|

'Yerkürede yer-körü olmak'

Yeni Şafak yazarlarının Türkiye ve dünyadaki gündeme dair analizlerini sizler için özetledik... Yusuf Kaplan köşesinde modernlik ve postmodernlik kavramlarını ele aldı. Hasan Öztürk, İsmail Kılıçarslan, Merve Şebnem Oruç ve Mustafa Armağan da gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Yeni Şafak
10:03 - 5/02/2017 Pazar
Güncelleme: 10:17 - 5/02/2017 Pazar
Yeni Şafak
İsmail Kılıçarslan, Merve Şebnem Oruç, Mustafa Armağan, Hasan Öztürk ve Yusuf Kaplan.
İsmail Kılıçarslan, Merve Şebnem Oruç, Mustafa Armağan, Hasan Öztürk ve Yusuf Kaplan.

Yusuf Kaplan, Hasan Öztürk, İsmail Kılıçarslan, Merve Şebnem Oruç ve Mustafa Armağan'ın yazılarının en dikkati çeken bölümleri:






Kendi dünyanızı kuramazsınız...

İçinde yaşadığınız çağı, önce çağın kavramlarıyla, sonra sizin dünya tasavvurunuzun kavramlarıyla, daha sonra da dünya tasavvurunuzdan devşirdiğiniz size / şahsınıza ait kavramlarlaanlama, anlamlandırma ve aşma çabasıyla üç aşamalı bir yolculukla hakkaniyetli ve verimli bir şekilde tanıyabilir ve ancak ondan sonra aşma çabasına soyunabilirsiniz.




Daha önce bu sütunda yayımlanan bir yazımdan yol çıkarak, önce içinde yaşadığımız çağı, bu çağı kuran Batılıların kendi kavramlarıyla tanımlamaya, yarınki yazıda da bizim kavramlarımızdan yola çıkarak tanımlamaya ve yaşadığımız köklü medeniyet krizini nasıl aşabileceğimiz meselesi üzerinde zihin açıcı olacağını sandığım bir kaç cümle kurmaya çalışacağım.





Ve kesinlikle art niyetlidir!

"RTÜK kimin kontrolünde” sorusunu soracak değilim. Yine genelleme yapıp “RTÜK'te hala FETÖ'nün kripto adamları ayan beyan operasyon çekiyor” da demeyeceğim... RTÜK'ün ne yapmak istediği konusundaki kafasının karışıklığına da işaret etmeyeceğim.




Sadece bugünlük şunları söyleyeceğim:




Mahkemece, “Suç unsuru yoktur. Soruşturmaya gerek yoktur” anlamına gelen takipsizlik kararına rağmen, RTÜK, benim Ülke Tv'deki En Sıra Dışı isimli programda, “Türkiye Türklerindir” diyerek ayrımcılık yapan Hürriyet gazetesine yönelik eleştirimi bağlamından koparıp “Mustafa Kemal Atatürk'ün manevi şahsını incitici ifadeler kullandığım” hükmünü çıkarıp Ülke tv'yi para cezasına çarptırmış!




Bu karar, en hafifinden, “Öküz altında buzağı aramaktır” ve kesinlikle art niyetlidir!





'Bir kişi uzatır mısınız? Hayat durağına gelince ineceğim'

Evden işe şirketin verdiği arabayla gitmesi 15 dakikasını alıyordu. Yine de o, dokuzda başlaması gereken mesaisine yetişebilmek için her sabah yedide kalkıyordu. Duş alınacak, elbiseler ütülenecek, saç kurutulacak, makyaj yapılacak…




O sabah, her sabah yaptığı gibi lounge çalan bir radyo istasyonu açıp yola düştü. Son zamanlarda her sabah aklına gelenler bu sabah da hücum etti zihnine.




Türkiye'nin en yüksek puanlı halkla ilişkiler bölümünü tutturabilmek için gecesini gündüzüne katmış, çılgınlar gibi çalışmıştı. Aldığı puanla başkalarının girmeye can atacağı pek çok okula da girilebiliyordu ancak onun aklında sadece halkla ilişkilerci olmak vardı. 'İnsanlarla sürekli iletişim halinde olmak benim için biçilmiş kaftan' diye düşünmüştü hep. Tez vakitte yükselmemişti üstelik işinde. Ayak oyunu bilmediğinden uzun, çok uzun bir yol yürümesi gerekmişti. Niyeyse sürekli 'diğeri' tercih edilmişti her yükselme fırsatında.





Galoşun zamanın parasıyla 25 bin TL'ye satıldığı günlerdi 90'lar

Sağlık konusunu iyiyken hatırlamıyoruz ama kaybedince o bize geri kalan her şeyi unutturuyor. Şifa bulmak için kapı kapı gezenlerin hikayelerini, kocakarı ilaçlarından falcılara derdine derman arayanların yaşadıklarını artık pek duymuyor olsak da geçmiş onlarla dolu.




Çok değil 10-20 yıl önce, köydeki doktorun ilçeye, ilçeden ile, ilden büyük şehre gönderdiği hastaların rahatsızlıkları yollarda şiddetlenirdi. Bugün hemen hemen büyük küçük her şehirde bulunan tomografi cihazları ya da laboratuvarlar için dahi büyük şehirlere gitmek gerekirdi. Oradan oraya sevk edilen, sevk edildiği yerde aylarca, bazen yıllarca sadece muayene için bekleyen hasta hikayeleri abartı değil, vaka-i adiyedendi. Parası olan kendini tedavi için önce özel bir doktorun muayenehanesine, ardından yurt dışına atar, olmayansa korkunç durumdaki hastane kapılarında çare bekler dururdu. Özel hastane sayısı oldukça azdı; az olduğu için de çok pahalıydı. Hijyen açısından kelimelerle tarif edilemeyecek durumda olan devlet hastanelerinin, SSK hastanelerinin durumu, buralarda sıkça yaşanan sağlık skandalları ise televizyon programlarının gündelik konusuydu.





Delegeleri bile hayrete düşüren kanunumuz

7 Mart 1925'ten itibaren bir yıl görev yapan Ankara İstiklal mahkemesinin iş yoğunluğunu Prof. Ergün Aybars'ın verdiği rakamlar yeterince göstermekte:




Bakılan dava sayısı: 256.




Yargılanan sanık sayısı: 1.669.




Mahkûm edilenlerin sayısı: 669.




Verilen toplam hapis cezası: 3.000 küsur yıl.




İdam cezası: 128.




Sürgün cezası: 50.




Müebbet kürek ve sürgün cezası: 7.









#Yusuf Kaplan
#Hasan Öztürk
#İsmail Kılıçarslan
#Merve Şebnem Oruç
#Mustafa Armağan
7 yıl önce