir. Malum ayette Hz. İbrahim’in dirilişe bir örnek görmek istemesi inanmak için değil zihnine üşüşen sorulara cevap bulmak içindi. Vahiy alan bir peygamber olarak o vakte kadar dirilişe inanmamış olması düşünülemezdi. Acizane dinin bütün uygulamalarının da böyle olduğunu düşünüyorum. İnanmak, namaz kılmak, örtünmek, ihlaslı olmak vs. için hikmetlerini tam olarak kavramayı beklersek belki de müddeti ömrümüzde onları yapmaya hiçbir zaman sıra gelmeyecektir. Ayrıca hikmet yaşantıya öncülük etmez, eşlik eder.

(Allah’ın emrini yerine getirmemenin insanı dinden çıkarmayacağını belirtmek gereksiz olsa da yine de söylemiş olalım. Emre isyan dinden çıkarmaz, emri lüzumsuz görmek imana aykırıdır. Emre uymayanın hemen imanının zayıflığına da hükmedilmez. Bunun kişiye göre değişen çok çeşitli nedenleri olabilir. Şu var ki sağlıklı ve kuvvetli bir inancın doğal sonucu ona uygun bir yaşamdır.)

ÖNYARGI BULUTUNDAKİ ÖRTÜLÜ KADIN

Tesettürlü hanımların bir kısmı örtünmenin fiziksel ve daha ziyade sosyal zorluklarına rağmen sırf Allah’ın emri olduğu için buna göğüs gerdiklerini söylüyorlar ki bu gerçekten de saygıdeğer bir rıza mertebesidir. Diğer bir kısmı ise örtünmenin onları fiziksel ve sosyal açıdan hiç zorlamadığını, örtüyü gurur duyarak ve konforla taşıdıklarını dile getiriyor. Benim tecrübem birincilerden yana. Örtülü olduğum için kendimi hiçbir zaman kötü hissetmesem de kolay olmadığını biliyorum. Dinin amelî boyutu güçlü bir karakter ve inancın üzerine inşa edilmemişse, yaşadığımız dünyada dinin pek çok emri kişiye zor gelecektir. Dinden (ve tesettürden) uzaklaşma akımını bir de psikolojik faktörler ışığında değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Zira var olan sayılı araştırma daha ziyade sosyolojik faktörleri açığa çıkarıyor. Aile ilişkilerinin dini yaşamımıza etkisi ve inancın karakterle bütünleşmesi meselesi üzerine yapılmış çalışmalar oldukça sınırlı. Bu alanda yapılacak araştırmalar konuyu bütünüyle görebilmemize yardım edecektir.

Örtülü kadınların büyük bir kısmı girdikleri her ortamda bir önyargı bulutu içinde karşılandıklarını ifade ediyor. Benim tecrübem de bu yönde. Dindarlar arasında “Nasılsa bizden, çok özen gerekmez” tahfifi; seküler kesimdeyse en basitinden “teyze” muamelesi görmeyen tesettürlü kadın var mıdır, bilmiyorum. Eğer herhangi bir düzeyde entelektüel kimliğiniz varsa her iki dünyada da bunu ispat etmek durumunda kalırsınız. Öyle olabileceğiniz peşinen düşünülmez. Bu yaklaşımlarda hepimizin payı var. Görünüşün bir şeyleri temsil etmesi açık ya da kapalı olmakla ilgili olmaktan çok, belli bir giyim tarzını (misal; uzun ve bol kıyafetlerle, tayyör ve diğer takımları), deseni (ms. ekoseyle allı güllü desenleri), modeli (ms. şal ve fiyonk bağlama şekillerini), hatta kumaşı (ms. keten veya tüvit kumaşla pazen ya da basmayı) belli insan tiplerine mahsus sayan “şekilciliğimiz”le de ilgili.

#Tesettür
#Nur Suresi
#Ahzab Suresi
#Farz
#İslam
2 yıl önce